Ülke olarak yeni tip koronavirüsle tanışmamız ve mücadele etmemizin 349. günü; yani 11 ay 12 gün...

Bir ülkeyi ülke yapan devlettir.

Sağlamlığı, güven duygusu, inanılırlığı ne kadar yüksek olursa o derece saygın ve etkin yürür işler o memlekette…

Çünkü vatandaş bilir ki; sosyal devlet benim hakkımı gözetir, yanlış bir durum varsa düzeltir.

Ben de yanlış yaparsam cezamı verir…

Peki, devlet gücünü aslında nereden alır?

Evet, görünür de millet gibi gözükebilir ancak esaslı kuvvet, perde arkasındaki destek, kamu binalarındaki iş bileni, tecrübeli, kabiliyet sahibi çalışanlardır.

Yani memurlardır…

Liyakat sahibi, işin ehli insanlar o koltuklarda oturursa…

Hiç korkma, dünyanın en kolay bürokratlığını, müsteşarlığını ve hatta hatta bakanlığını dahi yaparsın…

Çünkü nizam bilir, izan bilir.

En önemlisi hak bilir adalet bilir…

Sırtını sağlam kayaya yasladın demektir…

Yıllarını kamuya veren insanlar,

lügat gibidir, mevzuatlara hakimdir…

Sen daha kitabı çevirirken, ilgili maddeyi, yaptırım veya getirilerini ezbere sana söyler, şiir gibi döker…

Bu yüzden de özeldirler…

‘657’ sayılı yasa gibi özlük hakları; bir ağacın kökleri gibi sapasağlamdır…

Analarının ak sütü gibi de helaldir.

Siyaset arenası ise geçicidir,

özellikle sandık sathı yaklaştıkça,

seçmenler bir anda farklı bir kıymete biner;

mağdurlar için fırsat, politikacılar için de mavi boncuk dağıtma kapısıdır…

İyi niyetli yola çıkanlar da olsa, bazen yolun sonunda adaletsizliği, buna bağlı mutsuzluğu getirir.

Verim azalır, ayrışmalar çoğalır.

Taşerondan kadroya geçen işçiler…

Başlangıç noktasıyla, çıkış tünelindeki ışık bambaşkadır…

Sözleşmeli çalışanları kadroya alırken, işçi statüsünde kazandıkları hakların fazlasıyla onları transfer etmek haksızlıktır…

Kazanılmış hak kutsaldır elbette, alın terinin de değeri parayla pulla ölçülmez.

Ancak eğer bir iyileştirme gelecekse, özlük haklarına yenileri eklenecekse, uzun yıllardır dirsek çürüten çilingir memurunuzu da unutmak olmaz…

Bile isteye olmasa da gün sonunda kayırmış olursunuz.

Aileler, evlatlarını birbirinden ayıramaz.

Doğru aile yaklaşımı bunu gerektirir…

Ağızları açık bırakan bu farklılık, mutlu olmak için üst düzey çaba sarf eden topluma da ekstra yüktür…

Helali hoş olsun kadroya geçen taşeron işçilerin de hakları hukuku.

Ancak onlara uzatılan can simidi olan haklar, emektarlarına zarar veriyor ve onları haklıyor…

Yani; kadroya geçeli yalnızca iki yıl olan taşeron işçilerinin kazançlarının, çeyrek asrı bu hizmet aşkıyla dolduran kıdemli memurlardan fazla olması moral ve motivasyonu düşürürken, aynı zamanda huzursuzluk oluşturuyor...
Kamuda da ‘iç’ hastalıklarını tetikliyor...

Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Nisâ /135)

Âyette, insanları adaletten ayıran iktisâdî, sosyal, psikolojik sebeplerin hepsi sayılarak insanlar uyarılmış, hükmeden veya şahitlik eden kimsenin yalnızca Allah korkusunun tesiri altında hareket etmesi telkin edilmiştir.

Ali devletimiz bu yanlışı da düzeltir.

Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim eder…