Gerçekten ziyade gerçeklik algısının ilüzyonu o kadar baskın ki, kapılanlar gerçeğin kendisine tahammül edemiyor. Dokunduğun derin uykudan uyandırılmanın tahammülsüzlüğü gibi tepki gösteriyor. Algıyı yöneten sistem istediği doğrultuda yönlendirmeyi de başarıyor.

Sürekli pompalanan algı “Milletimizi bölemeyeceksiniz. Bayrağımızı indiremeyeceksiniz. Ezanımızı susturmayacaksınız. Vatanımızı parçalayamayacaksınız. Bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz…” Kim bunlar? Milleti bölmek isteyen kim? Bayrağı indirmek isteyen, ülkeye diz çöktürmek isteyen, vatani parçalamak isteyen kim? 

Siz hangi pencereden bakıyorsunuz hangi projeksiyonu tutuyorsunuz bunu bilmiyorum ama bilinki bu milletin %99’dan daha fazlası kutsal değerlere asla söz söyletmez. Artık yeter kendiniz gibi düşünmeyenleri düşmanlaştırma yaklaşımıyla siz kendinizce ülkemize hizmet ettiğinizi mi sanıyorsunuz? Ülkenin geleceği birlik beraberliği için en büyük tehdidi sizin olaylara bakış açınız ve bu yaklaşımınız oluşturuyor. 

Biri de çıkmış avazı çıktığı kadar bağıra bağıra “Milli iradeyi vesayet odaklarıyla değiştirmek istiyorsunuz” diyor. Milli iradeyi vesayet odaklarıyla değiştirmek isteyen kim? Size oy verdiğinde milli iradeyi tecelli ettiren seçmen, size oy vermediğinde de milli iradeyi vesayet odaklarıyla değiştirmiş mi oluyor? 

 

İyi olan her şeyi “hamdolsun” siz yaparsınız. Yanlış giden hiçbir konuda dahiliniz yok. Ekonomik kötü gidişin sorumlusu “Faiz lobisi ya da dış güçler.” Yaptıklarınızın yanlış olduğunu söyleyen, çözüm önerileri sunan, yol gösteren muhalefet de “Dış güçlerin işbirlikçileri…” 

 

Türk Lirası’nın değer kaybında, fiyatların artmasında, fırınlarda uzun ekmek kuyruklarında, marketlerde bazı ürünlere kota konmasında, pazarlarda çürük sebze-meyve toplanmasında sizin bir dahiliniz yoktur. İstikrar programınıza inandığı için parasını döviz yerine Türk Lirası olarak tutan küçük mevduat sahiplerinin kaybında da sizin bir dahilimiz yoktur. Buda dış güçlerin ya da faiz lobisinin eseri.

 

Küçük ölçekli bir konfeksiyon imalatçısı Temmuz ayında 50.000 $ borçlanarak kumaş aldı. O günkü kurdan 434.000 TL. borçlanmış oldu.  Giyim eşyası üreterek sattı. Bu satış sonucunda piyasada 200.000 TL. tahsil edemediği alacağı oluştu. Dün itibarıyla döviz kuru üzerinden borçu 826.000 TL. Ürünü sattığı zaman ki 200.000 liralık alacağıyla o gün 24.000 $ alabilirken bugün yaklaşık 12.000 $ alabiliyor. Bunun suçlusu da elbetteki bu işletme sahibi değil mi? Sizin ekonomi yönetiminizin bu konuda asla bir sorumlulu yok. 

 

Eylül ayı başında bütün birikimi 100.000 TL olan bir vatandaş Türk lirasına güvenerek banka yatırıyor. O gün bu birikimiyle 12.000 $ alabiliyordu. Günü itibarıyla 6049 $ alabiliyor. Türk lirasına güvenin bu vatandaşın parasının değeri yarı yarıya azalıyor. Bu kaybın sorumlusu da kendi milli parasına güvenen vatandaş. Yönetenlerin bunda hiçbir dahili yoktur, sorumlulu da yoktur.

Yeni asgari ücretin yüzde 50 oranında artırılarak 4253TL olduğu açıklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Son 50 yılın en yüksek artışını yaptık. Bu artışla çalışanlarımızın fiyat artışları karşısında ezilmeyeceğimize de inanıyoruz” dedi.

Asgari ücrette %50 oranındaki artış çok iyi gibi görünüyor. Son 50 yılın en yüksek artış olduğu da gerçek. Ancak yukarıda sunduğum örneklerden çalışanlarımız ya da mevduat sahiplerimizin bu fiyat artışı karşısında ezilip ezilmeceğini sizlerin takdirine bırakıyorum. 

Geçmişte izlediğim bir tiyatro sahnesi aklıma geldi ve gülümsedim. Van’dan İstanbul’a iş için gelen “Van’lı Memo” uzun uğraşılar sonucu iş bulur ve maaş konuşulurken müdür rakamı çok göstermek için i harfini uzatarak, “Sana tam biiiiiiin beş yüz lira” der. Van’lı Memo “Müdür bey bana tam biiiiin beş yüz verme” der. Müdür şaşkındır. “Ne istiyorsun Memo” dediğinde Memo, “Beş bin ver, beş bin ver” der.

4253 TL iyi bir rakam olarak görünüyor ama algısı daha fazla gösteriliyor. Keşke kayıpları giderebilecek bir rakam verilebilseydi.