Demokrasiye geçiş döneminden sonra Bulgarşistan da aynen diğer Doğu bloku ülkeleri gibi yüzünü Batı’ya çevirmişti.

Akabinde Batı dünyasının en önemli iki topluluğuna  NATO ve AB’ye tam üye olmuştur.

Ama biz üç yıldır zaman zaman burada paylaştığımız yazıların Bulgaristan’la ilgili bölümlerinde ısrarla bir konuya vurgu yapmıştık: Bulgaristan’ın Batı yanlısı politikaların peşinde gitmesi aslında onların aleyhine olduğu konusuydu.

Bu yazılarımızda özetle ;

Bulgaristan’ın  AB ve NATO’ya üye olarak Batıya entegre olma cabası onlara hissedilir ve yaşam standartlarını değiştirecek önemli bir şey katmayacağını ki katmamıştır da,  ama buna rağmen Bulgaristan’ın  ileride herhangi bir sebeple başı belaya girdiğinde Batının onlara yardım etmek için kılını bile kıpırdatmayacaklarını.

Oysa eski komünist döneminde olduğu  gibi kendi stratejik çıkarları açısından Rusya ile işbirliğine devam etmeleri  onların çok daha büyük faydasına  olacağını ve tarihte birçok defa olduğu gibi sıkışınca onlara yardım edebilecek gücün Rusya olduğunu vurgulamıştık.

Bulgaristan’ın jeo-stratejik konumundan dolayı tarih boyunca büyük güçlerin buraya ilgi ve alakası hiç eksik olmamıştır.

Bundan dolayı herkes kendi etki alanını yaratma peşindedir.

Bunu yaparken de tabi ki herkes öncelikle kendi çıkarlarının peşinde koşmakta. (Burada bir de Ülkemizin rolüne parantez açılmalı ama bunun için aslında ciltler dolusu kitaplar yazmak lazım.Nasıl oralarda gerek nüfus ,gerekjeografik açıdan en etkin olmak için inanılmaz potansiyelimizin olmasına rağmen sadece figüranlık yapmakla yetindiğimiz gibi.)

Ama bir yanda sadece kendi çıkarlarını gözeten, sıra Bulgaristan’ın kendi çıkarlarına ve hatta egemenliğine gelince kılını kıpırdatmayan taraf var.

Diğer yanda da kendi çıkarlarının yanında Bulgaristan’a tarih boyunca birçok defa yardımına koşmuş taraf.

Aynı kökenden gelmelerinden dolayı (her ne kadar 681 yılında Bulgar devleti Orta Asya’dan gelen Türk boylarından gelenler tarafından kurulsa  ve birçok değişik etnoslar olsa da oranın çoğunlukta olan nüfusu Slav’dır) Bulgar halkında çok ciddi Rusofil potansiyeli vardır. 

Komünist döneminde , Sovyetler Birliği olarak Bulgaristan halkında iyi intibalar bırakılmadığından Rusya’ya karşı bir tepki oluştuğu bir gerçektir.

Ama diğer taraftan Bulgaristan halkı Batı’nın acımasız  yüzünü her geçen gün  daha iyi tanımaya başlamıştır. Özellikle oralarda çalışan kişiler onların gerçek yüzlerini çok daha net görme fırsatı elde etmektedir.

Bundan dolayı Bulgaristan için er geç “su yolunu bulacaktır”.

Olayların bir de ülkemizin çıkarları açısından olan tarafı var ki, bizim açımızdan en hayırlısı her şeye rağmen Bulgaristan’ın Batı ekseninde kalmaya devam etmesidir.

Sebeplerin bir kısmını yukarıda açıkladık, ama asıl önemli sebebi ileride ayrıca tekrar yazarız.

Bundan dolayı biz Soydaşlar  gerek Ülkemizin, gerek kendi çıkarlarımız açısından her ne kadar uygulamalarda bazı hatalar yapılsa da kurumsal olarak yeni kurulan DOST partisini desteklemeliyiz.

Sonuç olarak bu ay yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri Bulgaristan halkının  yukarıda yazdıklarımızı ne kadar idrak ettikleri bakımından bir gösterge ve Bulgaristan’ın gideceği yön açısından önemli bir kilometre taşı olacaktır.

Ama Bulgaristan’ın önünde gideceği yönden çok daha önemli sorunları var.

Asıl bunları çözemezse yukarıda bahsedilenlere kafa yormalarına gerek bile kalmayacaktır.

Nüfus istatistiklerine göre Bulgar halkı negatif nüfus artışına sahip.

Buna göre orta vadede demografik yapı ciddi şekilde aleyhlerine bozulacaktır. Ve aslında sorun sadece bu da değil.

Doğu, Batı dilemmasından öte asıl başka olası ihtimallere odaklanmalılar.

Ancak bu ihtimalleri biz en iyisi şimdilik yazmayalım.