Annem ve çocuklarla ziyaret amaçlı Emir Sultan Hazretleri’ne gittik. Namaz vakti olduğu için ikindiyi kılalım dedik. Cami hocasına uyarak namaza durduk.

Bazılarımız caminin içine kadar çaldırma korkusu yaşadıkları için o meşhur ayakkabılarını yanlarında taşırlar. En sinir bozucu harekettir bu. Allah’ın evinde kalp kırmak bize düşmez. Bir de bunu yapan sizden büyük ise uyarmak bize yakışmaz.

Şimdilerde Ulu Camii’de görevliler bu işe önlem almış. Daha doğrusu bundan 15 yıl önce büyük camilerimizde de böyle önlem yoktu. Ellerinde ayakkabı ile cami gezerlerdi. Zamanımızda mahalle arasındaki camilerde özellikle teravih namazlarında (gerçi şimdi teravih namazımızda kalmadı pandemiden) çoğu kişi poşette ayakkabısını yanında taşıyordu. Ben hep cami kapısında ayakkabımı bırakırdım. Teravih bitince sıramı bekler, giyer giderdim. Tek bir gün çıkışta bulamadım ayakkabılarımı. Bende caminin avlusunda olan takunyaları giyip evime öyle gitmiştim. İyi de oldu. Helal olsun. İhtiyaç sahibi beğenmiş almış. Bana da gülerek eve gelmek düştü. Anı kaldı.

Sözün başında bahsettiğim anı gibi. Bayanın biri ayakkabısını annemin secde ettiği başının tam yanına koymuş. Annem secde ederken ayakkabıyı eliyle ileri itiyor. Yanındaki kadın da alıp aynı yere koyuyor. Benim de dikkatimi çekti. Annemin sinirlenmesi kötüdür. Bundan korkuyordum. Namaz zaten gitti. Etrafa karşı devam ediyoruz. Amaç ayakkabı savaşı. Annem itiyor, o alıp aynı yere koyuyor. Üç kez tekrarlandı bu olay. Allah’ın hakkı kalmadı. Dördüncüye annem  “Al şu pis ayakkabılarını! Ben bunların kokusunu burada çekmek zorunda değilim. Çık git şuradan” diyip kadının ayakkabısını karşımızda açık kapıdan dışarı fırlattı. Ben döndüm “Anne ne yapıyorsun” dedim baktım annem ayakta hiç bir şey olmamış gibi hocaya uyup namaza devam ediyor. Kadın da ayakkabısının peşinde. Olan benim namaza oldu. Bende annem gibi yapıp secdeye vardım. Namaz bozuldu. Kabul olmasa da hocayla birlikte ikindiyi kıldık. Her iki tarafında yaptığı yanlıştı.

Ayakkabın değerliyse koy poşete at çantana. Başkalarını rahatsız etme hakkını kimse kimseye vermiyor.

Annemin hatası sabırsızlığı. Bende dahil. Allah’ın huzuruna durmuşuz sağımızdan solumuzdan bize ne! Demek ki imanla tam bir teslimiyetle başlamamışız.

Mecnun’un sözünü hatırladım. Bir köpeği çok sevip aşırı ilgi göstermiş. Yanındakiler sormuş “Bu köpeğin diğerlerinden farkı ne?” O da “Benim Leyla’mın diyarından geldi farkı o” demiş.

Yine bir gün Leyla’sı herkesin elindeki tasa kepçeyle çorba dağıtırken Mecnun’a sıra gelince elindeki kepçeyi tasına vurup yere atmış. Çevresindekiler “Sen bu Leyla’yı bu kadar çok seviyorsun ama bak o sana neler yapıyor” Mecnun’da “Tabii ki benim sizden bir farkım olmalı. Size davrandığı gibi bana davranırsa aramızda fark olmaz. Öyle yapması beni farklı gördüğünü, sizden ayırdığını gösterir” demiş.

Bir günde namaz kılan bir dervişin önünden geçmiş Mecnun. Derviş buna kızmış “Görmez misin burada namaz kılıyorum. Bilmez misin namaz kılanın önünden geçilmez” Mecnun cevap vermiş “Ben Leyla’yı ararken, gözüm hiç bir şeyi görmezken dervişliğinle Allah’ın huzurunda gözün beni nasıl görüyor?” der.

Hepimize Rabbim aklımız, ruhumuz ve bedenimizle tam bir teslimiyet içinde namaz kılmayı nasip etsin. Saygıyla sevgiyle kalın.