Enflasyon, özellikle gıda enflasyonu, beni en çok düşündüren konuların başında gelir. Her şeye çare bulunur ancak beslenmeye çare bulunamazsa önce açlık sonra da ölüm kaçınılmazdır. Devlet çalışanı, emeklisi maaş artışı enflasyona bağlı olduğu için Temmuz-Ağustos aylarını ve Ocak-Şubat aylarını nispeten rahat geçirir. Ancak sonraki aylar özellikle hiper-enflasyon dönemlerinde çok sancılıdır. Şu anda o rahat aylar geçiliyor ve banka promosyonları da ortamı iyice rahatlatmışa benziyor.

 

Yaz mevsimi cemiyet aylarıdır. Bir nikah vesilesi ile İstanbul’da bulundum. Ekonomist dediğin hem gözlem yapar hem de analiz. Ben de hem gezdim hem de çarşı-pazar fiyatlarını inceledim. Özellikle Bursa-İstanbul karşılaştırması yaptım. Analiz sonuçlarını görünce ben de eşimde şaştık kaldık. İstanbul’da yeme-içme sektörü; yani ekonomi tabiriyle hizmet sektörü, Bursa’dan daha ucuz. Eğer fiyatın her yerde aynı olduğu zincir restoranları dikkate almazsanız 30 TL ye karnınız rahat doyabiliyor. Örneğin iki lahmacun bir kola (en meşhur marka) menü 25 TL. idi. Balık ekmeği de aynı yerde 25 TL’ye yiyebiliyorsunuz. Yanında salata da veriliyor. Hocam nerde bu mekân gidip bulalım derseniz de öyle çok zor bulunan kenar mahallelerden birinde değil. Kadıköy-Rıhtım’da. Yani Kadıköy’ün merkezinde.

 

Ankara memur şehri ucuz. İzmir Kemeraltı tekstili ile ünlü ve ucuz diye biliyorduk da İstanbul’un beslenme açısından ucuz olacağı aklımıza gelmezdi. Manavdaki sebze-meyve fiyatları da mesela bizim Bursa-Özlüce pazarından çok çok düşüktü. Bu noktada fiyat yüksekliği konusunda Türkiye şampiyonluğu Bursa-Özlüce’de olabilir. Öyle ki serin serin kapalı pazarda elde ettiği geliri beğenmeyip, sergisini açmayan esnaf sayısı da bir hayli fazla. Pazar günleri gidip görebilirseniz, beni daha iyi anlarsınız.

 

Şimdi soru şu? Bu lahmacun dükkânı 25 TL’ye kâr edebiliyor ki dimdik ayakta duruyor. Çalışan 7 kişi vardı ve muhtemelen çift vardiyadır. Oralarda gece 21’de hayat bitmez ertesi gün mutlaka bir görülür. Dolayısıyla en az 12-13 kişi çalışıyor demektir bu. Sorun ne biliyor musunuz? O esnafın tek bildiği “az olsun bizim olsun”. Belki menü başına masraflar çıktıktan sonra 5 TL kâr ya kalır ya kalmaz. Ancak dükkân önündeki kuyruğu gördüğünüzde ve sattığı 1000 adet menüyü hesapladığınızda aylık kazancın 150 bin TL. olduğunu anlarsınız. Balık ekmeği de kattığınızda eder 300 bin TL. Hocam zehirlenmiyor musunuz derseniz de valla yok öyle birşey doya doya yedik. Çok lüks restoranlar da vardı. Aradaki fark sakinlik, marka, prestij ve atmosfer sebebiyle olabilir. Bu noktada ünlü gurme merhum Anthony Bourdain geldi gözümün önüne. “Dünyada en lüks restoranlarda yemek yediğini, ancak Lübnan’da çölde eliyle (çatal-bıçak kullanmadan) yediği etin lezzetini hiçbir yerde bulamadığını yazmıştı kitabında. Durum bundan ibaret sevgili dostlar. Bazen Burj Khalifa’da (Dubai) neredeyse gökyüzünde yediğiniz yemekte bulamadığınız lezzeti, otelin arkasındaki çöle biraz ilerlerseniz bulabilirsiniz.

 

Son olarak o lahmacuncu amcaya dönersek. O lahmacuncu amca çok çalışıyor. Binlerce kişiyi doyuruyor. Kazanıyor kazandırıyor. Çok çalışıyor ama az kazanmasından dolayı gocunmuyor. Cem Yılmaz’ın bir sözü geldi aklıma. “Başarılı olmak için eşek gibi çalışacaksın, yorulmadan usanmadan”. Lahmacuncuda çalışanlar sıcaktan lahmacun kıvamında olmuşlardı. O halleriyle bile kimseyi kırmamaya çalışıyorlardı. Olay budur.