Bizim stajyer Eşref, hafta sonu Yenişehir'e gider.

Kardeşi Abdullah'a “Dersler nasıl birader?” diye öyle dudak ucuyla sorar.

Çünkü bilir kardeşinin başarılı bir öğrenci olduğunu...

Ama bu gidişteki görüşme biraz limonidir...

Abdullah'ı bir 'Çukur' müptelalığı sarmıştır.

Hatta okulda oyundan bir çete kurulmuş adına da 'yamaç' denmiş...

Bizim Eşref'e ters işler bunlar...

Abdullah'ı şöyle bir göz ucuyla süzdükten sonra tabiriyle

'yer misin yemez misin' cinsinden bir güzel ıslatmış...

Abdullah, pek tınlamamış bu durumu...

Ama "Vay be bu Çukur'dakilerin

sopa yediğinde bu kadar canı yanıyorsa

işkence edildiğinde bir de kurşun değdiğinde ne haldedir" demeyi de unutmamış...

Eşref'in ıslatma faslı bayağı uzayacakken anne girer devreye...

Ne de olsa ana yüreği...

Olay şimdilik tatlıya bağlandı gibidir ama madalyonun bir de öte tarafı vardır.

Baba Remzi Bey ise zıvanadan çıkmış durumda...

Okuldan gelen ihtar yazılarından, veli toplantılarından bıkan Remzi Bey, ayda 7 gün okul yolunu tutmaktan müdür beye, öğretmenlere dert yanmaktan bıkmış ve işini aksatır olmuş...

                               ***

İşte sevgili okur; Çukur gibi, Eşkıya Dünya gibi, Kurtlar Vadisi gibi dizilerin yemek odamıza, yatak odamıza, çocuk odamıza kadar girmesi bir aile içerisinde nelere sebep oluyor...

Eşref’in ailesi buna sadece küçük bir örnek... İnanmak istemiyorum ama biliyorum ki bu reyting canavarlarına kurban giden gençlerimizin sayısı artık bin, on bin değil; yüz bin, hatta milyonlarla telaffuz edilir hale geldi...

Aileler yetişemiyor, okulda öğretmenler baş edemiyor hatta korkuyor bir bıçak darbesiyle hayatımız kararır diye...

Peki, ne olacak!..

İşte bu sorunun cevabını iki öğrenci çocuk babası olarak ben de merak ediyorum...

Herkesi dinlemeye hazırım...

Çünkü şu an için dinlemekten başka çarem yok…