Özledim, köyümü ve köydeki çocukluğumu özledim.
Köyümdeki ramazan gecelerini, o gecelerin hikayelerini özledim.
Hele de o kalabalık iftar akşamları var ya, o akşamları özledim.
Teraviye giden büyüklerimizin yanında, beş kilometre yol yürüyüp, köyün camisine gitmeyi...

Caminin üst katında, yaramazlık yapan, biz haylazları...
Cemaat namazdayken, bizim çıkardığımız gürültüyü duymazdan gelen, o engin hoşgörülü Lazları...
Köyümüzün imamı Kazım hocanın, o naif ikazları...

Hepsini özledim...


Teravih sonrası, yolumuz üzerindeki dükkanlardaki muhabbetleri...
Ve bizim eve varınca, her akşam bize misafir olan Kazım hoca ile büyüklerimizin yaptığı sohbetleri...
Özledim özledim o geceleri...

Ocakta, zincire asılı olan kazan içinde pişen mısırın kokusunu...
Köyümün,  Foşa (Fındıklı) köyünün dokusunu...


Yanan sobanın üzerinde kavrulan fındıkları ve lahana yemeğinin doğal sosunu...
Rahmetli dedemin, köylülerimizle girdiği diyalogları ve ahırda bulunan beyaz gül ile o siyah tosunu...
Özledim özledim, hem de çok özledim...

Hanesi cıvıl cıvıl olan Galakları...(Galaklar: Bizim ailenin lakabıdır.)
O ramazan geceleri evimizde olan kalabalıkları...
Her tarafta yetişen, bizim nişan aldığımız, asmalarda asılan kabakları...
Çok özledim...

Sohbet vardı, muhabbet vardı, sevgi vardı, bizim çocukluğumuzda ne şahane hikayeler vardı...
O zamanlar, mal, mülk, televizyon, kibir, hasetlik, kin ve nefret yoktu, derin bir hoşgörü vardı...

Yoklar çoktu, varlar azdı!
Ama huzur vardı, bereket vardı...
O yokları özledim...
O, bizim olmayan varlara hiç özenmedim...


Dedemin yanında, babamın kucağına oturduğum zaman, beni iten babama kızmıştım o gece!
Bu üzüntümü gidermek için, odamıza gelince, sabaha kadar beni göğsünde uyutan ve babasının yanında çocuğunu sevmeyi saygısızlık olarak gören bir nesil vardı...
O neslin saygısını, sevgisini, muhabbetini özledim...

Hep o günlere özlem duydum...
Bu özlemim yüzünden olsa gerek, kalabalıkları hep sevdim.

Yalnızlıktan sürekli nefret ettim.

Bu yüzden, bugüne değin, soframız hep kalabalık oldu.
Ta ki...
Bu yıla, bugüne kadar!
Şimdi soframız mahzun, biz yalnız, yalnızlığımızda yapayalnızız!
Bu yalnızlık girdabında, çocukluğumu özledim.


Şimdi gitsem köyüme!
Evimiz ev, yine orada.
Ama şimdi, olmayanlar var orada!
Anam yok!
Babam yok!
Dedem yok!
Nenem yok!
Köylümüz yok!  

Komşularımız yok!
Ben gitsem de kimse gelmez ki! 

Şimdi ki nesil köyümü sevmez ki!


O muhabbet, o şenlik...
O muhteşem insanlar olmayınca, artık olmaz...
Şimdi...
Yalnızlıklar içinde, köydeki evimiz mahzun ve yalnız!
Bir virüs yüzünden;
Kalabalıklar içinde, Bursa'da biz, yapayalnızız!
İşte bu yüzden;

Çocukluğumu özledim...
Dostları özledim...
Kalabalık sofraları özledim...

Sizi özledim...
Söyleyin bana;
Affan dedeye para saysam, satar mı bana çocukluğumu?

 

***

GÜLE GÜLE İSMAİL ÜNLÜ

İsmail Ünlü...

"TSE'den mesai arkadaşımız" demeyeceğim!

Bu ifade yavan, samimiyet kokmayan, samimi olmayan bir ifade!

İsmail ÜNLÜ için "TSE'den dostumuz" demeyi doğru buluyorum.

Bilen bilir, mesai arkadaşlarımız çok, dostlarımız azdır!

İşte bu dostlarımızdan biri olan İsmail ÜNLÜ emekli oldu ve aktif iş hayatına şu cümlelerle son verdi;

"1990 Haziran’ında Mehmet Yılmaz ARIYÖRÜK Başkanımdan tertemiz aldığım TSE Bayrağını, 30 yıl gururla taşıyıp aynı temizlikte 16 Şubat 2021 tarihinde mesai arkadaşlarıma  emanet etmemin huzuru ve onuru içerisindeyim.

Bu otuz yıllık süre içinde belki de tüm inandıklarımı gerçekleştiremedim ancak şunun da bilinmesini isterim ki inanmadığım hiçbir iş ve işlemi de de yapmadım. Daima Türk Standardları Enstitüsünün Türk ekonomisinde sosyal barışı sağlayan bir kurum olduğu inancıyla çalıştım ve bu inancımı şimdi de sürdürüyorum.

Çalışma hayatım süresince bana, inandığım değerler çerçevesinde hizmet etme imkanı veren Mehmet Yılmaz ARIYÖRÜK Başkanım başta olmak üzere tüm yöneticilerimiz ve değerli mesai arkadaşlarıma minnettarım.

Mesai arkadaşlarımın TSE Bayrağını daha da ileriye taşıyacaklarının ümidi içerisinde ve duacılarıyım."

Gururla almış olduğu TSE bayrağını, onurla taşıdığına şahidiz.

İnanmadığı hiç bir iş ve işlemde yer almadığına şahitlik ederiz.

Bize hep sorarlar "Sen kimsin, neden bu denli TSE'yi savunursun?"

Bizde her defasında şöyle cevap veririz; "Biz, TSE'nin de, devletinde sahibiyiz!"

Vermiş olduğumuz bu cevap ışığında, aktif iş hayatını alnının akı ile tamamlayan ve her daim temiz kalitenin, yani TSE'nin yanında olacak olan İsmail ÜNLÜ'ye diyoruz ki;

"Güle güle İsmail ÜNLÜ...

Sen "bir" gittin, biz "bin" eksildik...

Emeklilik hayatında sağlık, huzur ve uzun ömürler diliyoruz."