Özlem kokuyor ortalık. Kaybettikten sonra arayışın özlemi bu… Naftalinledik eskileri saf ve arı kalalım istedik. Naftalin uçup gitti eskiler güvelendi. Atalarımızın üzerine basa basa vurguladıkları söz… Ev alma komşu al. Penceremizin perdelerini yana çekip bakınca dışarıya gördüğümüzdür karşı komşunun penceresi… Kapıdan adım atar atmaz gözler ilk karşı kapıya takılır. Ayşe teyze, Fatma abla, Mehmet amca, Ahmet abi otuyordur orada ve sımsıcak bakışlarıyla içten bir günaydını, merhabayı, nasılsınızı bir tebessümü illa ki hak ediyor gönül sadakası dediğimiz o ince çizgiyi… Bir kahvenin kırk yıllık hatırı aslında komşuluktan geliyordu. Kap kap dağıtılan aşurenin önemi komşulara benzer aslında… İçindeki malzemelerde çeşit çeşit türlü türlü ekişinin tuzlunun tatlının karışımı eksikleriyle yarımlarıyla sevip saydığımız, kendine özgü lezzetiyle, komşuluk lokma tatlısı yapıp tüm mahalleye ikram ederek bitmesine müsaade etmediğimiz ilişkilerdir. Eskiden daha bir sıcaktı bu komşuluk ilişkileri. Misal, evde tuz ya da ekmek kalmaz. Mahalle bakkalına gidene kadar en yakın komşudan istenirdi ödünç olarak… Komşum evde ekmek bitmiş varsa ödünç bir tane alabilir miyim?, Bir fincan şeker verebilir misin?, Bir kaşık tuz alabilir miyim? Ödünç derken, aş tuzsuz yemek ekmeksiz ağız tadı şekersiz olmadığından gerisin geri verilmeliydi. Eski insanların en önemli vurgusuydu bazı kötülükleri savuştururdu ekmek, tuz ağız tadı. Bir tabak börek gidiyorsa o tabak yaprak sarma ile geri dönerdi. Arkası yarınlar beraber izlenir radyo ajansları birlikte dinlenirdi. Müsait misiniz? diye sorulmazdı, çat kapı ev gezmeleri karşılıklı güvenden geliyordu. Düğün dernekler, yardımlaşma, hasta ziyaretleri, cenaze kaldırma, borç alışverişi, darda kalana koşma komşuluğun en kutsal görevi gönül vefasıydı. Ne yazık ki son yıllarda, bu ilişkiler; aş, iş ve ekmek derdi (ekonomik zorluklar), vakit darlığı, toplumsal yozlaşma, güvensizlik gibi nedenlerle zayıflamaktadır. Özellikle (büyük) şehirlerde aynı apartmanda oturan bazı aileler birbirlerini tanımamakta, hatta bir zarar gelir düşüncesiyle evini bu tip muhabbetlere kapatmaktadır. Artık evlerde hiçbir şey bitmiyor, bitse de merdivende asansörde zoraki selamlaşılan komşular  birbirine tedirgin bakan gözler, korkarak iyi günler demekten ileri gitmeyen ilişkiler… Siteler villalar kuruldu mesafeyi yollar açtı araya dağlar girdi. Küçük memleketlerde veya insan sirkülasyonunun fazla olmadığı mahallelerde kısmen mevcuttur ama büyük şehirlerde ise durum daha vahim. Adamın üst komşusu yangın var diye bağırsa, çıkıp kimse ‘ne oluyor’ demez. Özetle günümüzde komşuluk ilişkisi sanki ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ gibi bir hal aldı. Ama sıranın sana geldiğini öğrendiğinde görürsün sokulmanın acısını. Nerede o eski komşuluklar, nerede o samimi tebessümler, nerede birbirine sevgi ve saygı ile bakan gözler, nerede ekmeğimiz tuzumuz şekerimiz… Ne zaman başım darda kalsa komşum yetişir dediklerimiz… Komşu komşunun külüne muhtaçsa muhtaç olduğumuzun küllerinden yeniden doğalım çoğalalım mutlu olalım. Özlem yerine huzur kokalım.