Kendi çocuklarına bu kadar eziyet edip de başarı bekleyen dünyadaki tek millet Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Sabah saat 7’de okula giden başka bir milletin çocuğu yoktur, tam gelişim dönemi uykuya en fazla ihtiyacı olan bir dönemde biz çocuklarımızın uykularını bölüyoruz. Yani her şeyleri yarım. Uykuları yarım, umutları yarım, gelecekleri yarım yani demem o ki bu yaşta biz çocuklarımızı yarım bırakmaya başlıyoruz. Sonrada neden bilim adamı yetiştiremiyoruz kavgasındayız. Her şeyi yarım olan çocukların hayatlarını tam yaşamalarını istiyoruz.
40 dk ders yapan çocuklara 5 dakika teneffüs verip de dinlenmelerini bekliyoruz. Ben bu yazıyı yazarken iki bayan ayakta konuşuyor. Anladığım kadarıyla birinin küçük çocuğu var ve emzirmek zorunda ama işe de gitmek zorunda sonuç daha emzirme döneminde bile yarım kalan çocuklar sevgisi yarım çocuklar, beslenmesi yarım çocuklar, sevgileri yarım çocuklar yetiştirip sonrada her şeyi tam yapmaları istenilen çocuklar.
Evet bizim çocuklarımız umutları yarım sevgileri yarım bizim çocuklarımız. Devletin daha doğmadan kanunlara ve yönetmeliklere mahkûm ettiği çocuklarımız. Düşünsenize doğumdan altı hafta öncesine kadar her gün annesiyle işe giden çocuklarımızı. Ya doğduktan sonra annesi doğum iznine ayrılamıyorsa beslenmesi yarım ya da mamaya mahkûm çocuklar. Hadi doğum iznini aldı o bitince süt iznini kullanamayan anne ve beslenemeyen çocuklar.
Peki biz bu çocuklardan neler beklediğimizin farkında mıyız? Ülkedeki özel okul sayısına bakınca iyi ki varlar demek zorunda kalan bir eğitimciyim. Eğer özel okullar olmasa herhalde çocuklarımızı gece eğitim öğretim yaptırmak zorunda kalacaklar. Sonrada çıkıp eğitimde kaliteden bahsetmek gibi saçma sapan bir anlayışımı, var. Maalesef eğitim öğretimde kaliteyi yakalama şöyle dursun sınıflardaki öğrenci sayısını Avrupa standartlarına taşıyamamış bir milletiz. Eğitimde sisteminde Finlandiya’yı örnek alıyoruz ama yaşam standartlarımız Afrika ülkesi.
Bir çocuğun bebeğin sosyal hakları ihtiyaçları kimin umurunda, hala 40 kişilik sınıflar hala 40 dakika ders 5 dakika teneffüs yapan Temel ihtiyaçlarını karşılamaya vakti olmadan geri derse dönen çocuklar hemen yine birileri çıkıp ya beş dakika teneffüs sonrasında beş dakikada öğretmen derse giriş süresi var diyecek. Geçin bunları. Öğrenci zili çalınca koridorda bir nöbetçi öğretmen avazı çıktığı kadar “hadi sınıflara” feryadı yani çocukların zamanı yok. Özel okullara karşı biri olarak iyi ki varsınız diyorum. Yoksa çocuklarımız sabahçı öğlenci, akşamcı, gececi diye gruplara ayırmak zorunda kalacaktır.
Devletimizin yaptığı yatırımlar bu konuda yetersiz kalmaktadır. Çünkü köyden kentte göçün önüne gecikmedikçe bu derslik ihtiyacı asla bitmeyecektir. Köylerde kasabalarda içi boş yüzlerce okul atıl durumdadır. Atıl kalmasını da geçtim. Yıkılmaya yüz tutmuştur. Milyarlarca liralık binalar viraneye dönmektedir. Bu binaların bir an önce eğitim öğretime Kazandırılması gerekmektedir. Gerekirse şehirden köye öğrenci taşınmalıdır. Köy ve kasabalarda bayrak inmemeli, istiklal marşımız susmamalı. Bu nedenle devletimizin bütçeden eğitime ayrılan bütçesi artırılması şarttır. Yoksa bir nesli yok etme yolundayız.
Ülkemiz üretim toplumundan tüketim toplumuna dönüştüğü için şehirler göç hızla artmaktadır. Köy ve kasabalardaki sağlık ocaklarını, okulları, sağlık evlerini, Tarım kredi kooperatiflerini, karakolları, kapatırsak ebetteki halk köyden şehre göçer.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan 'Adrese dayalı nüfus kayıt istatistikleri' köyden kente göçün devam ettiğini gösterdi. Verilere göre 2013'te 6 milyon 633 bin olan belde ve köy nüfusu 2019'da 6 milyon 3 bine, 2020'de ise ilk kez 6 milyonun da altına inerek 5 milyon 878 bine geriledi.
Elbette ki bu nüfusun barınma eğitim ve istihdam sorunları olması da normaldir. Ülkemizin en büyük sorunu üretim toplumundan tüketim toplumu haline gelmesidir. Ülkemizde üreten kesim desteklenmedikçe bu sorunların çözülmesi de mümkün görünmemektedir.
