“Yuvana alamıyorsan evladım, sokakta bak bu yavrucaklara. Vereceğin bir parça ekmek seni ne zengin eder ne fakir. Cennetin anahtarı bu canlar bizim için” dedi Zübeyde teyze… Taş çatlasın 10’du yaşım ve bu cümle beynime bir ok gibi saplanmıştı:
‘Hayvanları sev, cennete git.’
Tokat’ın Turhal ilçesinde 85 yıla yakın yaşadı yüreği Allah’ın sessiz kulları için atan Zübeyde teyze.
Sokak köpeklerinin, kedilerin, eve girdiğinde zehirlemeyi düşündüğünüz böceklerin bile annesiydi o. Karınca yuvalarının yanına bayat ekmek ufalaması ve yağan bir yağmur sonrası keyfi olarak öldürülen salyangozların ardından döktüğü gözyaşı anlamsız gelmişti mahalleliye. Yeni bir etiketi vardı artık onun: Deli.
Deli demelerine, hakaret etmelerine aldanmadı o asla ancak ben onu hep evinin arka bahçesinde ağlarken bulurdum, kedisi pamuk hanım kucağında…
Alınırdı söylenen sözlere elbette.
80’ine yüzünü dönmüş yalnız bir ihtiyardan bahsediyoruz...
Arka bahçesi onun perde arkasıydı;
hüznünü, kendisi gibi eski olan kedisi pamuk hanımı kucağına alarak unuturdu. Mırıldanarak ağlar ve o kanı çekilmiş uzun parmaklarıyla okşadığı bembeyaz tüylere bırakırdı kırgınlıklarını.   
Mutluluğunu ise madımak toplarken söylediği Çerkezce türkülerle yansıtır, gagalarını öptüğü civcivlere “Kurban olurum sana anam” diyerek, gözü yaşlı bir tebessüm bırakırdı onu gizli gizli takip edenlerin hafızalarına.
Yıl 1996 olmalı…
Zübeyde teyzenin gurbetçi komşusu, “Süper Mario” lakaplı amca Hamburg’dan gelmiş ve bahçesinde düzenleme yapacaktır.
Biz mahallenin yaramaz çocukları ise onun kendi kendine Almanca konuşmasını izlemeye hazırdık.
Bahçesinde bulunan bir ağacı keseceğini öğrendik… Tabi heyecan dorukta!
Sesini duyduğumuzda ürktüğümüz elektrikli testere hazır ve Süper Mario kararlı.
Çocuklardan biri ağacın tepesine odaklanarak,
“Aaaa!.. Kuş var la orada” dedi ve ekledi: “Zübeyde nineye söyleyeceğim.”
Çocuğun kapıyı çalmasıyla fırçayı yemesi 5 saniye falan sürdü.
..Ve bizim meraklı mahalle veledinin, “Zübeyde nine kuşların evini yıkıyorlar” demesiyle, o 80’lik kadın sokağın tozunu attırarak geldi yanımıza!
Ellerini alnına gölgelik yaparak ağacın tepesine baktı ve yüzündeki merhamet derinleştikçe derinleşti.
“Vay anaaam!..” demesinin ardından derin derin çekti ciğerlerine yaz sıcağının o kasvetli öğle sıcağını.
‘Süper Mario’ amcaya öyle hiddetli baktı ki!..
Adamcağız put gibi kaldı Zübeyde teyzeyi görünce.
..Ve sokağın tek aktivisti, mahallenin merhametli ‘deli’si attı ellerini beline, Süper Mario’nun sınırlarına doğru ilerleyen adımlar, kararlı…
Savaş başlamıştı!..
“Len Mustafa! İyice gavur olmuşsun sen Alamanyalarda… Yuva yıkmaya utanmıyor musun deyyus?”
Evet, bu ‘deyyus’ ağır olmuştu!
Tabi kurulan öfke dolu cümledeki o kelime bizlerin kıkırdamasına neden oldu. 
Adamın da Zübeyde teyzeye bağırmasıyla sokak sakinleri büyük savaşı izlemek için yerlerini almıştı bile.
Zübeyde teyzenin bahçe duvarından atlaması ki o performans 20’lik gençlere taş çıkaran bir kare olarak belleğimde, adamın Alman gelininin korku dolu çığlıkları, o yaşlı kadının kimseden destek almadan o ağaca sarılması…
Curcuna!
Dakikalarca ağaca sarılı kaldı Zübeyde teyze!
“Kuşların yuvasını yıkmayın” diyerek dakikalarca döktü gözyaşını ama galip gelemedi.
Alman çikolatasını Tokat pekmezine banarak yiyen ve güçlü kollara sahip ‘Süper Mario’ tek silmede kaldırdı attı Zübeyde teyzeyi bahçenin bir köşesine, kalkamadı Zübeyde teyze yerden.
Mahalleli birkaç kadın ve TIP okuyan ‘dört göz’ lakaplı Nilüfer ablanın dışında kimse gitmedi Zübeyde anneyi yerden kaldırmaya.
O ağaç kesildi, o kuş yuvası da yerdeydi…
Yerdeki ağaç dallarının arasında ağlayarak kurtardığı yavru kuşları 2-3 gün yaşatabildi Zübeyde teyze ve o yaz ben onu hep ağlarken gördüm.
Bir savaşı kaybetmişçesine, gözlerini kaçırarak utangaç utangaç baktı o yaz insanların yüzüne ve hep ağladı.
Zübeyde nine o acı olaydan birkaç sene sonra göçtü bu diyardan ancak mücadelesi son nefesine kadar sürdü.
Onun ağaç ve yavru kuşlar için verdiği savaş mahalleli için bir düğün orta oyunundan farksızdı, gülüşmeler vs.
Ben o gün çok ağladım… Yutkunmama engel olan gırtlağımdaki o sancıyı unutamıyorum!
Aradan 20 küsur yıl geçse de…
Sokaktaki hayvanları her gördüğümde Zübeyde teyze gelir aklıma.
..Ve kurduğu o cümle: “Yuvana alamıyorsan evladım, sokakta bak bu yavrucaklara. Vereceğin bir parça ekmek seni ne zengin eder ne fakir. Cennetin anahtarı bu canlar bizim için.” 
Bırakın ‘deli’ desinler, 
Vicdan fakiri bir akıllı olmaktan daha onurludur, insan olabilme uğruna delirmek.