SON DAKİKA
Hava Durumu

     Simyacı kitabının gerçek karakteri Takkeci İbrahim Efendi

Yazının Giriş Tarihi: 13.09.2025 07:27
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.09.2025 07:33

Bir dönem pek çok kişinin okuduğu Simyacı adlı roman oldukça bilinen ve beğenilen bir kitaptı. Bilenler bilir ama bilmeyenler için Simyacı (Özgün adı: O Alquimist), Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun yazdığı ve yayımlandığı yıl olan 1988'den bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir fenomen olarak değerlendirilen fantastik ve nasihat romanıdır. Yazar Paulo Coelho'nun Mevlana'nın Mesnevi'sinden yola çıkarak yazdığı bu eser, hazine bulmak için yollara düşen Santiago'dan çok daha fazlasını anlatmaktadır. Kısaca özeti; Santiago, genç bir İspanyol çoban. Kendi “kişisel efsununu” (Personal Legend) keşfetmek için Mısır’da Piramitler’e doğru bir yolculuğa çıkar. Santiago, kırdaki uykusunda ve rüyasında pirinç veya altın gibi simgelerle yönlendirilir; bu rüyalar ona kişisel efsununu takip etmesi gerektiğini işaret eder. Bu efsunu takip eden karakter, başladığı yere dönecektir.

Yayımlandığı tarihte ve sonrasında da büyük ilgi ile okunan bu kitaptan daha önce benzer bir hikâyenin aslında tam anlamıyla yaşandığını söylesem ne dersiniz? Evet. Böyle bir hikâye yaşandı. Pek çok şeyde olduğu gibi tarihimizde de bilmediğimiz o kadar olay var ki. Bu olay da bunlardan sadece biri. Gelelim simyacıdan daha gerçek ve yaşanmış olan bu olaya.

1590'lı yıllarda, İstanbul’da Topkapı surlarının dibinde küçük bir kulübede İbrahim Efendi adında fakir bir takkeci yaşarmış. Geçimini Namaz takkeleri örüp, bunları satarak temin edermiş. Fakir olmasına rağmen, gönlü zengin, takva sahibi bir zatmış İbrahim Efendi. En büyük arzusu bir camii yaptırmakmış. Onun bu isteğini bilen arkadaşları bazen ona takılırlarmış.

"İbrahim Efendi, neyle yaptıracaksın camiyi, ekmeğini zor kazanıyorsun?" derlermiş. Fakat Takkeci İbrahim Efendi, hiçbir zaman ümidini yitirmez, devamlı dua eder, "Umulur ki derya tutuşa." dermiş. Cami yaptırma sevdası yüreğinde kor gibi yanarmış.

Bir gün İbrahim Efendi rüyasında bir zat görür. Bu kişi İbrahim Efendi'ye, "Rızkın iki salkım üzümdedir, Bağdat’a git" der.

Heyecanla uyanmış İbrahim Efendi; "Hayırdır inşallah!" demiş. Fakat rüyasına bir mana verememiş. Ertesi gün sabah namazından önce aynı rüyayı, açık seçik bir şekilde yine görmüş. "Hayırdır inşallah!" demiş. Acaba gitsem mi, diye düşünmüş, ama tam karar verememiş. Üçüncü defa da aynı rüyayı görünce İbrahim Efendi "Herhâlde bize yol göründü." demiş ve kimseye bir şey söylemeden, heybesine azığını koymuş ve yollara düşmüş.

Bağdat'a giden kervanlardan birine katılmış. İbrahim Efendi sonunda Bağdat'a varır ve bir handan içeri girer. Masaya oturup, kuru ekmeğini yemeye başlar. Onun yavan ekmek yediğini gören hancı haline acıyarak kapının önündeki asmadan iki salkım üzüm kopartarak İbrahim efendiye verir. İbrahim Efendi üzümlerini yer ve kalkar.
Hancı şaşkındır. İbrahim Efendi'ye, "Nereden gelir, nereye gidersin bu telaşın nedir?" diye sorar.

İbrahim Efendi de İstanbul’dan Bağdat’a geldiğini söyler ve rüyasını hancıya anlatır. "Rüyamda bir zat bana 'Rızkın iki salkım üzümdedir, Bağdat’a git' dedi. Ben de geldim, rızkımı yedim ve geri dönüyorum" der.

Bunun üzerine hancı: "A adam rüyada görülen iki salkım için İstanbul’dan Bağdat’a mı gelinir? Bana bir zat rüyamda 'İstanbul Topkapı’da Takkeci İbrahim Efendi adında biri var onun kulübesinin ocağının altında gömülü iki küp altın var' dedi. Ben iki küp altın için İstanbul’a gitmezken; sen iki salkım üzüm tanesi için Bağdat’a geliyorsun” der. İbrahim Efendi mesajı alır. Hemen İstanbul'a döner ve ocağın altındaki altınları bulur. O altınlarla da hep yapmak istediği camiyi yaptırır. Bugün Topkapı'daki Takkeci İbrahim Ağa namı ile bilinen cami işte İbrahim Efendi'nin yaptırdığı camidir.

Biri kurmaca bir hikâye olan Simyacı kitabı, diğeri gerçekten yaşanmış bir olay. Peki, en çok hangisi biliniyor? Tarihimizde birçok olayı bilmediğimiz gibi bu olayı da pek az kişi biliyor. Belki de bize ait olan konular ve olaylar pek az anlatılıyor. Amerikan tarihi çok yeni ve acımasızlıklarla doluyken sanki çok başarılıymışlar ve dünyaları kurtarıyorlarmış gibi filmler yaparken, biz daha dünya tarihini değiştiren olayları bile düzgünce anlatamıyoruz.

Suç belli. Suçlu kim o belli değil. Belki hiç kimse belki de hepimiz.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.