Zaman zaman gerek yazılı ve görsel basında, gerek siyasi ve bürokratların demeçlerinde Bulgaristan’dan göç etmiş Soydaşlarımız hakkında “Bulgar göçmeni” diye hitap edilmekte.

Burada kasıt olmamakla beraber bu şekilde hitap edilmek soydaşlarımızı rencide etmenin ötesinde,  hakarettir.

Her ne kadar bu tür demeçler gayri ihtiyari verildiğinden şüphemiz olmasa da, beklentimiz bu tür hatalar yapıldığında camiamızdan özür dilenmesidir.

Kimse kusura bakmasın…

Bu tür hatadan sonra hiçbir şey olmamış gibi davrananlara, her kim olurlarsa olsunlar, hoş bakmamız mümkün değildir.

Bu konuda camia olarak birçok defa tepki gösterilmişse de anlaşılan bu haklı tepkiler etkili olamamış ki halen bu tür demeçler verilebilmekte.

Ve her ne kadar bu yönde gayri ihtiyari dil sürçmeleri yaşansa da özellikle belli makamlarda bulunanlar böyle hata yapmaları kabul edilemez.

İşgal ettikleri makamların ağırlığını taşımak kolay olmamakla beraber söyledikleri her kelimeyi özenle seçmeleri gerektiğini herkesten çok daha iyi bilmeleri gerekir.

Çünkü Bulgaristan Türküne “Bulgar” demek orada özellikle 1877-1878 Osmanlı - Rus harbinden bu yana inanılmaz baskı ve asimilasyon politikalarına rağmen asırlardır o bölgelerde Dinimizi, Dilimizi, Kültürümüzü yılmadan muhafaza eden soydaşımıza saygısızlıktır.

Bundan dolayı herkes verdiği demeçlere gerekli özeni göstermelidir.

Bunun ötesinde bizlere de camia olarak bu konuyu çok daha etkin şekilde gündeme getirmek düşer.

Sadece yazılı veya sözlü açıklama ile yetinmemek lazım.

Gerekirse tüm kurumlara yazı yazılmalı ve soydaşımızın bu konudaki hassasiyetinin altı çizilmelidir.

Zira sadece defalarca verilen beyanlar etkili olmadığı aşikardır.

Bu tepkilerin Soyunu, ırkını, Dinini , kendini bilen herkesten gelmesi beklenir ki,  zaten  fazlasıyla gelmektedir.

Ama ne yazık ki aramızda bu tür demeçleri önemsemeyenlerin ve tepkisiz kalanların olmasından öte, asıl vahim olan asimilasyon döneminde verilen Hristiyan isimleri… Bunlardan bazıları hala değiştirilmemiş olmasıdır.

Bu kişiler, oralarda Dini, dili varlığımız için sağlıklarını,özgürlüklerini ve hatta hayatlarını bile verenlere karşı saygısızlığın ötesinde,  kendi anne babalarına saygısızlık etkilerinin farkında olmayan kendini bilmezlerdir.

Anasının, babasının verdikleri ismi nasıl geri almaz bir insan anlamak mümkün değildir.

Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır.

Aslında herkes özgürdür.

Aslını da inkâr edebilir anasını, babasını da. Ama bunu yapması için çok güçlü sebepleri olmalı bir insanın.

Mensup olduğu kavim veya anasının babasının doğru yoldan, Hak yolundan çıkmaları gibi ki,  Dinimiz de bunu tavsiye etmekte.

Ama senin ecdadın yüz, hatta bin yıllardan beri gittikleri her yerde adalet ve hoşgörü timsali olduğu halde bununla gurur duyacağına, aslını inkâr etmeye kalkışmak ancak kanı bozuk kişilere özgü bir davranıştır.

Sana zorla dayatılan isimleri iade ederek, ananın babanın verdiği ismi geri almıyorsan başlı başına derin sorunsun demek.

Bir insanın ismi onun kimliğidir.

Kimlik de bir insanın varlık sebebidir.

İsmini ret eden, kimliğini, aslında kendisini ret eder.

Bir kişi bunu idrak edemiyorsa zaten kendisine faydası yoktur.

Kendisine faydası olmayanın Camiasına, Vatanına, Milletine hayrı olur mu?

Bundan dolayı bırakın bunlarla uğraşmayı.

Bırakın kendi zavallılıklarıyla yok olup gitsinler.

“Aslını inkâr eden haramzadedir” Hz.Ali