Kitap okuma alışkanlığı olmayan toplumda uzun yazılar hiçbir zaman dikkat çekmez. Hayatın içine yerleştirilen eslerden bir tanesi de üşengeçlik. Okumaya ayıracak vaktim yok, çalışıyorum, başka başka sorunlarla meşgulüm, ben zaten hayatı okuyorum görsellik olsun kafidir. Nasıl olsa entrikası bol diziler, şaklabanlık yapan programlar, allanıp pullandırılan yarışmalar, milyonlarca günahın içinde günahsız çocukların canının yanması, annelerin gözyaşları, çirkinliğe yüz süren hayatlar ve şiddet içeren haberler.
Rant için birbirinin ümüğünü sıkan örneklerimiz varken şiddet nerden geliyor sorusu da basitliğini yitirdi.
Hazır hissizleşmişken vicdan da kim oluyor efendim, etrafı görecek hal mi kaldı? Hakkı hukuku kim tanıyacak cümleleriyle kendini haklı çıkarma çabası çoğaldıkça çoğalıyor.
Unutulan öz değerlerin arasına sıkışmış saygı son nefesini yaşıyor ‘can çıkmayınca huy çıkmazmış’ sözünü tamamlıyor.
Bilinen ‘insan bir kere ölür’ her gün her an ölmelerin yaşandığı yerde kıyamet çoktan kopmuş, bedelini de masum insanlar ödemiş oluyor.
Kendisinin ve çevresinin kıyametini koparan yine insanlık değil mi?
Dünyaya gelme sebebini, yaşamın anlamını, yüklemini, öznesini, nesnesini bilmeyenlerin, okuma ve öğrenme alışkanlığından mahrum kalanların tiz çığlıkları gelinen durum jenerasyonun içler acısı acındıkça küf tutan halidir.
Ne zaman ne ara bu hale geldik? Yavaş yavaş mayalanan zamanımız hep göle avuç avuç yoğurt atmakla geçmiş meğerse bir yanımız hep boşa kürek çekmiş.
İnsan isterse üstesinden gelemeyeceği hiçbir zorluğun olmadığını ya da çobanın gönlü olunca tekeden bile süt çıkarabileceğini bildiği halde iki büyük kitabı okumak pek de zor değil.
Kuran-ı Kerim ve Nutuk.
Kuran-ı Arapça okuyorum hatim ediyorum ölmüşlerimizin arkasından yad ediyorum ifadesi iyi hoş güzel ve olması gereken, savunma mekanizması için yeterli bir sebep değil benim nezdimde… 
O saygı asıl Kur-an’ın rehber, eğitici, öğretici öğüt verici yanına olmalı güzel ahlak gibi adil olmak gibi insan olarak geldik insanca yaşayıp göçmek gibi en çarpıcı ve kalıcı olan yanı vicdan ve merhameti hiçbir zaman eksiltmeyen…
Nutuk, ülkemiz ve milletimiz üzerine büyük oyunların oynandığı günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir dönüm noktası olan İstiklal Savaşı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve inkılapların yapılışını, siyasi ve milli tarihimizi birinci elden anlatan, din ve devlet işlerini birbirinden ayrı tutan değerli bir eserdir.
İşte dinsiz diye itham edilen Atamıza ait sözler: ‘Temeli çok sağlam bir dinimiz vardır. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mani hiçbir şey ihtiva vermiyor. Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir.’
Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamaz. Kısacası parçalanmış dağılmış topraklardan yeni bir kimlik, yeni bir toprak, özgürlüğünün nişanesi kanından hürriyetinden alınmış bir bayrak hediye edildi.
Kıymetini bil, sahip çık, düşmana geçit verme, toprağın demek ataların, tarihin, arın namusun demek sana ve senden sonrakilere de aşıla vurgusudur.
Yetim hakkından sebeplenen, kadını tartaklayıp kesip atan, sabi sübyanın ırzına geçen namussuz namusluların kol gezdiği yerde, hiç mi hiçine Mehmetler yitip gidiyor, anaların bağrı yanıyor her ne hikmetse anne terliği silah yerine geçiyor ve biz çok adiliz, merhamette adeta yarışıyoruz.
Ana-babaya of bile denmeyeceğini, iyilikle kötülüğün bir olmayacağını, akrabaya, yetimlere, yoksullara, konu komşuya, arkadaşa, yolcuya, iyilik edelim.
Hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı terk edip, adaletli olalım. Meslek yerine önce insan olmak öğretilsin diyen iki büyük kitabı yaşayalım.
Yıl kaç olursa olsun, Ay’a da çıkılsa, gökyüzüne şehirler de kurulsa anayasalar vicdansız sağduyusuz birilerinin ipi ile işliyorsa EL-FATİHA