Okulu bitirip üniversiteyi kazanamadığın zaman ilk iş olarak kendini oyalamak adına geçici bir iş bulup çalışmak istenir.

Bir yandan sınavlara hazırlanır bir yandan çalışır para kazanırım diye düşünülür. Gerçi şimdilerde kafeler, eğlence mekan fazlalığı, gezme imkanları çok olduğundan sınava bile ancak hazırlanabiliyor gençler. Geç yat geç kalk, arkadaş gruplarına vakit ayırma, ders çalışma derken sınav zamanı gelip çatıyor.

Bizim yıllar da işin olsun olmasın erken kalkmak zorunluluk, alışkanlıktı. Ne olursa olsun sabah 7 ya da 8 de ayaktaydık. Öğleye kadar işler biter, yemekler pişer komşu gezmelerine gidilirdi. Komşu gezmesini sevmiyorsan annenle birlikte çalışmak şarttı. Kendi başına kızlarla da olsa gidecek eğlence hayatımız yoktu. Evden eve gidip sohbet edebilirdin.

Çalışmak ev ortamından kaçmaktı. Evde oturmayalım da ne iş olursa olsun çalışalım kafasında olan kızlardandım. Önce zamanın kursları bilgisayar ve daktilo kurslarına gittim. Bir yandan lokantada bulaşıkçı olarak işe başladım. Gündüz 9’dan akşam 6 ya kadar bulaşık yıkar, akşam 7den gece 12 ye kadar tiyatro kursu ve "Meşhedi İbad" oyununda rol aldım. Yaz döneminde tiyatronun kapanması ile daha düzgün bir işe başladım.

Tabi ki tanıdık bir yakınımızın bildiği yer olmak şartıyla 1988 yılında İnşaat mühendisliğinde büro işleri yani sekreter oldum. Bürodan daha fazla parti toplantı odasıydı sanki. O yıllar da Anap partisi yönetimdeydi. Bizim patron delege başkanı olduğu için partinin önde gelenleri her gün ziyaretine gelirlerdi. Arkadaş çevresi genişti.

Erhan Keleşoğlu’ndan, Recep Altepe’ye, Kutlucan inşaattan, Öztürk’lere sürekli bir arada olduğu kişilerdi. Benim kapasitem gelen gidenin listesini henüz ezberleyemediği için isim karıştırması yapabiliyordum. İki tane Ali Öztürk varmış. Biri kepçe operatörü, diğeri Kemalpaşa’da domates fabrikasının sahibinin adı. Dikkatimden kaçmış, fark etmemişim. İş adamı olan Ali bey biraz çapkın olduğu için eşi tarafından sürekli kontrol altında tutuluyormuş. Kendileri Karadenizli olunca eşinin konuşma şivesi aklımı karıştırdı, operatörün eşi sandım. Eşinin bu gün oraya gelip gelmediğini sordu. Bende geldi. Biraz önce çıktı dedim. Meğerse adam İstanbul’da olduğunu söylemiş, bende bilmeden aileyi birbirine sokmuşum. Eşine güven duymayan bir kadın olunca benim sözüme inanmış. Ertesi gün Ali beyin yanıma gelip patronumun yanında beni azarlaması vardı ki görmek istemezdiniz.

Gerçekte de adam eşine yalan söylemiş, Bursa’da çapkınlık peşindeymiş. Benim onu görüp eşine söylediğimi sanmış. Ben ağlamaktan cevap vermedim. Gidince patrona isimleri karıştırdığımı, kepçe operatörünün eşi olduğunu sanarak cevap verdiğimi söyledim. Patron kızmadı, olabilir dedi. O günden sonra hiç karıştırmadım. Çok iyi bir yalancı olup süper iş yürütmeye başladım.

Arada bir istemeden de olsa doğruculuğum tutuyordu. Patronu arayanlar olunca çoğu zaman kendini yok bildirirdi. Bende arayanlara yokmuş dediğim olurdu. Ofiste; çay kahve, içecek servisi, alış veriş de bana bakıyordu. Bir gün her zaman ki gibi çay istediler.

