Antik çağ felsefecilerinden Platon’un sanata bakış açısı pek olumlu değildi. İnsanı hakikate götürme kapasitesi açısından sanatçıları zayıf bulan Platon, sanatı da sanatçıyı da kurduğu “ideal devlet” anlayışından çıkarmayı uygun bulmuştu. Hatta sanatçıları, sadece hayatı taklit edip insanları aldatmakla kalmayıp, yönlendirmelerle ideal bir devlet için çok tehlikeli olabileceklerini öne sürmüştü. Antik Yunan’dan günümüze belki de bu nedenle sanatçılar ve politikacılar, genel olarak birbirlerine muhalif olarak görülür.

Bursa’da, Platon’un fikirlerine ters bir sanat anlayışı var bu sıralar. Yazmak, göstermek (sinema ve tiyatro), dinlemek, okumak; kısacası sanatın her türüne ilişkin bir eğitim rüzgârı esiyor. Öne çıkarmak istediğim iki önemli etkinlik, özellikle benim de içinde kursiyer olarak bulunduğum Karagöz Sinema Atölyesi ve Birol Güven Sinema ve Televizyon Akademisi. İtiraf etmeliyim iki farklı tarihte başlayan kurslardan Karagöz Sinema Atölyesi’ne yoğunluğum sebebiyle üçüncü haftadan sonra devam edemedim. Ancak Birol Güven Sinema ve Televizyon Akademisi’ne her haftasonu Atatürk Kültür Kongre Merkezi-Merinos’ta düzenlenen kurslarına devam ediyorum. Film kültürü, oyunculuk, kurgu, Türk ve Dünya sineması, sinema ve teknoloji gibi pek çok konuda kendini geliştirmen mümkün. Ben senaryo konusunda bilgilenmek istediğim için bu kursa kendimi kaydettirdim. Katılan var mı derseniz, her yaş ve meslek grubundan yaklaşık 130 kişi kursa devam ediyor. Bu eğitim, ücretli olmasına rağmen yüzlerce kişi, başvurmasına rağmen kayıt olamadı. Tayyare Kültür Merkezi’nde düzenlenen Karagöz Sinema Atölyesi ücretsiz idi ancak sandalye bulmak çok zor oldu. Her iki eğitimin de Bursa’nın her yaştan sinema meraklılarının gelişimlerini arttırmasında önemli bir yeri var. En azından entelektüel bakış açısından kendilerini geliştirme fırsatı da doğuyor. Bir diğer gözlemim her siyasi görüşten katılımcıların aynı salonda sinema büyüsü altında bir araya gelebilmeleri. Sinemanın bütünleştirici etkisini öne çıkaran Aristoteles öğretisi, belki de bugünlerde Bursa’daki eğitim salonlarına eterik bir etki yayıyor. 

 

Platon’un öğrencisi Aristoteles, “Poetika” adlı eser ile sanat ve sanatçıya meydan okuyan Platon’a önemli bir yanıt vermişti. Sanatın bir uyarıcı olarak değil, tutkuları dizginleyen ve yatıştıran bir şey olduğunu; oluşturduğu “katartik” yani arındırıcı etki ile toplumun kaybolan etik ve erdemlerini yerine getirebileceğini düşünmüştü. Tüm bunların devlet yönetimine felsefi açıdan katkı yapacağını; en azından devlet yönetimine destek verebileceğini öne sürmüştü. Bu anlamda sanat ve sanatçıyla barışık Alinur Başkan’ı Aristoteles’çi olarak kabul ediyorum. Bursa için harcadığı yoğun mesaisine bir de bu tür sanat eğitimleriyle destek veriyor olması, onun sanata bakış açısının Aristoteles ile örtüştüğünü gösteriyor. İstanbul’da neredeyse her köşe başı, bu tür sanatsal faaliyetlerle ve eğitimlerle dolu. O nedenle Anadolu’da bu kültürü yaygınlaştırmak kolay iş değil. Ben Başkan nezdinde Bursa BŞB Kültür AŞ çalışanlarına da emekleri için teşekkürlerimi iletmek isterim.

 

1980’ler Türkiye’sini bize göstererek, yıllardır TV’de izlenme oranını arttırmaya devam eden Birol Güven ve ekibi de takdir edilmeli. Belki de Birol Güven’in eğitim amaçlı ilk etkinliği bu. Eğitim içerisinde set ziyaretleri de var. Dizi seti ziyaretleri kursiyerler için müthiş bir deneyim. Dizi çekim işinin kolay olmadığını, sahne arkasında binlerce saat emek ve yüzlerce emekçi olduğunu anlıyorsunuz ve bizzat görüyorsunuz. Benim katıldığım senaryo eğitimini 80’ler dizisinin yüzlerce bölümünü yazmış olan Caner Güler ve yerel bağımsız sinema senaristi ve eleştirmeni Abdülhamit Güler yürütüyor. Her ikisinin de bu alandaki tecrübelerini alçakgönüllülükle aktarmaları, kursa katılanlar açısından oldukça önemli.

İçinde bulunduğumuz çağ, diploma değil sertifikalar çağı olacak. Uzmanlık alanın olan bir işte diploman olması ön şart. Bundan sonraki kariyerin, sertifikalar üzerinde yükselir/yükselecek. Örneğin sadece mühendis olman yetmeyecek kariyer başlangıcında. “Hangi enstrümanı çalabiliyorsun”, “resimde hangi akımlara hâkimsin”, “sporcu lisansın var mıdır”, “hangi kursları aldın” gibi sorular, kariyer başlangıcındaki mülakatlarda ilk başta sorulacak sorulardan olacak. 

Konuya ekonomik açıdan da bakılırsa, Güney Kore örneği karşımıza çıkar. Sinemaya korkunç derecede parasal kaynak ayırdılar ve bunun meyvelerini toplamaya başladılar. Özellikle dijital platformların kıyasıya rekabet ettiği bir ortamda, küresel sinema ve dizi geliri pastasından alınacak payın artışı, ülke kalkınması için çok önemli. “1 kilogramlık” ihracat sepetinin içerisinde sanatın ağırlığı “0 gram”, ancak yarattığı katmadeğer milyonlarca dolar değerinde. Sanayide öncü ve ihracat şampiyonu Bursa’nın sanatta da ve özellikle sinemada da öncü olması en büyük dileğim.