Bize düşen yine hayırlısı olsun demek.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Şerafettin Şaşmaz
Her şeyimiz yarım
Kendi çocuklarına bu kadar eziyet edip de başarı bekleyen dünyadaki tek millet Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Sabah saat 7’de okula giden başka bir milletin çocuğu yoktur, tam gelişim dönemi uykuya en fazla ihtiyacı olan bir dönemde biz çocuklarımızın uykularını bölüyoruz. Yani her şeyleri yarım. Uykuları yarım, umutları yarım, gelecekleri yarım yani demem o ki bu yaşta biz çocuklarımızı yarım bırakmaya başlıyoruz. Sonrada neden bilim adamı yetiştiremiyoruz kavgasındayız. Her şeyi yarım olan çocukların hayatlarını tam yaşamalarını istiyoruz.
40 dk ders yapan çocuklara 5 dakika teneffüs verip de dinlenmelerini bekliyoruz. Ben bu yazıyı yazarken iki bayan ayakta konuşuyor. Anladığım kadarıyla birinin küçük çocuğu var ve emzirmek zorunda ama işe de gitmek zorunda sonuç daha emzirme döneminde bile yarım kalan çocuklar sevgisi yarım çocuklar, beslenmesi yarım çocuklar, sevgileri yarım çocuklar yetiştirip sonrada her şeyi tam yapmaları istenilen çocuklar.
Evet bizim çocuklarımız umutları yarım sevgileri yarım bizim çocuklarımız. Devletin daha doğmadan kanunlara ve yönetmeliklere mahkûm ettiği çocuklarımız. Düşünsenize doğumdan altı hafta öncesine kadar her gün annesiyle işe giden çocuklarımızı. Ya doğduktan sonra annesi doğum iznine ayrılamıyorsa beslenmesi yarım ya da mamaya mahkûm çocuklar. Hadi doğum iznini aldı o bitince süt iznini kullanamayan anne ve beslenemeyen çocuklar.
Peki biz bu çocuklardan neler beklediğimizin farkında mıyız? Ülkedeki özel okul sayısına bakınca iyi ki varlar demek zorunda kalan bir eğitimciyim. Eğer özel okullar olmasa herhalde çocuklarımızı gece eğitim öğretim yaptırmak zorunda kalacaklar. Sonrada çıkıp eğitimde kaliteden bahsetmek gibi saçma sapan bir anlayışımı, var. Maalesef eğitim öğretimde kaliteyi yakalama şöyle dursun sınıflardaki öğrenci sayısını Avrupa standartlarına taşıyamamış bir milletiz. Eğitimde sisteminde Finlandiya’yı örnek alıyoruz ama yaşam standartlarımız Afrika ülkesi.
Bir çocuğun bebeğin sosyal hakları ihtiyaçları kimin umurunda, hala 40 kişilik sınıflar hala 40 dakika ders 5 dakika teneffüs yapan Temel ihtiyaçlarını karşılamaya vakti olmadan geri derse dönen çocuklar hemen yine birileri çıkıp ya beş dakika teneffüs sonrasında beş dakikada öğretmen derse giriş süresi var diyecek. Geçin bunları. Öğrenci zili çalınca koridorda bir nöbetçi öğretmen avazı çıktığı kadar “hadi sınıflara” feryadı yani çocukların zamanı yok. Özel okullara karşı biri olarak iyi ki varsınız diyorum. Yoksa çocuklarımız sabahçı öğlenci, akşamcı, gececi diye gruplara ayırmak zorunda kalacaktır.
Devletimizin yaptığı yatırımlar bu konuda yetersiz kalmaktadır. Çünkü köyden kentte göçün önüne gecikmedikçe bu derslik ihtiyacı asla bitmeyecektir. Köylerde kasabalarda içi boş yüzlerce okul atıl durumdadır. Atıl kalmasını da geçtim. Yıkılmaya yüz tutmuştur. Milyarlarca liralık binalar viraneye dönmektedir. Bu binaların bir an önce eğitim öğretime Kazandırılması gerekmektedir. Gerekirse şehirden köye öğrenci taşınmalıdır. Köy ve kasabalarda bayrak inmemeli, istiklal marşımız susmamalı. Bu nedenle devletimizin bütçeden eğitime ayrılan bütçesi artırılması şarttır. Yoksa bir nesli yok etme yolundayız.
Ülkemiz üretim toplumundan tüketim toplumuna dönüştüğü için şehirler göç hızla artmaktadır. Köy ve kasabalardaki sağlık ocaklarını, okulları, sağlık evlerini, Tarım kredi kooperatiflerini, karakolları, kapatırsak ebetteki halk köyden şehre göçer.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan 'Adrese dayalı nüfus kayıt istatistikleri' köyden kente göçün devam ettiğini gösterdi. Verilere göre 2013'te 6 milyon 633 bin olan belde ve köy nüfusu 2019'da 6 milyon 3 bine, 2020'de ise ilk kez 6 milyonun da altına inerek 5 milyon 878 bine geriledi.
Elbette ki bu nüfusun barınma eğitim ve istihdam sorunları olması da normaldir. Ülkemizin en büyük sorunu üretim toplumundan tüketim toplumu haline gelmesidir. Ülkemizde üreten kesim desteklenmedikçe bu sorunların çözülmesi de mümkün görünmemektedir.
Bize düşen yine hayırlısı olsun demek.