Ben babamı 29 yıl 4 ay 10 gün önce kaybettim. Yani 10 bin 724 gün önce.

İşte bunca zamandır “BABA” diyemedim.

Babasızlık gerçekten zor.

Küçük yaşta eğitimim dolayısıyla gurbete çıktığımdan dolayı doya doya vakit geçiremedik.

Babası hayatta olanlar için hâlâ geç değil, iş işten geçmeden o değeri kaybetmeden değerini bilin.

Yaşın kaç olursa olsun ‘BABA’ giderse yetimsin.

Ayrılıklar hep zordur ancak baba ile olan ayrılık en zorudur.

Baba demeyi çok özledim. Ya siz?

Neyse duygularımı içime atarak yazımın konusuna geçeyim...

Dünyayı saran ve derinden sarsan yeni tip koronavirüsün vaka bilançosu şimdilik maalesef 1 milyonu buldu.

Tedbir amaçlı alınan izolasyon kararına uymak ve her türlü bireysel tedbiri almak için çoğunluk gibi zorunluluk harici ben de evdeyim. Bu vesile ile diğer zamanlara göre daha çok okumaya vakit ayırdım ve kütüphanemdeki kitapları titizlikle inceliyorum.

Rahmetli babam, kütüphanesi ve güzel hatıraları dışında maddi bir miras bırakmadı. İyi ki de bırakmamış.

Babamın bıraktığı kitaplar içinde hocası, hem gönüldaşı hem de bölgesinde vekili olduğu rahmetli Muhammed Nurullah Seyda’nın (k.s.) yazmış olduğu ‘Çekirdekler ve Gerçekler’ (1987 yılında basılan) kitabını okumaya başladım.

Aslında üzerinde çalıştığım farklı bir konu vardı onu yazacaktım.

Nasipte bu varmış.

İşte okuduğum kitaptan bir kesit:  

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...

Allah’ın adıyla demek: “Onun zaman dairesi üzerindeki egemenliğinin, kainat üzerindeki hakimiyet mührünün, bütün varlıkları kaynağı üzerindeki imzasının şümülü ile her şeyin, Onun izninden, ruhsatından müşahede ve yardımından istimdat etmesiyle” demektir.

O, kainatın sultanı, hükümdarı, sahibi, idarecisi, düzenleyicisi, hakimi ve hakemidir. Her şeyin anahtarı Onun elindedir. Her şeyin tasarrufu, kapıları, teftişi, idaresi, geçimi Onun emrindedir. Bütün işlerin sonu, Ona döndüğü gibi, başlangıçları da Ondan başlar. O, kendisini arayanlara lütufta bulunur, onların şükrünü kabul eder.

Elinizdeki bir yazı üzerinde sahibinin ve yetkilisinin ismi ve mührü olmadığında hiçbir anlam taşımadığına göre, her şeyin maliki ve hakimi, Rahman ve Rahim olan, kullarına bol bol ihsanda bulunan, hayatın başında ve bütün devrelerinde kendisini talep edenlerin şükrünü kabul eden Allah’ın ismiyle olur. Çünkü, bütün işlerde Onu zikretmezseniz bile O, zaruri ve tabii olarak o işlerle beraberdir.

Suyun toprak zerreciklerinden bitkilerin incecik damarlarında hızla yürüyüşü, hava zerreciklerinin ve güneş ışınlarının yumuşacık hareketi hep Onun ismiyle, Onun izniyle; Onun emriyle, Onun gözetmesi ve yardımıyla olur. Öyleyse Onu zikredelim ki, korktuğumuzdan emin olalım, kapılar yüzümüze kapanmasın. Onu her zaman ve her yerde, zaruri olarak zikredildiği gibi biz de zikredelim.

Bilinmeli ki, nimetlerdeki birlik, o nimetleri verenin, mahlukata muhtaç olmayışı ve nimetleri kudret eliyle yaratması, Ona en mükemmel şekilde hamd ve şükretmemizi gerektirir. Nitekim terbiyedeki hikmet de, sıhhati temin edecek olan hekimin iğnesinin acısına tam manasıyla dayanıp, teslim olmayı gerektirir.

Hamd; hürmet arzetmek, ihsanı bilmek, tazim göstermek, gayreti huy edinmek, hükmü kabul etmek, nimete nankörlük etmekten uzak bulunmak ve tertemiz duygular taşımaktır.

İbretle okunacak bir eser. Belki daha sonra yine bir kaç kesit  sizinle paylaşırım inşallah.

Hepimizin nefis muhasebesini yapması gerekiyor. Eser yaşadığımız bu günler için tefekkür etmeye vesile oluyor.

Kalp ve gönül aynalarımızın ayarını yeniden ayarlayalım.

Selam ve dua ile sağlıkla “evde” kalın bolca kitap okuyun.