Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâyemiz var.
Adam işten çıkarılır. Hanımı da eve almaz.
Kalacak yeri olmadığından şeyhin dergâhına gider. Bu sırada şeyh talebeleriyle sohbet etmektedir.
Bu arada börek çörek yenmekte, çaylar içilmektedir. Şeyh, sohbet esnasında; “Beterin beteri vardır, insan içinde bulunduğu duruma şükretmeli” der.
Bunu birkaç defa tekrar edince, bizim zavallı dayanamaz, kendi kendine, “Postun üzerindesin, sevenlerin etrafında, talebelerin hizmet ediyor, keyfin yerinde... Elbette içinde bulunduğun duruma şükredersin, ya ben ne yapayım” diye mırıldanır.
Şeyh, bunun sıkıntısını fark edince, “Evladım, sen de içinde bulunduğun duruma şükret. Beterin beteri vardır” der. Adam dayanamaz, “Şu an çok kötü durumdayım Efendim... Hem işten kovuldum, hem de evden” der.
Şeyh oralı olmaz, aynı sözünü tekrar eder:
“Beterin beteri vardır. Sen yine de durumuna şükret.”
Adam cevap vermez ama daha beterini hayal bile edemez.
Bu sırada akşam olmuştur. Herkes köşesine çekilince, adam da “Belki hanımı razı ederim” deyip çıkıp eve gider. Kapıyı çalar, hanımına beni affet, diye yalvarır. Fakat hanımı, içeri almaz. Kapının bir kenarına kıvrılır. Soğuktan titremeye başar, kuytu bir yere oturur, fakat çok geçmeden zaptiyeler bunu gizlenmiş olarak görünce şüphelenip karakola götürürler.
Eşkâline bakınca bunu nezarete atarlar. Meğer o civarda bir hırsızlık olmuş. Hırsızın eşkâli de bizimkine uyuyormuş. Zavallı, geceyi nezarete atılmış ipsiz sapsız haydutların arasında geçirir.
Şeyh, durumu öğrenir, ziyaretine gelir. Daha, nasılsın diye sormadan bizimki feryat eder:
- “Nedir bu başıma gelenler? Önce işten sonra eşten oldum, şimdi de..."
Şeyh sözünü keser:
- “Beterin de beteri vardır.”
Bizimki dayanamaz:
- “Hocam anlatamadım galiba. Suçsuz yere hırsız damgası yedim. Üstelik bu haydutlarla aynı yerdeyim.”
Şeyh hiç umursamadan karakoldan ayrılır. O gece nezaretteki zanlılar arasında bir kavga çıkar. Sille tokat birbirlerine girerler. Bizimki bir kenara sinerek boğuşanları seyreder. Bu sırada zaptiyeler kavgayı ayırır. Kavganın sebebi araştırılır. Kavganın bizimki geldikten sonra çıktığını gören zaptiyeler, zavallıyı kavgayı başlatmakla suçlayıp tekme tokat tek kişilik bir hücreye atarlar.
O geceyi hücrede geçirir, sabahleyin şeyhi karşısında görünce ağlamaya başlar. Başından geçenleri sıkıntıları anlatır. Ama şeyh aynı şeyi tekrar eder:
- “Beterin beteri vardır, sen durumuna sabret.”
Bizimki şaşkınlıktan ağlamayı bile unutur:
- “Sabır mı? Sabır taşı olsa çatlar.”
Şeyh güler geçer.
Bizimkinin öfkeden kanı beynine sıçrarsa da bir şey diyemez.
Şeyh gidince ortalığı birbirine katar.
Bağırıp çağırır, hücre kapısını tekmeler. Gürültüye gelen zaptiye memuruna da hakaret edince fena şekilde dayak yer. Üstelik de "Bu herif yalnızlıktan sıkılmış olmalı" diyerek yanına hasta olan Mecusi bir tutukluyu koyarlar. Tek kişilik bir hücrede iki kişi olması bir yana, adamın ömrü boyunca yıkanmamış, saçı sakalı kir pas içinde, hastalıktan inlemesi bizimkini perişan eder. Sabah olunca şeyh tekrar ziyaretine gelir. Der ki:
- “Ne kadar güzel. Bir de arkadaşın olmuş. Yalnızlık çekmezsin.”
- “Böyle arkadaş olmaz olsun Efendim. Herif hasta ve baygın yatıyor, üstelik de leş gibi kokuyor. Dar yerde mecburen kalıyoruz.”
Şeyh yine hiçbir şey söylemeden ayrılır. Birkaç saat sonra hasta Mecusi hem kusmaya hem de altına kaçırmaya başlar. Hücrede yine tek başına kalabilmek için bir fırsat bilerek görevlileri çağırır. Görevliler durumun vahametini görünce; "Bundan sonra bu hücrenin temizliğinden sen sorumlusun" diyerek bir kova su ile bez verip giderler.
