Bir hikâye öğrendim, tarih kitaplarından ya da dönem filmlerinden değil bizzat günümüzden… şu anda… acı bir hikaye,

Doğu Türkistan ve orada yaşayan Uygur Türkleri!

Duymuş muydunuz bu milleti? Belki lisedeki tarih derslerinden hatırlarsınız ama o kadar uzağa gitmenize gerek yok çünkü onlar halen varlar. Çin’de yaşayan, kendilerine ait bir bayrakları, dilleri ve gelenekleri olan bir millet daha doğrusu bayrağı elinden alınan, dili kullandırılmayan, gelenekleri yok edilmeye çalışılan bir millet.

Gelin hikâyeyi baştan anlatayım;

Birisiyle tanıştım Doğu Türkistanlı, Türkiye’ye aşık birisiyle. Tabi ilk tanıştığımda, Uygur Türkleri kimdir? Doğu Türkistan nerededir? Bilmiyorum bile, sohbet etmeye başladık. Meğerse arkadaşım bir savaşın içindeymiş, savaşının adı da ‘cihat’...

Doğu Türkistan, Çin sınırları içerisinde bir yer ve bu milletin büyük bir kesimi müslüman, arkadaşım tesettürlü bir şekilde eğitimine devam edebilmek için Türkiye’ye gelmiş çünkü orada tesettür özgürlüğü yok bir çok özgürlüğün olmadığı gibi .Uygur Türkleri yıllardır cihat savaşı içindeler; camileri yıkılmış,isimleri değiştirilmiş,kapalı kadınların zorla başlarını açtırılmış,helal marketler kapatılmış,eğitimde kendi tarihleri işlenmemiş.. tam bir asimile baskısı... bir de kamp adı altındaki hapishaneleri var; Uygur milleti için adeta bir soykırım politikası, Çin hükümetine itaat etmeyen kendi özünü koruyan tüm Uygur erkekleri kamplara alınıyor ve hem fiziksel hem de psikolojik şiddet görüyorlar.

Kamplar ikiye ayrılmış durumda, bir tanesi çeşitli ülkelerden gelen basın mensuplarının ziyaret ettiklerinde yadırgamayacakları bir şekilde düzenlenmiş aynı bir okul gibi,yaşlarına göre sınıflara ayrılmış guruplara Çin gelenekleri ve öğretileri öğretiliyor uyum sağlayabilmeleri adına ,burada bizleri karşılayan kamptaki tüm Uygur Türkleri çok mutlu ve güler yüzlü görünüyor ama kafaları karıştıran bir kısım da var ki binadan çıkış yasak yatılı okul gibi ama izin günlerinizi yönetim belirliyor böyle bakınca tek sorun yatılı oluşu gibi görünüyor değil mi? Ama işin en masumane kısmı orası,asıl mevzu çok başka;gerçek kamplar yani hapishaneler yani gösteriş için düzenlenmeyeler... meşhurlaşmış Çin işkencesi kavramının günümüzde devam ettiğinin en acı hale geldiği yer; bu kampta islam dinini yaşamanız ve yaşatmanız yasak, kuran okumak yasak, namaz kılmak yasak,oruç tutmam yasak yani islam dininin tüm vecibeleri yasak. Buna karşı geldiğiniz an Çin işkencesine maruz kalıyorsunuz ve her zaman bir psikolojik baskı altındasınız. Kamplarda bulunun Uygur Erkekleri aynı zamanda çalıştırılıyor da, Çin malı üretimlerin seri halde işlenmesinde büyük rol oynuyorlar ve bunun karşılığında ücret almıyorlar.

Kamplarda erkeklerin sayısına oranla az olarak kadınlar da bulunuyor ve oradan çıkan her Uygur Türkü’nün psikolojisi hat safhada bozuk. Yapılan işkencelerden bazı bahsedilenleri; tırnaklarının sökülmesi, elektrik şoku verilmesi, saatlerce aç bırakma... gibi.

Soykırım bununla da sınırlı kalmıyor, Uygurlu kızlar zorla Çinli erkeklerle evlendiriliyor ve şu cümleler dökülüyor ağızlarından ağlayarak ; “siz düşmanınla evlenmek onun çocuğuna hamile kalmak ister miydiniz?” Çok daha içler acısı bir olay daha var, eşleri kampta olan Uygur kadınlarını Çin’li memurlar ziyaret ediyorlar evin babasıymışçasına, eve islam dinine mensup kişilerin tüketemeyeceği içecek ve gıdalar getiril zorla tüketmelerini sağlıyorlar ,inanılır gibi değil bu yaptıkları ülkede bir görev ve bunun karşılığımda para alıyorlar. Bir şekilde başka ülkelere gitmiş ama Çin vatandaşı olarak yaşayan Uygurlulara sık sık kontrol amaçlı mesajlar atılıyor ve kapalı kadınlardan açık fotoğraflar isteniyor.

Acı...

Çok acı hem de.. böyle bir mücadele varmış dünyada,bizlerin elinin tersiyle geri çevirdiği bir çok yaşam tarzı onların cihatı..

Söyleyin bana,din kardeşlerimiz bu zulmün altındayken nasıl uyku girer gözümüze ?nasıl bilmeyiz bize gelen uyarıcı mesajların anlamını, depremleri,salgın hastalıkları ve daha nicelerini?..

Çok zor değil yardım etmek; arşa açılan iki avuç ve onların zulmünü anlatan bir yürek.