Balkanlarda Osmanlı varlığının son bulması ile beraber, oralarda kalan soydaşlarımıza karşı, varlığımızı yok etme amaçlı, sistematik politikalar uygulandı, uygulanmaya devam ediliyor.

Asimilasyon başta olmak üzere, göçe zorlamak gibi değişik yöntemlere başvurulmakta.

Bu asimilasyon girişimlerinin belki de en şiddetlisi 1984/85 döneminde yaşanmıştır.

Yakın tarihimizde yaşanan bu olay ve daha sonra 90'lı yıllarda eski Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra Bosna'da Müslüman Boşnak kardeşlerimize karşı işlenen insanlık suçları, varlığımızı Balkanlardan yok etmek için ne kadar kararlı ve brutal olabileceklerinin açık bir kanıtıdır.

Totaliter rejimin yıkılmasından sonra bu yaklaşımlar aynen devam etmekte.

Önceki günlerde bir Bulgar TV kanalı tarafından asimilasyon dönemi ile ilgili tamamen kasıtlı ve art niyetli bir belgesel yayınlandı.

Belgeselde her türlü baskıya ve zulme maruz kalan soydaşlarımız adeta suçlu gibi gösterilmiş.

Soydaşlarımız bölücülük yapma gayreti içinde olan topluluk gibi yansıtılmaya, bu yönde algı oluşturulmaya çalışılmış.

Soydaşımız hiçbir zaman separatist duygular içinde olmadığı gibi hiçbir zaman bu yönde saklı gündemi bile olmamıştır.

Tam tersine;

Her ne kadar hiçbir zaman onlara eşit birey olarak bakılmasa da, her zaman parçası oldukları toplumun refahını yükselmesine elinden gelen katkıyı yapma gayreti içinde olmuşlardır.

İnsanımızın her zaman yaşadığı topraklarda en iyi şekilde işini yapma gayretinde olmuş, bulunduğu ülkenin anayasa ve yasalarına saygı göstermiş ve riayet etmiştir.

Bunun karşılığında da etnik kimliğine ve dini tercihlerine saygı gösterilmesinden başka bir düşüncesi olmamıştır.

Onlardan biri olarak bunu çok net biliyoruz.

Separartist düşünceler içine girmesi ancak çok güçlü uyaranlara maruz kaldığında girebilir ki bu uyaranların başında aşırı milliyetçilerin yaklaşımları gelebilir.

Aşırı milliyetçilik ancak katalizatör etki yaratmaktan başka bir işe yaramaz.

Bu aşırı milliyetçiler her şeyden önce kendilerine ve ülkelerine zarar verdiklerinin farkında değiller.

Tarihe baktığımızda bu akımlar zarar ve yıkımdan başka kimseye bir fayda getirmemiştir.

Bundan dolayı son zamanlarda ısrarla Balkanlarda artan milliyetçi akımlara dikkat çekmeye çalışmaktayız.

Bu konuda zaman zaman yazdık, uyarılarda bulunduk.

Bu yazılarımızdan biri bu köşeden 01.07.2017 tarihinde paylaştığımız "Aşırı milliyetçilik küpüne zarar" başlıklı yazımızdır.

Bu hususta Bulgaristan'ın yetkili organları ve kurumları bu milliyetçi akımlarını kontrol altında tutma yollarını bulmalı.

Bulgar devleti bu örnek toplumsal barışın bozulmasına izin vermemeli.

Burada asıl görev devletin bekasını gözetenlere düşmekte.

Yoksa insanımızın kutsallarına ve onuruna dokunulmaya kalkışıldığında neler olabileceğini 1989 yılında bütün dünya şahit olmuştur.

Bulgaristan'da başlayan olaylar demir perdenin yıkılmasına kadar gitmiştir.

Bunlara gerek yok.

Herkes herkesin kutsalına, yaşam alanına ve tercihlerine saygı göstermeli.

Soydaşımızın beklentisi budur ve başka da bir düşüncesi yoktur.

Aşırı milliyetçi zihniyet de bu tür yaklaşımlar sadece kendi "küplerine" zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını anlamalıdır.