Nezarettekiler ikiye ayrılır, yine aralarında kavga çıkar, çoğu şişlenir ölür, kalanı da yaralanır.
Ertesi gün şeyh karakolu ziyarete gelir. Hücreye yaklaşınca bizimkinin yanık sesini duyar. O bir yandan Mecusi’yi ve hücreyi temizliyor, bir yandan da dua ediyor.
- “Ya Rabbi sana şükürler olsun, iyi ki hücreye girmişim, ben de muhakkak kavgada ölebilirdim. Bir de Mecusi’ye hizmet ettiğimden dolayı Mecusi Müslüman oldu.”
Şeyhi görünce başını eğer:
- “Haklıymışsınız Efendim. Bu adamcağız hasta oldu. Temizliğini de bana yaptırdılar. Düşündüm ki, ya bu adam ölürse halim ne olurdu? Beni cinayetle bile suçlarlardı veya buraya hiç uğramaz, adamın cenazesiyle kim bilir kaç gün daha burada tutarlardı. İyi ki ölmedi, hem de Müslüman oldu, üstelikte büyük kavgadan kurtulmuş oldum.”
Şeyh gülümser:
- “Beterin beteri olduğunu anladın demek... Sana bir müjde vereyim. Zaptiyelerin yanından geçerken duydum, gerçek hırsız yakalanmış.
Çok geçmeden karakoldan çıkarılır. O da beterin beteri olduğunu yaşayarak anlar.
Yörenin bir zengini onu işe alır. Hanımı da iş güç sahibi olduğunu öğrenince onu tekrar eve kabul eder.
Her zaman beterin beteri vardır bizler için. Bunun için sabretmek önemlidir.
Bazen sınavımız bazen yaptıklarımızın bedeli olarak karşımıza çıkar.
Biz bize düşeni yaparsak üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir zorluk yoktur.
Önce gayret edeceğiz ve gerekli vazifelerimizi yapacağız sonra tevekkül edeceğiz.
Başımıza kötü bir şey geldiğinde isyan etmeden bundan kötüsü de olamaz diye düşünmemeliyiz. Daha da kötüsünün olabileceğini aklımızdan çıkarmadan gereken sabrı ve gayreti göstermeliyiz. Allah'a (c.c.) sığınmalıyız. Dua etmeliyiz.
Ölçümüz, şükrederken kendimizden daha aşağıdakilere bakalım.
Gayret ve çalışmalarımızda ise daima kendimizden daha yukarıdakileri örnek almalıyız…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Çetinkaya
Beterin beteri var
Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâyemiz var.
Adam işten çıkarılır. Hanımı da eve almaz.
Kalacak yeri olmadığından şeyhin dergâhına gider. Bu sırada şeyh talebeleriyle sohbet etmektedir.
Bu arada börek çörek yenmekte, çaylar içilmektedir. Şeyh, sohbet esnasında; “Beterin beteri vardır, insan içinde bulunduğu duruma şükretmeli” der.
Bunu birkaç defa tekrar edince, bizim zavallı dayanamaz, kendi kendine, “Postun üzerindesin, sevenlerin etrafında, talebelerin hizmet ediyor, keyfin yerinde... Elbette içinde bulunduğun duruma şükredersin, ya ben ne yapayım” diye mırıldanır.
Şeyh, bunun sıkıntısını fark edince, “Evladım, sen de içinde bulunduğun duruma şükret. Beterin beteri vardır” der. Adam dayanamaz, “Şu an çok kötü durumdayım Efendim... Hem işten kovuldum, hem de evden” der.
Şeyh oralı olmaz, aynı sözünü tekrar eder:
“Beterin beteri vardır. Sen yine de durumuna şükret.”
Adam cevap vermez ama daha beterini hayal bile edemez.
Bu sırada akşam olmuştur. Herkes köşesine çekilince, adam da “Belki hanımı razı ederim” deyip çıkıp eve gider. Kapıyı çalar, hanımına beni affet, diye yalvarır. Fakat hanımı, içeri almaz. Kapının bir kenarına kıvrılır. Soğuktan titremeye başar, kuytu bir yere oturur, fakat çok geçmeden zaptiyeler bunu gizlenmiş olarak görünce şüphelenip karakola götürürler.
Eşkâline bakınca bunu nezarete atarlar. Meğer o civarda bir hırsızlık olmuş. Hırsızın eşkâli de bizimkine uyuyormuş. Zavallı, geceyi nezarete atılmış ipsiz sapsız haydutların arasında geçirir.
Şeyh, durumu öğrenir, ziyaretine gelir. Daha, nasılsın diye sormadan bizimki feryat eder:
- “Nedir bu başıma gelenler? Önce işten sonra eşten oldum, şimdi de..."
Şeyh sözünü keser:
- “Beterin de beteri vardır.”
Bizimki dayanamaz:
- “Hocam anlatamadım galiba. Suçsuz yere hırsız damgası yedim. Üstelik bu haydutlarla aynı yerdeyim.”
