Bulunduğumuz bu salgın ortamında şüphesiz en büyük yük sağlık çalışanların omuzlarında. Bin bir türlü fedakarlıkla, cansiperhane görev yapan bu sağlık camiası baş tacı edilmesi gerekirken gelin görün ki adeta gün geçmiyor ki bir yerlerden onlara yönelik saldırı haberi gelmesin.

Önceki gün Ankara Keçiöğren Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden sağlık camiasını ayağa kaldıran bir saldırı daha yaşandı. Sağlık çalışanlarına bir saldırı daha.

Özellikle son yıllarda sağlık camiasına yapılan fiziki saldırıların, sözlü tacizleri saymıyoruz bile, ciddi şekilde artmasına rağmen bir türlü bunun önüne geçecek tedbirler alınamıyor.

Bu tür fiiller neden bu boyutlara ulaştı? Esas buna bakmak lazım.

Bazı alanlar vardır temel ayarları ile oynanamaz.

Üzerine kurulu oldukları denklemleri kafanıza göre ikide bir değiştirmeye kalkarsanız zaman içinde oralarda kontrolü kaybedersiniz.

Ekonomi, eğitim, sağlık her toplumun en önemli temel direklerindendir.

Reform adı altında içinde barındırdıkları esaslara aykırı değişiklikler yoluna gidilirse kaçınılmaz sonuçlar da ortaya çıkar.

Çağın gelişimine uygun iyileştirmeler tabi ki olmazsa olmaz.

Ama siz her alanın kendine göre hassas dengeleri ile oynamaya kalkarsanız hele ki popülizm adına bunu yaparsanız sistem çıkmaza girer.

Eğitimde son on beş yılda geldiğimiz seviye ortada.

OECD ülkeleri içinde ilk on üçten sondan ikinciye geriledik.

Sağlıkta yine aynı şekilde: Artan şiddet olayları sağlıkta yaşanan olumsuzluklardan sadece bir tanesi. Ekonomiden bahsetmeye gerek bile yok. Sıkıntılar ortada.

Burada esas olan olumsuzlukları düzeltmek için alınacak tedbirlerdir.

Saydığımız alanlarda birçok tedbir de alınmadı değil.

Ancak bu güne kadar hissedilir bir iyileşme elde edilememiştir. Seçmen nezdinde iktidarın en takdir gören hizmetlerinin başında sağlık alanında yapılan uygulamalardı.

Ama iktidar da buradaki değişimlerin dozunu iyi ayarlayamadığından ilk zamanlar alınan olumlu geri dönüşler gittikçe aleyhe dönüşmeye başladı.

En büyük hatayı da seçmene şirin görünmek adına asıl bu hizmeti verenleri yani sağlık çalışanlarını ihmal ederek yaptı. Onları adeta milletin önüne attı.

Ne oralardan gelen uyarıları dikkate aldı, ne de çalışanlara saygı gösterdi. Sonunda kaçınılmaz olan oldu.

İlk zamanlardaki memnuniyet giderek yok olup gitti.

Her gün sayısız sağlık çalışanı sözlü ve fiziki tacize maruz kalmakta. Onur kırıcı söz ve hakaretlere maruz kalmalarına rağmen bu işlerle uğraşmak zorunda kalmamak için birçok sağlık çalışanı bu durumları adli makamlara yansıtmıyor bile.

Bu olmayınca hasta ve hasta yakınları daha çok cesaret bulup işi her geçen gün daha da ileri boyuta taşımakta.

Burada Bakanlığın ivedilikle yapması gereken personelinin haklarını korumasına yönelik çalışmalar yürütmesidir. Bu sadece yasal düzenlemelerle olmaz. Sağlıkta kalitenin arttırılması, yeni binalar, yeni cihazlar alarak olmadığını, kalitenin arttırılmasının en temel prensiplerin başında insan faktörü olduğunun anlaşılması lazım.

Sağlık çalışanlara yönelik yapılan her türlü saldırıları önleme kapsamında her hastane veya sağılık kuruluşunda hukukçu bulunmalıdır.

Personele saldırı, hakaret veya onur kırıcı davranışlarda bulunanlara sağlıkçılar değil, vekalet verilen hukukçular işlem yapmalı. Çalışanınıza saygı göstereceksiniz ki karşılığı aynı olsun.

“Saygı düzenin anahtarıdır”- M.K.Atatürk