Doldurdum tepsiye getirdim. İkram ederken, çay tabağı diğer çay tabağının altına girmiş fark etmedim. Birini alırken diğeri git Recep Altepe’nin üzerine dökül. O kadar utandım anlatamam. Sağ olsun kendisi son derece sakin karşıladı. - Yok bir şey, hiç önemli değil, olur böyle şeyler diyerek, moral verdi, ama benim surat kan kırmızı oldu. Hiçbir şey olmamış gibi tekrar çay istediler, getirdim. Ama zavallı adam kötü yandı bacağı çaktırmadı. Çay kaynardı. Aygazın altı hiç kapanmazdı. Patron Erzurumlu kıtlama çay içer, akşama kadar ofisin çayı eksik olmazdı.

Ben insanları severdim. Gelen gidenlerle sohbetim iyiydi. Ara sıra manken gibi kızlar gelir giderdi. Uludağ üniversitesinde okuyan öğrenci yurtlarına yerleştirilmiş, iş adamlarının eğitim masraflarını karşıladığı başarılı öğrencilerdi bunlar. Bazen Osmangazi mal müdürlüğünden yardıma muhtaç kişiler gönderilirdi, bizim patrona. Parti adına kendilerine yardım edilen insanlar, iş bulunan kişiler, iş ihalesine girecek insanlar eksik olmazdı. Devlet kapısı gibiydi. Sabahtan akşama kadar böyle devam ederdi. Çoğu kez psikolog gibi herkesi dinler önemli gördüklerimi ön sıraya alır, yardımcı olmaya çalışırdım. Öğle yemeği yeme fırsatım bile olmadığı günler çok olurdu. Ofisin mutfağı vardı. Kendi yemeğimi evden getirirdim Temizlik işi de bana bakıyordu. Ayda bir Ofisin temizliği için kadın çağırıp temizletmem istenmişti. Ben de bu işi kendim yapıyor hafta sonu izin günümde, kadına vereceğim parayı kendim alıyordum. Zaten çocukluktan elimize süpürge verilmişti. En iyi bildiğim işti Temizlik. Cam kapı, Yer sil, perdeleri yıka ütüle, as, çocuk oyuncağıydı benim için. Biriktirdiğim paralarla aileme, sevdiklerime hediye almayı, onları mutlu etmeyi çok seviyordum. Asla özel günleri kaçırmazdım. Anneler günü, Kadınlar günü, doğum günleri, babalar günü benim için önemliydi. İnsanın 5 tane teyzesi, yeğenleri, annesi, anneannesi, babası, dedesi olunca param ancak yetiyordu. Ona al, diğerine alma bana yanlış geliyordu. Başkalarının mutluluğu ile mutlu olan bir yapım vardı. Kendim için almayı, takıp takıştırmayı, sevmezdim. Bir gün beni ağlatan Ali bey elime 1 aylık maaşım tutarında para verdi.-Git kendine güzel kıyafetler al giyin. Senin diğer kızlardan ne farkın var dedi. Her gün farklı giyinmeyi sevmezdim. İki üç günde bir değişik giyinirdim. Bundan rahatsız olmuş halime üzülmüş. Oysa her gün farklı giyinmeyi sevmezdim. Bakımsız değil, sade mütevazı giyimli benimkisi. Makyaj yapmayı oldum olası sevmedim. Sade bir ruj, bir oje bir parfüm bana yetiyordu. Her gün ojemin rengini değiştirirdim. O benim için özel zevkti. Her akşam abdest almak için siler, namaz kılar tekrar boyardım. Giyimde görsellik te gerek ama yerinde abartmadan. Abartısı fazlalıktı, sıkıntıydı benim için. Akşamdan sarılmış bigudili saçlar, boyalı fönlü, permalı bana göre değildi. Yıkanmış, taranmış, mis gibi kokmuş olması yeterliydi benim için. Kaş göz saç boyamak için zamanım bile yoktu. Her insanın geçmişinde yaşanmış böyle güzel iş anıları vardır. İyi ki yaşanmış hatıralar. Sonrası üniversite sınavına girdim kazandım. İşi mi sevdiğim tanıdığım bir arkadaşıma devrettim. Arkamda beni seven, özleyen, arayan onca insanı geride bırakarak. Sonu olmayan hiçbir şey yoktur.

Saygılarımla.