Aman diyorlar strese girmeyin kalp, şeker, böbrek, dalak ve daha bilimum pek çok hastalığın tetikleyicisi...
Azıcık gamsız olayım diyorum... 
Aman diyorlar koca koca müdür olmuşsun, mürekkep yalamışsın yakışır mı sana...
Ya iyi de bi rahat bırakın beni...
Madem koca koca müdür olmuşum...
Madem onca mürekkep yalamışım...
Bilmiyor muyum nerede sakin kalıp, nerede birilerine höyküreceğimi, bi rahat bırakın beni...
Anlayacağınız...
Hayat bi alem... 
Kimseye yaranamıyorsunuz...
Hoş kimseye yaranmak gibi derdimiz yok ya...
Cehaletin bittiği yerde önce akıl sonra insanlık ölür demiş bilgenin biri...
Akıl ve insanlığım yerinde olduğu sürece kimseye zararımız olmayacak, tam tersine bu iki güzelliği merhameti de eklediğinizde ne stres yapmanıza gerek var ne de gamsız olmanıza...
Hayat zorluklarını beraberinde getirdiğinde bir de güzel bir sabır yumağı veya tespihi bulursanız o koca koca zorluk taşlarının un ufak olduğunu göreceksiniz... 
Sağlığı kaybetmek hiçbir şeyi kaybetmeye benzemiyor...
Para, pul, servet olsa da olur olmasa da ama sağlık gittiği zaman ve bir de derman yoksa yandı gülüm keten helva...
Babanızdan trilyonlar, yatlar kalsa ne fayda...
Merhum Sakıp Sabancı'nın parayla derdi mi vardı?..
Elbette yoktu... 
İyi insan mıydı?..
Elbette iyi insandı ama…
Özürlü oğlunu yürütememenin sancısıyla aramızdan göçtü...
Ama merhum Sakıp Ağa, Türkiye'deki tüm özürlü çocukların yaşama kazandırılması için art arda kurumlar kurarak ve bağışlar yaparak gidermeyi seçti bu gönül yarasını... 
Ve şu meşhur sözü söylediğinde acaba hangi ruh halindeydi artık bunu da siz tasavvur edin: 
"Türkiye'nin en iyi otomobillerini ben üretiyorum ama oğlum bu otomobillerden birini bile kullanamıyor." 
Ne dersiniz?.. 
Acaba o sormaya çalıştığım ruh halinin cevabı, "Her acıdan mümkün olduğunca mutluluk çıkarmak gerek" olabilir mi?.