Dünyada uzun yıllardır bir kuraklık sorunu var. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de iklimler değişiyor. Mevsimler, ayları atlıyor. Sonbahar ve İlkbahar neredeyse kayboluyor. Birden kış ve birden yaz oluveriyor.
Ülkemizde bu iklim krizinden etkileniyor. Yağması gereken yağmurlar yağmıyor. Dolması gereken barajlar dolmuyor. Sonra ne oluyor? Barajlar dolmayınca artık çeşmeden sular akmıyor.
Peki, sorumlusu kim? Sorumun cevabının politik bir cevabı yok. Cevap basit. Cevabı insanlar. Tabi ki asıl sorumlu buna çözüm bulması gereken baştaki insanlar. Bile bile gldi tehlike ve yağmur yağmazsa da devam edecek gibi. Yapılmayanlar, yapılacakları iptal edenler, suçlayanlar, suçlananlar ve yine konuşanlarda onlar. Olan kime oluyor? Olan halka oluyor her zamanki gibi.
Taşıma suyla değirmen dönmez doğru ama taşınacak suyumuz da kesik. Bursa da su kesintileri başladığında lise yıllarımda İstanbuldaydım. Oradan biliyorum su kesintilerini. O dönemler de su kesintisi demek doğru değil. Çünkü olan bir şey kesilir. Su, bazen bir haftada bazen de iki haftada gece saat 12.00 ile 02.00 arası verilir, nöbet tutarak su verildiği saati kaçırmadan kap kacak her şeyi doldururduk. O dönem de eve büyük su depoları almıştık ve su deposunu doldurup su ihtiyacımızı öyle gideriyorduk. Şimdilerde o zamanlardaki tecrübemizi bugünlerde kullanacağız. Susuzluk böyle devam ettiği sürece artık her evde bir depo olacak gibi. Tasarruf yapmayı bilmeyen bir toplumuz maalesef. Uzun süre suların azaldığı söylendiği halde hatta kısmi su kesintilerinin olduğu şu dönemde bile bir mahallede suları boşa akıtıp halı yıkayanları görünce bunu daha iyi anlıyorsunuz.
Bursa, zamanında su şehriydi. Termal kaplıcaları ile Marmara bölgesinin kaplıca başkentiydi. Zamanla kaplıca turizmi yok oldu. Başkentliği ve kaplıca turizmini başka şehirlere kaptırdı.
Bursa’nın suyu her zaman vardı. Hatta Evliya Çelebi, 17. yüz yılda kaleme aldığı ünlü eseri Seyahatnamede "Elhasıl Bursa sudan ibarettir" dediği bir şehirdi Bursa. Evliya Çelebi bakın Bursa'yı nasıl anlatıyordu?
“Bursa Çeşmeleri; "Gerçi bu şehrin çeşmeye ihtiyacı yoktur amma, gelip geçenler için hayır sahipleri, iki bin altmış çeşme yaptırmışlardır. Her biri ab-ı hayat gibidir. Sürgündeki Şeyhülislâm Aziz Efendi iki yüz adet çeşme yaptırarak her birinin üzerine "sahibülhayrat fakir Aziz" diye yazdırmış ve Fâtiha rica etmiştir. İki yüz çeşmesi, Bedestan'ın hemen önünde, Kavakcılar içinde, Gelincik çarşısında, Ulucami semtlerinde, her köşe başında ikişer yerden adam gerdanı kadar tatlı su akar. Birbirinden çıkıp bir çeşmeye daha varır. Bütün çeşmeleri böyle yapılmıştır. Bu çeşmelerin dışında, yirmi üç bin ileri gelen ailenin evinde birer çeşme vardır. Her biri birer değirmen çevirir sulardır ki, evden eve gidip binlerce havuz, fıskiye, şadırvan, hamam, bağ ve bostanları sular. Bursa şehri Keşiş dağının (Uludağ) eteğinde kurulduğu için, evleri hep birbirinden yüksekçe yapılmıştır. Bu sebeple evden eve suyun akmasına pek müsaittir. Bu suların hepsi on yedi kaynaktan gelmekte olup, âb-ı hayata benzeyen bu kaynaklar Uludağ’ın eteğinden çıkarlar. Pınarbaşı, Sünderibaşı, Çatalkaynak, Kinirbaşı, Naşi deresi, Sobranbaşı, Ardıçlıbaşı, Harsudbaşı, Bellů kaynağı, Samanlı kaynağı... Uludağ'da bir kaynak vardır, çıktığı yerde kaybolur. Sonra buna Yıldırım Bayezid Han saman döktürmüş. Buradan saman çıkıncı, burasına samanlı kaynak demişlerdir. Şeker kaynağı, Selam kayası kaynağı, Kral kaynağı, Murad dede kaynağı... Velhasıl on yedi tane kaynakları vardır. Elhasıl Bursa, sudan ibarettir.” Demişti.
