Önceki gün Bulgaristan’da müftü yardımcısının ailesi çirkin bir saldırıya maruz kaldı.

Ancak bu tür saldırıların meydana gelmesinin an meselesi olduğu öteden beri oradaki belli siyasetçilerin ırkçı demeçler vermesinden belliydi.

Özellikle 26 Mart genel seçimlerinden sonra ırkçılar koalisyon ortağı yapılınca oradaki soydaşımıza baskının artacağı açıkça belli olmuştu.

Aslında belli zamandan beri sözlü sataşmaların devam etmesinin ötesinde birçok defa bu sataşmaların fiziki eyleme dönüşme tehlikesi konusunda uyarılarda bulunmuştuk.

Ki böyle durumların geri dönüşü olmayan olaylara sebebiyet vereceğini, bu konuda bizim karar vericilerin bu durumlara karşı hazır stratejilerinin olması gerektiğini, yoksa her zaman olduğu gibi yangını önleyeceklerine yine son dakikada çıkan yangını söndürme derdine düşeceklerini söyledik.

2006 yılında ilki olmak üzere tam on yıldır ilgili yerlere dönem dönem bu ırkçı olayların artacağını ve bunun da oranın devlet politikası olacağını üstüne basa basa söyledik, raporlar gönderdik.

Çünkü oradaki devletin bizim soydaş nüfusun çoğalmasına asla izin vermeyeceğini anlattık.

En son da bu konuda 26 Mart seçimlerinden hemen sonra 5 Nisan 2017 tarihinde “Bg devleti soydaşlarımıza yönelik baskıyı arttıracaktır” başlıklı yazı yazmıştık.

Bu yazıda özetle:

“Seçimlerden sonra hükümet kurma görevi verilen Borisov her ne kadar Rus yanlısı BSP’ye göre bize daha yakın dursa da, orada Türk varlığına karşı, birkaç yıldır DPS’nin de aktif katılımıyla, baskılar artacaktır.

Bu duruma hükümet ortakları aşırı milliyetçi “vatanseverler cephesi” de tuzu biberi olacaklardır.

Çünkü ezelden beri soydaşımıza karşı orada uygulamada olan ve son birkaç yıldır yine özellikle arttırılarak yürürlüğe sokulan bir DEVLET POLİTİKASI var. Devletin asli unsurlarının da halen eski DS elemanları olduğunu artık bilmeyen yoktur sanırız.

GERB zaten bunların dediklerine uyacağını, ülkemizde sandık sayısını azaltarak ve burada oy kullanmasını zorlaştırmak gibi konularda fazlasıyla gösterdi.

Ama asıl bundan sonra soydaşımızın oralarda kalması çok daha zorlaşacak. Tarih boyunca soydaşımızın varlığını oralardan yok etmek için girişimler yapıldı. Bu konuda yine yoğun baskılar olacaktır.

Bunun işaretini son birkaç yıldır veriyorlardı zaten. 

Bu noktaya gelinmesinin en büyük sebebi öngörüsüz politikalardır.

Her zaman olduğu gibi yumurta bir yerlere dayandığında politikalar geliştirmeye, olaylara karşı tedbir alma telaşına düşülecek.

Oysa hepsi bunların emareleri verilmeye başlandığında kendi politika ve stratejilerimizi uygulamaya koyabilseydik her şey çok daha farklı olurdu.

Bu duruma ehliyetsiz ve donanımsız kişiler de eklenince ortaya çıkan tabloya da şaşırmamak lazım” demiştik.

Sonuç olarak;

Geçen yüzyılın başında Chatham Hause’larda, Sykes-Picot gibi kişiler tarafından bu jeografya ile ilgili çizilen suni haritalar artık güncelliğini yitirmiştir. 

Demografik yapıya göre değil siyasi çıkarlara göre çizilen bu sınırlar eninde sonunda iflas edecekti ki, Ortadoğu’da bunun fiilen yaşandığını görüyoruz.

Bu durumun Balkanlar’da da yaşanması eninde sonunda kaçınılmazdır.

Ve bazıları bu aşırı milliyetçilik ile kendi sonlarını hızlandırdıklarının farkında değil.

Ama kapıda olan bu gelişmeler için biz ne kadar hazırız. İşte bütün mesele bu…