Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun (IFAP) kuruluş tarihi olan 14 Mayıs, 1984 yılından bu yana her yıl “Dünya Çiftçiler Günü” olarak kutlanıyor.  Dün sizlere Türkiye İstatistik Kurumu 2019 Şubat işgücü istatistiklerini ve neden işsiz olduğumuzu yazmıştım.
Yaşamımızı sürdürebilmemiz için öncelikle gıdaya ve sonra da giysiye ihtiyacımız var.
Aslında ikisi tarımdan geçiyor. Doğal ve sağlıklı giysiden ve tekstilden bahsediyoruz. Tarım ve tekstil ayrılmaz ikili.
Çeşitli sebeplerden dolayı köyler boşaldı. 
Daha iyi koşullarda yaşamak için şehirlere göç edildi.
Köyde kalanlarda zor şartlarda yaptıkları tarım ve hayvancılıkla geçinemez oldu. 
Aradaki aracılar, simsarlar daha çok kazanır oldu.
Şehirde yaşayanlar da temel ihtiyaçlarını temininde zorlanır oldu.
Önceki gün açıklanan işsizlik rakamları malumunuz çok yüksek.
İşsizliğin birçok sebebi var. 
Bunlardan biriside çiftçilerin köyleri terk etmesi ve şehre göç etmesidir.
Çiftçilerin yeniden işlerine dönmesi çok kolay bir şey değil.
Öncelikle bu işi yapanlara sahip çıkmak ve teşvik etmek gerekiyor.
İkincisi köyleri cazip hale getirmemiz gerekiyor.
Üçüncüsü köylere dönüş için köyleri yaşanabilir ve ulaşılabilir hale getirmemiz gerekiyor.
Dördüncüsü tarım ve hayvancılık yapan her köye ziraat mühendisi,  veteriner ve gıda mühendisi, çiftçilere ücretsiz rehberlik ve destek vermesini sağlamamız gerekiyor.
Yerli tohuma yeniden dönmeliyiz.
Verimli topraklarımızın haritasını yeniden çıkarmalıyız.
Hangi köyde ne ekilirse daha çok verimli olacağının bilimsel hesaplarını yeniden yapmalıyız.
Tarım il müdürlüklerin çalışanları masada değil; köyde, tarlada, ahırda, bağ ve bahçede çiftçi ile daha çok mesai yapmalıdır. 
Çiftçilerin emekleri ve alın terleri ile yetiştirdikleri ürünlerin fırsatçıları değil, köylüyü mutlu edecek hale getirmeliyiz.
Paketleme ve satışta mutlaka çiftçiye destek olmalıyız.
Çiftçinin bankaların ve tefecilerin eline düşmeyeceği hesap ve planlarla gerekli teşvik ve destekler düzenlenmeli.
Bizim topraklarımız, coğrafyamız, kaynaklarımız, barajlarımız, insanımız ile kendimize yetecek ve birçok ülkeyi doyuracak ve giydirecek imkânlara sahibiz.
Biz bunları gerçek anlamda planlarsak ve gerçekleştirirsek hem işsizliğin köküne kibrit çakmış olcağız. 
Hem de milli ve yerli gıda ile besleneceğiz ve doğal giysilerle giyinerek daha sağlıklı olacağız.
Hem ithalatı azaltmış olacağız hem de ihracat yaparak cari açığımızı kapatacağız.
İşte o zaman gerçek anlamda 'Çiftçiler Günü'nü kutlamış olacağız.
Mustafa Kemal Atatürk Sofya'da askeri ataşe olarak görev yaptığı dönemde pastanede kahvaltı yaparken bir köylü içeri girer ve süt ve pasta ister. Şatafatlı pastanenin müşterileri zenginler ve protokol insanlarından oluşuyordu. Garson köylünün giyiminden ve görüntüsünden rahatsız olur ve mekânı terk etmesini ister. 
Köylü İtiraz eder. Birkaç garson daha gelip tekrarlarlar dışarı çıkmasını. Köylü sinirlenir ve bağırmaya başlar.  
"Senin sattığın sütü ben üretiyorum, senin sattığın pastanın ununu ben üretiyorum. Peynirini, yoğurdunu ben üretip veriyorum. Pastana koyduğun meyveleri ben üretiyorum ve sen benim ürettiklerimi bana vermiyorsun öyle mi? Hayır çıkmıyorum ve kahvaltımı burada yapacağım" der.
Köylünün istedikleri masasına gelir, kahvaltısını yapar ve parayı masaya fırlatarak çıkar ve gider. 
Atatürk defterine şu notu düşer: "Bir gün benim köylüm de bu köylü gibi olursa, millet olduk demektir." 
..Ve ekler:  
"KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR!"
Şehir, eşkıyaların değil; köylünün efendi olduğu gün Çiftçi Günü daha kutlu ve mutlu olur