Şeyh hiç umursamadan karakoldan ayrılır. O gece nezaretteki zanlılar arasında bir kavga çıkar. Sille tokat birbirlerine girerler. Bizimki bir kenara sinerek boğuşanları seyreder. Bu sırada zaptiyeler kavgayı ayırır. Kavganın sebebi araştırılır. Kavganın bizimki geldikten sonra çıktığını gören zaptiyeler, zavallıyı kavgayı başlatmakla suçlayıp tekme tokat tek kişilik bir hücreye atarlar.
O geceyi hücrede geçirir, sabahleyin şeyhi karşısında görünce ağlamaya başlar. Başından geçenleri sıkıntıları anlatır. Ama şeyh aynı şeyi tekrar eder:
- “Beterin beteri vardır, sen durumuna sabret.”
Bizimki şaşkınlıktan ağlamayı bile unutur:
- “Sabır mı? Sabır taşı olsa çatlar.”
Şeyh güler geçer.
Bizimkinin öfkeden kanı beynine sıçrarsa da bir şey diyemez.
Şeyh gidince ortalığı birbirine katar.
Bağırıp çağırır, hücre kapısını tekmeler. Gürültüye gelen zaptiye memuruna da hakaret edince fena şekilde dayak yer. Üstelik de "Bu herif yalnızlıktan sıkılmış olmalı" diyerek yanına hasta olan Mecusi bir tutukluyu koyarlar. Tek kişilik bir hücrede iki kişi olması bir yana, adamın ömrü boyunca yıkanmamış, saçı sakalı kir pas içinde, hastalıktan inlemesi bizimkini perişan eder. Sabah olunca şeyh tekrar ziyaretine gelir. Der ki:
- “Ne kadar güzel. Bir de arkadaşın olmuş. Yalnızlık çekmezsin.”
- “Böyle arkadaş olmaz olsun Efendim. Herif hasta ve baygın yatıyor, üstelik de leş gibi kokuyor. Dar yerde mecburen kalıyoruz.”
Şeyh yine hiçbir şey söylemeden ayrılır. Birkaç saat sonra hasta Mecusi hem kusmaya hem de altına kaçırmaya başlar. Hücrede yine tek başına kalabilmek için bir fırsat bilerek görevlileri çağırır. Görevliler durumun vahametini görünce; "Bundan sonra bu hücrenin temizliğinden sen sorumlusun" diyerek bir kova su ile bez verip giderler.
Nezarettekiler ikiye ayrılır, yine aralarında kavga çıkar, çoğu şişlenir ölür, kalanı da yaralanır.
Ertesi gün şeyh karakolu ziyarete gelir. Hücreye yaklaşınca bizimkinin yanık sesini duyar. O bir yandan Mecusi’yi ve hücreyi temizliyor, bir yandan da dua ediyor.
- “Ya Rabbi sana şükürler olsun, iyi ki hücreye girmişim, ben de muhakkak kavgada ölebilirdim. Bir de Mecusi’ye hizmet ettiğimden dolayı Mecusi Müslüman oldu.”
Şeyhi görünce başını eğer:
- “Haklıymışsınız Efendim. Bu adamcağız hasta oldu. Temizliğini de bana yaptırdılar. Düşündüm ki, ya bu adam ölürse halim ne olurdu? Beni cinayetle bile suçlarlardı veya buraya hiç uğramaz, adamın cenazesiyle kim bilir kaç gün daha burada tutarlardı. İyi ki ölmedi, hem de Müslüman oldu, üstelikte büyük kavgadan kurtulmuş oldum.”
Şeyh gülümser:
- “Beterin beteri olduğunu anladın demek... Sana bir müjde vereyim. Zaptiyelerin yanından geçerken duydum, gerçek hırsız yakalanmış.
Çok geçmeden karakoldan çıkarılır. O da beterin beteri olduğunu yaşayarak anlar.
Yörenin bir zengini onu işe alır. Hanımı da iş güç sahibi olduğunu öğrenince onu tekrar eve kabul eder.
Her zaman beterin beteri vardır bizler için. Bunun için sabretmek önemlidir.
Bazen sınavımız bazen yaptıklarımızın bedeli olarak karşımıza çıkar.
Biz bize düşeni yaparsak üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir zorluk yoktur.
Önce gayret edeceğiz ve gerekli vazifelerimizi yapacağız sonra tevekkül edeceğiz.
Başımıza kötü bir şey geldiğinde isyan etmeden bundan kötüsü de olamaz diye düşünmemeliyiz. Daha da kötüsünün olabileceğini aklımızdan çıkarmadan gereken sabrı ve gayreti göstermeliyiz. Allah'a (c.c.) sığınmalıyız. Dua etmeliyiz.
Ölçümüz, şükrederken kendimizden daha aşağıdakilere bakalım.
Gayret ve çalışmalarımızda ise daima kendimizden daha yukarıdakileri örnek almalıyız…