Salgının başlamasıyla beraber bilim dünyası tüm dikkatini corona virüsünün ortaya çıkardığı hastalıkla mücadeleye ayırdı. Akut evrede ortaya çıkan semptomları tedavi etmeye ve daha da önemlisi virüsten korunma yöntemi olarak aşı üretilmesine odaklandı. Ancak son zamanlarda bu virüsün sebep olduğu belki de çok daha büyük sorun daha sık gündeme gelmeye başladı; Hastalığı atlatsanız bile organ ve sistemlerde bıraktığı sekeller. Ve her geçen gün bu durumun ciddiyeti daha net ortaya çıkıyor.

Öyle ki bu sekellerin bir çoğu, kalp, beyin ve akciğerler gibi, hayati organları etkilediğinden ölümcül sonuçlara sebep olabiliyor.

Nitekim bu tür ölüm haberlerine daha sık şahit olmaya başladık.

Tabi bu vakalarda bazı aşıların da etkisini göz ardı etmemek lazım.

Ancak bu ortamda bu konuya girmemek daha iyi.

Sonuçta burada "kar-zarar" dengesi gözetilir.

Hastalık sonrası  sekellerin sadece ölümcül sonuçlarına bakılmamalı.

Bu tür sekeller hayatınızın olağan akışını da olumsuz etkiler.

Ama bu sekeller konusuna salgın daha ilk ortaya çıktığı aylarda özellikle vurgu yapmıştık. Bu gün baktığımızda ne kadar haklı olduğumuz daha iyi anlaşılıyor.

 

O dönemlerde konuyla alakalı bu köşemizde neredeyse iki yıl önce 13.06.2020 tarihinde paylaştığımız bir yazımızın özetini hatırlatalım.

Bu salgında gözden kaçan tehlike

Bu virüs salgını hafife alınmaması gerektiğini herkese gösterdi. Ancak ilk ortaya çıktığında yeterince ciddiye alınmadığı da ayrı bir gerçek. Zaten yayılmasına sebep olan tam da bu olmadı  mı? İlk görülme yeri  olan Çin'nin Wuhan kentinde  daha başında hastalığın  üzerine ciddiyetle gidilebilseydi belki de bu hastalık ne dünyaya yayılıp salgın halini alacaktı, ne de dünya genelinde bu kadar cana mal olacaktı. 

Ancak burada sadece Çin'i suçlamamak lazım.

Gördük ki ilk başta birçok Dünya lideri de bu hastalığı pek ciddiye almadı.

Almadı ama bunlardan biri bu  tavrını az daha hayatı ile ödeyecekti.

Sonuç olarak olan oldu.

Bundan sonra neler yapılmalı ona bakmak lazım.

Herkesin umudu aşı ve ilaçta.

Aşı konusu daha önce de  yazdığımız gibi virüsün özelliklerinden dolayı zor.

Şu an için insanoğlunun elinde tek silah var. Virüsten korunma.

Ancak görülüyor ki kişisel korunma araçlarına pek fazla riayet edilmiyor.

Bu sadece ülkemiz için geçerli değil. Dünya geneline bakıldığında da korunma yöntemlerine gerekli hassasiyet gösterilmiyor.

Şu an için çok fazla üzerinde durulmuyor ama bu hastalığın gözden kaçan  başka belki de çok daha tehlikeli boyutu da var.

Herkes; hastalanan, iyileşen ve ölen kişi sayıları üzerine yoğunlaşıyor. Ama kimse, belki de salgın daha erken evresinde olduğu ve yansımaları henüz pek görülmediği için, bu hastalıktan iyileşen kişilerin üzerinde bıraktığı sekellerden bahsetmiyor.

Bu hastalığı geçirmek her şeyin yoluna girdiği anlamına gelmediğini insanoğlu hala pek kavrayabilmiş gibi durmuyor. Oysa bu hastalığı geçirenlerde, hastalığın ağırlığına göre, mutlaka organ ve sistem hasarları kalıyor. Bunların ciddiyeti ileriki yıllarda çok daha net ortaya çıkacaktır. Bu hastalığı geçirenlerin şu veya bu şekilde hayat standartları etkilenecek boyutta  yansımaları, hatta olağan yaşam süresini azaltacak kadar ciddi yansımaları söz konusu olabileceğini kimse göz ardı etmemeli.

Anlatmak istediğimiz şudur:

Siz siz olun bu hastalığı hafife almayın ve kendinizi azami şekilde koruyun

Evet, iki yıl önce yazdıklarımız aynen tecelli ettiğini görüyoruz.

Bu gerçekler ortadayken bizim sağlığın başındaki otorite önceki gün çıkmış neredeyse, korkacak bir şey yok, yeni variant omicron ciddi semptomlar vermiyor, bundan dolayı hastaneye ve yoğun bakıma yatış oranları çok yüksek değil diyerek "saldım çayıra,mevlam kayıra" mantığı ile hareket edildiğini göstermiş oluyor.

Bu mantık ülkemizde salgının nasıl yönetildiğinin bir özetidir aslında.