Üniversitelerde mezuniyet heyecanı başladı. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nden birincilikle mezun olan Merve Nur Uçar, bölümüne yine birincilikle girmişti. Mezuniyet töreninde “Yeni Aziz Sancarlar olacağız. Yurt dışında var olan imkânları ülkemize kazandıracağız, hem bu deveyi güdecek hem bu diyarda kalacağız. Çünkü deve de bizim diyar da” dedi. Açıkçası çok fazla gururlandım. “Hiçbir şeyi olmayan bir kişinin başlangıç sermayesi sözcükleridir. Bu sözüm Mervenur için değil zira üniversiteden birincilikle mezun olmuş bir kızımız. Ancak hissettikleri benim de hissettiklerim.  Ülkemizde belirli kesimlerin ısrarla körüklediği “Batı’ya beyin göçü” meselesi var. Yurt dışına göç sayısı istatistiklere yansısın ki biz de siyasi rant elde edelim. Bir arkadaşım, sohbet esnasında “bu ülkede yaşanmaz” minvalinde konuya girdi. Anlattı da anlattı. Yaklaşık 1 saatten fazla süre harcadım, fikirlerinin hepsinin doğru olmadığını anlatabilmek için. Amerika’da bulundum, Avrupa’nın %30’unu gördüm. Farklı tarihlerde üç Uzak Doğu ziyaretim var. Tüm bu ziyaretlerde turistik alanlardan uzaklaşıp, ziyarette bulunduğum kültürü ve yaşam tarzlarını anlamaya çalıştım. Eğer ülke sınırlarının dışına çıkıp biraz süre harcarsan, hayatının geri kalan kısmını başka ülkede yaşama fikrinden kısmen vazgeçiyorsun. Her şeyin toz pembe olmadığını yaşayarak anlayabiliyorsun. Gitmek istediğin ülkedeki insanların senden çok daha fazla milli duygularının (Faşizmi kastetmiyorum ama!) olduğunu anlıyorsun. Batı’da fırsatlar, kaynaklar geniş evet. Ama kimler için? Öğrenci olarak gideceksen çok fazla öne çıkman gerekiyor. Belki de ülkende sarf ettiğin eforun on mislini sarf etmen gerekecek. Eğer bunu ülkende yapamadıysan ikinci bir dili kullanarak yurtdışında yapabilecek misin? Yatırımcı olarak gideceksen ilk yılların çok fazla para kaybederek geçecek buna hazırlıklı ol. İktisatta öğrenme eğrisi diye bir eğri vardır. Belirli bir süreye kadar öğrenme ve maliyetler artar. Belirli bir süreden sonra kazanmaya başlayabilirsin belki.

Batı ülkelerinde işe alımlarda öncelik o ülkede doğmuş olanlardadır. Babadan oğula pozisyon geçişine sıkça rastlanır. Sosyalleşmen yıllar sürebilir. Ben üniversite ortamında olduğum için sosyalleşmede çok fazla sorun yaşamadım. Ancak özel sektör işinde sosyalleşmen çok çok zor. Milyonluk şehirde yalnızsın. Kısacası ülkeye davet edilmediysen, ki bu herhalde milyonda bir olur, işin zor.

Ayrıca oraya kısa bir eğitim ya da tatil için gitmiyorsun. Yeni bir yaşam kuruyorsun. Dolayısıyla iklim ve coğrafi koşullar çok önemli. Örneğin İzmir’den kalktın Kanada’ya gittin. Çok fazla kar görmemişsin ülkende. Kış geldi ilk gün sevindin. İkinci gün üçüncü gün dört beş… Sonrası? Kar-Kış-Esaret. Kısacası hayat işkenceye dönebilir. Ya da Amerika’nın güney eyaletlerine gittin diyelim. Adana’dan Urfa’dan gitmediysen oraya, kelimenin tam anlamıyla “yandın” demektir. Dermatolojik sorunlar kapıda.

Beyin göçü ya da yetişmiş insan göçüne tamamıyla karşı da değilim. Küresel dünyada ne kadar çok temsilcimiz olursa gelecekte ülke menfaatlerine o kadar faydası olacaktır. Hep ülke menfaatine mi olacak bu işler diye sorabilirsiniz. İşte dedim ya ülke dışında gidip bulunmak lazım bunu kavrayabilmek için. Ben Birleşmiş Milletler’e bağlı kurum / kuruluşlarda, çok uluslu şirketlerde daha fazla temsilcimiz olmasını isterim.  Ancak gençlerin tek şansının yurt dışına göç etmek olduğu mantalitesini yerleştirmeye çalışanlara karşıyım.

Umarsızca ülkesinin içinde bulunduğu durumu kötüleyenlere şu 2 şeyi söyleyeyim:

1)Hayatı olduğu gibi sev, ama olabilecek en iyi hali için çabala. Olabilecek en iyi halinizi buluncaya kadar sürekli ve sistemli bir şekilde kendinizi geliştirin. Eğer hayatın en iyi haline ulaşırsanız yaşadığınız yerin pek bir önemi kalmayacaktır.

2)Kurtuluş Savaşı öncesi ülke topraklarının hâlini düşünün. Ülkeyi bırakıp Batı’ya değil, Samsun’a gidenleri hatırlayın.