Yorulmak olarak da nitelendirdiğimiz, artık adım atamamadır belki büyümek. Elini ayağını çekmek tüm hayallerinden ve hayatın müsaade ettiğine eyvallah deyip, inine çekilip kendi halinde yaşamadır. Çocukken iyi olduğun için karşındaki herkesin de iyi olacağını düşünmenin kimseden zarar gelmeyeceğini düşünmenin yerini, hayal kırıklığının almasıdır büyümek. 
Güzel seversem, incitilmeden sevilirim düşüncesinin göç edişidir. Vahşi doğada olduğunun bilincine erişmektir. Yani tavuk köpeği yemiyor diye, köpeğin de tavuğu yememesini beklemenin saçmalık olduğunun dank edişidir.
Sonuç mu? Sonuç tam olarak bir meyveye uzanamadığın için ısrarla bir an önce büyümeyi istemenin pişmanlığının yerini; büyüyünce uzanabildiğin halde iştahının bir daha olmamasıdır o meyveye.
Çocukken bir Ay Dede vardı, hepimizi gittiği yönde takip eden. Büyümek Ay’ında farkına varamayacak kadar karanlığa kalmaktı belki. Bizimle gelmediğini, önümüze ışık tutamayacağını fark etmekti belki de. 
Emekleyen bir yavrunun heyecanla adım atmayı öğrenme çabasından sonra, adım atmanın yürümek anlamına gelmediğinin; emeklemenin ötesinde bir hayat olmadığının kabullenişidir. 
Adına elalem denilen o dört yanı kuşatılmış hapishanenin duvarlarını aşmaktır büyümek. Kim nasıl karşılar bu düşüncemi kaygısına girmeden, dilediğince doğru bildiğin yolda ilerlemektir. 
Ve eskiyen, yıkılan o duvarın yerine, yenisini inşa etmektir. Adım atamama duvarı örmektir. Bir tek adım dahi atmadan vazgeçme duvarı... Risk altına girmeme duvarı. Tek başına olmanın güvenli oluşuna sığınmanın, kimseyi kabul edememenin duvarı. "Eğer birine şans verecek olursam her zaman risk altındayım demektir. Her zaman üzülmek gibi bir ihtimal de var demektir. Belki üzülmem bu defa" deyip işini şansa bırakamamaktır.
Ağzının yanmışlığıyla, tek bir adım atmaya mecali olmadan vazgeçe vazgeçe yaşamaktır büyümek. Bir daha kanmamaktır..