Yaşanan darbe girişiminden sonra bu konu yine tartışmaya açılmıştır.
Genel kanı bu darbe girişimi başkanlık yolunu iyice açtığı yönünde.
Bu konuda daha önce de görüşlerimizi bildirmiştik ancak gündem gereği bir  defa daha yazalım dedik.
Başkanlık konusunda toplumda farklı görüşler olmakla beraber, özellikle muhalefet tarafından şiddetle karşı çıkılmakta.
 Gerekçeleri de temelde ülke bu sistemde bölünmeye gideceğini ve tek kişi yönetim biçimine yani bir nevi padişahlığa dönüşeceğidir.
 Oysa başkan 4 veya 5 yıl arayla halk tarafından seçilecektir.
 Yani kendine güvenen her vatandaşın “padişah” olma şansı var demektir.
                   Buna rağmen darbe girişimi öncesinde yapılan kamuoyu araştırmalarında toplumun büyük bölümünün görüşü de başkanlık sistemine karşı olumsuzdu.
 Ama bu girişim anlaşılan bu görüşleri değiştirmiş gibi görünmekte.
 Kendi adımıza ilk tartışmaya açıldığından beri başkanlık sisteminin ülkemiz için  en uygun ve hayırlı yönetim sistemi olduğunu savunduk hep.
 Bunu olaya kurumsal açıdan bakarak söylüyoruz.
 Olaya hukuki veya teknik ayrıntılara girmeden, jeo-politik ve sosyo-ekonomik açıdan değerlendirmek isteriz.
  Çok uluslu devletlerde  eninde sonunda etnik kökene dayalı siyasi partiler ortaya çıkar. Parlamenter sistemlerde de bu partilerin her zaman koalisyon ortağı olma ihtimalleri  vardır.                      Böyle durumlarda da bu partilerin siyaset kurumunu sıkıntıya sokan talepleri olur. Bu durumlar irili ufaklı siyasi krizleri beraberinde getirmekle beraber, ekonomik istikrarsızlıklar olarak yansır.  
 Oysa ekonomik istikrar bir devletin büyümesi ve gelişmesi için en önemli kriterdir.
 Zaten parlamenter sistemlerde ekonomik istikrarı  sık, sık kurulmak zorunda kalınan koalisyon hükümetleri ile yakalamak çok kolay değildir. Güçlü ekonomiler devletlerin temel direkleridir. Çünkü sağlıktan- sosyal standarda, eğitimden - savunmaya, hayatın bütün alanları doğrudan ekonomik durumla bağlantılıdır. 
   Burada basit ve yalın olarak bir vatandaş olarak konu ile alakalı yorumda bulunduk. Yoksa konu uzun ve derin. 
Ama biz ısrarla ülkemiz için en hayırlı yönetim şekli başkanlık olması gerektiğini savunuyoruz. 
Bunu diktatörlük ile kıyaslayanlara da katılmıyoruz. Çünkü bu sistemlerin de kendi içinde denetleme mekanizmaları mevcuttur. En önemli denetçi de tabi ki muhalefettir. 
Ama bunun için her şeyden önce güçlü muhalefete ihtiyaç vardır.
Güçlü muhalefet olursa ne diktatörlük kurulabilir, ne ülke bölünmeye gider.
Asıl diktatörlük muhalefetin içinde vardır. Dünyada bir örneği yoktur ki bunca seçim kaybedip de üstelik oy kaybederek muhalefetteki yönetimler görevde kalsın.
               Güçlü muhalefetler ülkelerin asıl denetçileri olmasının yanı sıra ülkelerin gelişmesinde en önemli itici güçlerdir.
 Olaya kurumsal bakmalıyız. Zira kişiler geçicidir, kalıcı olan kurumlardır. 
 Bütün yönetim çeşitleri için tek seslilik esastır. Ortak akla evet, ancak mutlaka tek seslilik. Tek seslilik eşittir istikrar. Bunun da ne anlama geldiğini ayrıca anlatmaya gerek yok değil mi?
  Sonuç olarak daha istikrarlı ve güçlü ülke adına başkanlık zaruretten öte elzemdir.
 Ancak bu karar geniş mutabakat ile alınması önemli. İktidar dayatma yaklaşımlarından, muhalefet de özellikle ana muhalefet her şeye olumsuz bakmasından vazgeçmeli. 
Varsayımlar üzerine hareket etmekten vazgeçmeli.
“Varsayım hataların anasıdır” yazar bazı eğitim kitaplarında.