Aslında yazımın başlığını “kurumlarda demokrasi esastır” olarak belirleyecektim ama bunun bir bunalım olması ve geçici bir durumu işaret etmesi sebebiyle daha direkt bir başlık kullandım. Devletin ve sivil toplum kuruluşlarının ya da en temel ifadesiyle örgütlenmenin temelinde “demokratik yaklaşımlar” vardır. Çekirdekteki bu yaklaşımın kaybolmasıyla ilgili örgüt yavaş yavaş parçalanıp yok olmaya başlar. Ya da bir anda ortadan kaybolur.

Bilindiği üzere Bursa’nın belki de Balkanların en köklü derneği “Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği” (BALGÖÇ)’dir. BALGÖÇ’ün görevi belli. Türkiye’ye göç etmiş olanlar, etmeyip Balkanlarda yaşayanlar ve Balkan ülkeleri arasında bir köprü oluşturmak. Bu durumdaki vatandaşlarımızın özlük hakları için ne gerekiyorsa yardımcı olan ve Avrupa Birliği ülkelerinin de tanıdığı büyük bir organizasyon. Organizasyon bu kadar önemli olunca bunun getireceği maddi ve manevi kazanımlar da yüksek oluyor. İşin maddi kazanımları konusunda konuşma yapmak doğru olmaz zira kimsenin bunun peşinde olduğunu düşünmüyorum ya da düşünmek istemiyorum. Ancak manevi kazanımı terk etmek biraz zor oluyor zira maneviyat bölgesi kutsal kabul ediliyor ve kimsenin yaklaşmasına izin verilmiyor. BALGÖÇ’te işletilmek istenen demokratik sürecin bir önceki süreçte işletilememesi ve yönetime kayyum atanması, içerisinde çok kültürlü üyelerin olduğu bu kuruma yakışmamıştı. Şimdi öğrendik ki kayyum, inceleme sürecini tamamlamış ve 3 Temmuz’da seçime gidilecekmiş. Bu, dernekten hizmet almakta olan ve bekleyen binlerce kişi için iyi bir haber.

Ben her devlet kurumunda ve STK’larda kurucu olmanın ne denli önemli olduğunu ve “onursal” olmanın da ne kadar erdemli bir şey olacağını düşünenlerdenim. Görevden ayrılmak, göreve gelmek, onursal olmak, seçim kazanmak, kaybetmek bunlar hayatın içinde olan şeyler. Bir önceki kavgalı/gürültülü seçime kadar çok güzel bir yarışma vardı. Adaylar çalışmalarını hızlandırdılar ve eksik gördükleri alanlarda neler yapacaklarını beyan ettiler. Üyelerin gönüllerini aldılar. Ancak sonrasında yaşananlar bu önemli örgüte zarar verdi. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler bu tür disiplinsizlikleri de pek tasvip etmezler. Bir bakmışsınız köprünün kendi tarafındaki kazıkları kesip atıvermişler. Bu durumda köprüyü tamir etmek yıllar sürebilir. Mağdur olan taraf, tüm üyeler ve adaylar olacaktır. Amerikan Başkanları ve Sovyet-Rus Başkanları her dönem bunalım yaşarlar. Ancak son raddede ulusal çıkarları gereği uzlaşı yolu seçilir. İktisatta bunu oyun teorisi ile açıklarlar. Diyeceğim, herkesi memnun edecek bir orta yol mutlaka mevcuttur.

Ben 3 Temmuzdan sonra eski dostlukların yeniden tesis edileceğini; bir sonraki seçime kadar da herkesin demokratik ortamda çalışmalarını sürdüreceğini ve hak edenin kazanacağını temenni ediyorum.