İki yıldır tüm dünyayı etkisi altına alan corona salgını  hayatın doğal akışını temelden etkiledi.

İlk ortaya çıktığında bu virüs pek ciddiye alınmadı ve bazı çevreler  tarafından hala da alınmamasına rağmen her geçen gün insanoğlu nasıl bir felaketle karşı karşıya geldiğini yavaş da olsa daha net kavramaya başladı.

Ama asıl felaket virüsün kendisi veya sebep olduğu hastalık değil.

İnsanoğlunun hayatta kalmasını sağlayan aldığı oksijen ve besinlerdir.

Salgına sebep olan virüsten veya benzeri hastalıklardan tedbirler alıp   kurallara uyduğunuzda korunabilirsiniz.

Oksijene de çaba sarfetmeden ulaşmanız mümkündür.

Nefes alıp vermeniz yeterli.

Ancak gıdaya ulaşma konusu o kadar da basit değildir.

Her ne kadar şu an için gıda konusunda, bazı istisnai bölgeler hariç, dünya genelinde sorun yaşanmasa da  uzmanların öngörülerine göre yakın bir gelecekte ciddi sıkıntılar yaşanacak.

Bu öngörüler insan popülasyonunun inanılmaz bir hızla artışına göre yapılmış olsa da  ortaya çıkan salgın  bu tehlikenin zamanını  öne çekmiştir.

Ama görülüyor  ki gelmekte olan felaketin ciddiyetini pek önemseyen de yok.

Hele ki ülkemizde durum daha da sıkıntılı.

Tarımda sayılı ülkeler arasında yer almamıza rağmen günümüzde en sıradan ürünleri bile ithal eder konuma düştük.

Bunun sebebi  yanlış tarım politikaları olduğunu söylemeye gerek yok.

Ülkemizde en önemli ihracat kalemleri arasında tarım ürünleri varken bunların en fazla ithalat yapılan ürünler haline gelmiş olması bu politikaların yansımasıdır.

Oysa tarım her zaman en temel ve stratejik sektörlerden biri olmuş  ve önümüzdeki dönemde  stratejik önemi daha da artacaktır.

Sağlıktan da, sanayiden de, ekonomiden de önde gelen bir alandır.

Gıda varsa sağlık var, faaliyet var, gelişim vardır.

Bu virüs salgınıyla beraber girilecek yeni döneme göre ivedilikle gerekli projeksiyon yapılarak, tarımsal planlamalar revize edilerek ön plana alınmalıdır.

Yok olma noktasına düşürülen çiftçilik  tekrar en gözde sektör haline getirilmeli. 

Bunları toparlamak da son derece basit ve kolaydır.

Burada önce teşhisi iyi koymak lazım.

Tarım emekçisinin maliyetleri karşılayamaz noktasına getiren sebepleri tespit edip gerekli destekler sağlanmalı.

Olayın bir  de tüketici boyutu var ki esas mesele burada.

Tarladan sofra arasındaki ürün fiyatlarında inanılmaz uçurumlar var.

Bunun tek sebebi tekel haline gelen aracılardır.

Hal toptancılarından bahsetmiyoruz.

Bahsettiğimiz sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen  komisyonculardır.

Her ne kadar tarımda yüksek maliyetler söz konusu olsa da  fiyatları kontrol altında tutan ve  yükselmesine sebep olan bunlardır.

Bu yüksek fiyatların önüne geçmek için iktidar inanılmaz hata yaparak ithalat enstrümanına başvurdu ve bu şekilde fiyatları  kontrol altında tutacağını zanneti.

Oysa  bu ithalat ürünlerinin kontrolü de  aynı aracıların elindedir.

Nitekim bundan dolayıdır ki ithalat da ürünlerin ucuzlamasını sağlayamadı.

İthalat politikası  işe yaramadığı gibi çiftçimizi yok olma noktasına getirdi.

Bu aracılık meselesini bizzat devlet el koymalı ve koordine etmeli.

Üretici ile tüketici arasında çok fazla açılan makasın kapanmasına da,  fiyatların ucuzlamasına da,çiftçinin cebine daha fazla para girmesini de sağlayacaktır bu hamle.

Sonuç olarak tarım en stratejik sektör olmakla beraber ileriki zamanda daha da önemli hale geleceği açıkça ortada ve bu konuda politikalar üretilip kısa orta ve uzun vadeli planlamalar devreye sokulmalı.

Virüsün ortaya çıkardığı bu yeni perspektif açıkça gösteriyor ki tarım en stratejik sektör olacak.

Bunun farkına varan ülkeler şimdiden gerekli adımları atmaya başlamışken dikkatleri bu yöne çevirmek zarurettir.