Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile birlikte Mersin Akkuyu'da nükleer enerji santralinin temelini attı. Öncelikle ülkemize hayırlı olsun. Bundan sonra kurulacak olanlar da daim olsun. Ülkemize güzel aydınlık günler getirsin.

Akkuyu Nükleer Santrali Projesi için yer seçimi 1976 yıllarına dayanır.

Tabii bu tip projeler bir günde planlanan işler değil. Uzun zamandır üzerinde çalışılıyordu. 2010 yılından beri Rusya’da 2 ayrı üniversitede 237 gencimiz nükleer mühendislik eğitimi aldı ve staj yaptı.

Bugün bu gençlerimiz de çok şükür işin başındalar.

Bu vesile ile kendi arşivime baktım. Tam 10 yıl 3 ay 23 gün önce 11 Aralık 2007 Salı günü ‘Nükleer Enerji Şart’ başlığıyla köşe yazısı yazmışım. 

Yazıya baktığımda güncelliğini ve tazeliğini koruyor.

Nükleer enerji serüvenimiz 1955 yılında Türkiye ve ABD arasında atılan ikili işbirliği anlaşması imzası ile başlıyor.

1956 yılında kurulan Atom Enerjisi Komisyonu ile devam ediyor.

1957 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı kurucu üyeliği ile nükleer serüvenimiz uluslararası boyut kazanmış. 1955 yıllarından bu yana her hükümet, nükleer enerji santrali kurmayı arzu etse de kuramamışlar.

Geçmişte nükleer enerji santrali teşebbüsleri, kimi zaman darbeler kimi zaman uluslararası baskılar sonucu sonuçsuz kalmış.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın “Güç Reaktörü Bilgi Sistemi” ile ilgili 22 Şubat 2018 tarihli verilerine göre, dünyada nükleer enerjinin durumu şöyle: 31 ülkede 449 nükleer santral faal durumda. 16 ülkede 58 tane de yapım aşamasında.

Aslında gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere baktığımızda mutlaka nükleer santraller var.

ABD, en fazla nükleer enerji santraline sahip. Onu sırasıyla Fransa, Japonya, Rusya, Güney Kore, Çin, Hindistan,  Kanada, İngiltere, Ukrayna, İsveç, Almanya, İspanya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Tayvan, İsviçre, Finlandiya, Macaristan, Slovakya, Pakistan, Arjantin, Brezilya, Bulgaristan, Meksika, Romanya, Güney Afrika ve Ermenistan takip ediyor.

Bizde olmaması için bir tek neden yazabilir misiniz? Ben bulamadım.

Olması için ise onlarca sebep yazılabilir.

Elektrik tüketim talep artışında dünyada Çin’den sonra ikinci, Avrupa’da ise birinci sırada yer almaktayız.

Evet…

Güneş GES,

Rüzgar RES,

Hidro HES'ten de

daha az yatırım maliyetiyle

nükleer enerjinin hem ucuz hem de daha verimli kurulacağını da unutmamak lazım.

Kimine göre geç oldu, kimilerine göre gerek yoktu, kimilerine göre zararlı. Herkes bir şeyler diyecek.

Ancak bir gerçek var. Var olan ülkelere bakın, onlarda var olmasına rağmen bizde olmamasını isteyenler ne kadar samimi olabilir.

Enerji kullanımından vazgeçme şansımız var mı? Elbette yok. Öyle ise biz enerjide bu kadar dışa bağımlı iken yatırımın önemini kavramak zor olmasa gerek.

Avrupa’da nükleer santrallerde çalışmış ve Avrupa’da bu işin eğitimini almış bir arkadaşıma da sordum. Kesinlikle geç kalınmış bir yatırımdır. Doğru bir yatırımdır.

Bilimsel olarak da korkulacak ve endişe edilecek bir şey olmadığını söyledi.

Zaten biraz araştırdığınızda sizler de aynı fikre varacaksınız.

Aslında korkulacak ve endişe edilecek olan bugüne kadar yatırımın yapılamamasıdır.

Darısı Sinop’ta kurulması planlanan ikinci nükleer güç santrali için temel atmaya.

İstihdam konusunda da hatırı sayılır bir rakam olduğunu öğrendiğimiz bu sektörde artık dışa bağımlı olmaktan kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Bu sayı artık '10'lu rakamlara ulaşmalı.

HES’e, GES’e, RES’e karşı ters çıkıp rest çekenler alın size güzel bir jest; nükleer santral.

Tekrar ülkemize ve milletimize hayırlı olsun.

Enerjiniz ve elektriğiniz bol olsun.