Düğün gecesiydi, genç kızın en mutlu günüydü. Onu sevgiyle, şefkatle yetiştiren ailesi; nihayet sevdiğiyle evlendiriyordu.

Kız, arkadaşlarıyla kahkahalı bir sohbetin içindeyken, gelin odasına komşusu bildiği kadın geldi. “Ben senin öz annenim” deyiverdi. “Bebekken seni ailemin baskısı yüzünden bu eve evlatlık verdim. Babandan ayrılınca sana bakacak gücüm yoktu. Ailemde seni kabul etmedi. Yıllardır bu acıyla yaşadım” diye uluorta af diledi.

Kızcağızın en mutlu günü, en acı gününe döndü bir anda.

Bir yıla yakın sürdü kendini toparlayıp normale dönmesi.

Köyden İstanbul’a göç ettiler. Annesi olduğunu söyleyen kişiyi ise yüreği asla affetmedi. Gerçeği bilmeden yaşadığı yıllar, en mutlu hatıraları olarak kaldı.

Bazen, geçmişte yaşanmış sırları öğrenmek ağır gelir insana... Hep dalgın ve mutsuzdu.

Bir erkek, bir kız çocuğu oldu. Kirada oturuyor, eşinin kazancına kanaat ediyordu. Öz annesi olan kadın orada da bulmuştu onu. Teyzeleri olduğunu söylediği iki kız kardeşi ile gelmişlerdi. Misafire saygı en başta gelen gelenek ve görenekleriydi. Elinden geldiği kadar iyi ağırlayıp, kalbinde kanayan yarasına rağmen bir şey yokmuş gibi davrandı.

Aynı köyden oldukları için eşi de kayınvalideye saygıda kusur etmedi.

Bir hafta gücü yettiği kadar misafir etti.

Kızına yakın olmak isteyen anne, ikinci evliliğindeki eşi vefat edince Bursa’daki yakınlarının yanına taşındı iki oğluyla birlikte. Büyük oğlu burada iş bulmuş, fabrikada gece bekçiliğine başlamıştı.

Kendilerini toparlamışlardı. Kiralık ev tutup, eşinden de kalan emekli maaşı ile geçinmeye başladılar. Kızının yanından döneli 1 ay olmamıştı ki kötü haberi aldı. Banyo kazanına su doldurup, elektrikli su ısıtıcısını kazanın içine bırakmış. Fişi elektrikten çekmeden suyun ısındığını kontrol etmek için elini de elektrikli kazanın içine sokmuş. Elektrik akımına kapılarak oracıkta can vermiş; geride iki tane öksüz evlat bırakarak.

Belki aklı halen durgun ve dalgındı. Dalgınlığı da canına mal olacak kadar çoktu...

25 yaşında hayata gözlerini kapadı.

17 yaşında yaptığı evliliğini, 7 ve 5 yaşlarında iki öksüz evlat bırakarak sonlandırdı.

Cenaze nakil işlemleri bitince damat, bakımlarını üstlenmesi şartıyla 2 çocuğunu anneanneye bırakmak istedi. İstanbul-Bursa arası yakındı sonun itibariyle.

Çocuklar anne hasreti çekmesin, üzüntüleri geçsin, acılarını unutsun istedi.

Anne bozuntusu olan kadın, böyle bir sorumluluğu üstlenmeyip kabul etmedi öksüzleri. Geçici olarak bile yanına almadı. İki torununun bakımı üstüne kalır korkusunu yaşadı. Damadın imdadına ise köydeki anneannene yetişti.

Eşinin ölümünden kısa bir süre sonra adam başka bir evlilik yaptı.

Gelen üvey anne, iki masumu öz anne gibi sahiplendi; annelerini aratmadı.

Okuttu, büyüttü, evlendirdi...

Büyük sevaba girdi!

İyilikle kalın, devamı yarın…