Bursa ve su ilişkisini, sadece Evliya çelebi değil Ahmet Hamdi Tanpınar’da şiirlerinde işlemişti. Yetkililer, elbette çözüm için salt yağmur yağmasını beklemeyecektir diye umut ediyorum. Mutlaka farklı çözümler deneyecektirler. Kısa sürede de bulunacak bir çözüm gibi görünmüyor. Tek çözüm yağmur yağması. Tüm Bursalılar olarak ya yağmur duasına çıkacağız. Ya da kesintilerle yaşamaya devam edeceğiz. Velhasıl Bursa sudan sebeplerle susuz kaldı. Yazımı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri “Bursa da Zaman” ile noktalayalım.
BURSA'DA ZAMAN
Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikâyesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.
Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa'da zaman.
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.
İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayâl içinde... Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevî âhenk..
Bir ilâh uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı bu cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Osman Yiğitoğlu
Bursa ve su
Dünyada uzun yıllardır bir kuraklık sorunu var. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de iklimler değişiyor. Mevsimler, ayları atlıyor. Sonbahar ve İlkbahar neredeyse kayboluyor. Birden kış ve birden yaz oluveriyor.
Ülkemizde bu iklim krizinden etkileniyor. Yağması gereken yağmurlar yağmıyor. Dolması gereken barajlar dolmuyor. Sonra ne oluyor? Barajlar dolmayınca artık çeşmeden sular akmıyor.
Peki, sorumlusu kim? Sorumun cevabının politik bir cevabı yok. Cevap basit. Cevabı insanlar. Tabi ki asıl sorumlu buna çözüm bulması gereken baştaki insanlar. Bile bile gldi tehlike ve yağmur yağmazsa da devam edecek gibi. Yapılmayanlar, yapılacakları iptal edenler, suçlayanlar, suçlananlar ve yine konuşanlarda onlar. Olan kime oluyor? Olan halka oluyor her zamanki gibi.
Taşıma suyla değirmen dönmez doğru ama taşınacak suyumuz da kesik. Bursa da su kesintileri başladığında lise yıllarımda İstanbuldaydım. Oradan biliyorum su kesintilerini. O dönemler de su kesintisi demek doğru değil. Çünkü olan bir şey kesilir. Su, bazen bir haftada bazen de iki haftada gece saat 12.00 ile 02.00 arası verilir, nöbet tutarak su verildiği saati kaçırmadan kap kacak her şeyi doldururduk. O dönem de eve büyük su depoları almıştık ve su deposunu doldurup su ihtiyacımızı öyle gideriyorduk. Şimdilerde o zamanlardaki tecrübemizi bugünlerde kullanacağız. Susuzluk böyle devam ettiği sürece artık her evde bir depo olacak gibi. Tasarruf yapmayı bilmeyen bir toplumuz maalesef. Uzun süre suların azaldığı söylendiği halde hatta kısmi su kesintilerinin olduğu şu dönemde bile bir mahallede suları boşa akıtıp halı yıkayanları görünce bunu daha iyi anlıyorsunuz.
Bursa, zamanında su şehriydi. Termal kaplıcaları ile Marmara bölgesinin kaplıca başkentiydi. Zamanla kaplıca turizmi yok oldu. Başkentliği ve kaplıca turizmini başka şehirlere kaptırdı.
Bursa’nın suyu her zaman vardı. Hatta Evliya Çelebi, 17. yüz yılda kaleme aldığı ünlü eseri Seyahatnamede "Elhasıl Bursa sudan ibarettir" dediği bir şehirdi Bursa. Evliya Çelebi bakın Bursa'yı nasıl anlatıyordu?
“Bursa Çeşmeleri; "Gerçi bu şehrin çeşmeye ihtiyacı yoktur amma, gelip geçenler için hayır sahipleri, iki bin altmış çeşme yaptırmışlardır. Her biri ab-ı hayat gibidir. Sürgündeki Şeyhülislâm Aziz Efendi iki yüz adet çeşme yaptırarak her birinin üzerine "sahibülhayrat fakir Aziz" diye yazdırmış ve Fâtiha rica etmiştir. İki yüz çeşmesi, Bedestan'ın hemen önünde, Kavakcılar içinde, Gelincik çarşısında, Ulucami semtlerinde, her köşe başında ikişer yerden adam gerdanı kadar tatlı su akar. Birbirinden çıkıp bir çeşmeye daha varır. Bütün çeşmeleri böyle yapılmıştır. Bu çeşmelerin dışında, yirmi üç bin ileri gelen ailenin evinde birer çeşme vardır. Her biri birer değirmen çevirir sulardır ki, evden eve gidip binlerce havuz, fıskiye, şadırvan, hamam, bağ ve bostanları sular. Bursa şehri Keşiş dağının (Uludağ) eteğinde kurulduğu için, evleri hep birbirinden yüksekçe yapılmıştır. Bu sebeple evden eve suyun akmasına pek müsaittir. Bu suların hepsi on yedi kaynaktan gelmekte olup, âb-ı hayata benzeyen bu kaynaklar Uludağ’ın eteğinden çıkarlar. Pınarbaşı, Sünderibaşı, Çatalkaynak, Kinirbaşı, Naşi deresi, Sobranbaşı, Ardıçlıbaşı, Harsudbaşı, Bellů kaynağı, Samanlı kaynağı... Uludağ'da bir kaynak vardır, çıktığı yerde kaybolur. Sonra buna Yıldırım Bayezid Han saman döktürmüş. Buradan saman çıkıncı, burasına samanlı kaynak demişlerdir. Şeker kaynağı, Selam kayası kaynağı, Kral kaynağı, Murad dede kaynağı... Velhasıl on yedi tane kaynakları vardır. Elhasıl Bursa, sudan ibarettir.” Demişti.
Bursa ve su ilişkisini, sadece Evliya çelebi değil Ahmet Hamdi Tanpınar’da şiirlerinde işlemişti. Yetkililer, elbette çözüm için salt yağmur yağmasını beklemeyecektir diye umut ediyorum. Mutlaka farklı çözümler deneyecektirler. Kısa sürede de bulunacak bir çözüm gibi görünmüyor. Tek çözüm yağmur yağması. Tüm Bursalılar olarak ya yağmur duasına çıkacağız. Ya da kesintilerle yaşamaya devam edeceğiz. Velhasıl Bursa sudan sebeplerle susuz kaldı. Yazımı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiiri “Bursa da Zaman” ile noktalayalım.
BURSA'DA ZAMAN
Bursa'da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarîlerin en ilâhisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikâyesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.
Bu hayâle uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtılarından
Billûr bir âvize Bursa'da zaman.
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musikî gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur'an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.
İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayâl içinde... Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevî âhenk..
Bir ilâh uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı bu cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.