Genç Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı'ndan çıktıktan sonra gerçek bağımsızlığın ekonomik kurtuluşta olduğunu biliyordu. İşte bağımsızlığın gerçekleşebilmesi için çok özel bir proje hayata geçirildi. Bu projenin öyküsü her Türk vatandaşının göğsünü kabartacak cinsten... Ama her dönem olduğu gibi o tarihi projeye de ket vurmak isteyenler oldu. Bozkırın ortasında bir avuç inançlı insan bir halkın üzerini örten kara toprağı silkelemek için çırpınıyordu. Yeni bir sayfa açılıyordu, yeni ve bembeyaz bir sayfa… Yeni ufuklara açılan bir ülkenin gerçekleştirdiği devrimi dünyaya anlatma görevi adı gibi kara bir vapura verildi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nü okuyan oğlum bana anlattı. Üniversitede ilham alınsın diye anlatmışlar. Hem de yaşanan tarihten bir yeni tarih yazılsın diye. Tıpkı Japonların yaptığı gibi…
Talihi bizim arayıp bulmamız lazım. Bugünlerde sıkça konuştuğumuz milli ve yerli olmak. Daha çok üretim ve daha çok ihracat… Bence günümüze göre bile yeniden uyarlanıp uygulanabilir ve sonuç alınabilir bir proje. Bu yaşanmış projeden sonra yapılması gereken yeni bir milli ve yerli hamle olacak yasal ve mantıklı bir proje de ben sizlerle paylaşacağım.
BU PROJE DETAYLANMALI
Umarım ve dilerim yetkililer tarafından dikkate alınır. Ya da daha geniş çaplı benden detay isterler. Seve seve karşılık beklemeden vakit ayırabilirim.
Biz gelelim 93 yıl önce yaşanmış ibret verici hikâyemize.
İşte bu yaşanmış gerçek hikâye belgesel olarak hazırlanmış, ben de belgeseli izleyerek ve deşifre ederek sizlerle paylaşıyorum.
Katkısı olan herkese teşekkür ederim.
Ayrıca belgeselin yönetmeni Soner Sevgili’ye, yapımcısı Gülay Orhan ve ekibine emeklerinden dolayı sonsuz teşekkür ediyoruz.
Beyaza boyanan Karadeniz vapurunun gencecik bir Cumhuriyet’i dünyaya tanıtma çabasını anlatıyor, bize adeta ders veriyor. Derslerden ders çıkarmak önemlidir.
“Paşa hazretlerinin gündemden çıkarılmasından üzüntü duydukları ticaret sergisi için ben başka bir şey düşünüyorum. Hükümetçe açılacak sergi masrafı olarak konulan 15 bin lira bendenize hiç göründü. 15 bin lira ile bir pavyon bile yapılamaz. Memleketimizin mallarını gösterecek bir ticaret sergisi yapmak lazım gerekiyorsa 300-400 bin, belki 1 milyon lira masrafa ihtiyaç vardır. Bir ticaret sergisi meydana getirmek kolay bir şey değildir. Bunun yerine bir seyyar sergi düşündüm. Seyri Sefain’den bir vapur alalım. Mesela Karadeniz Vapuru’nu…”
TARTIŞMALAR ALEVLENDİ
Dönemin Ticaret Vekili Ali Cenani’nin TBMM kürsüsünden yaptığı bu konuşma, Meclis’teki seyyar sergi tartışmalarının iyice alevlenmesine neden oldu. Telaffuz edilen rakamlar savaştan yeni çıkmış, ekonomik sıkıntılarını aşmaya çalışan yeni bir devlet için oldukça fazlaydı. Ali Cenani’nin bu sorunun aşılması için bir de fikri vardı. Seyahate katılacak tüccarlardan ürünlerinin sergilenmesi karşılığında bir şey talep edilmeyecekti. Ama kalacakları kamaraların ücretlerini ödeyeceklerdi. Ayrıca gemide sergilenecek tekel ürünlerinin de satışa sunulmasını istiyordu. Böylece 100 bin paket sigaradan 10-15 bin lira gelir sağlanmasını umuyordu. Meclis o gün bu organizasyon için bütçeden 100 bin lira ayrılmasına karar verdi. İstanbul Ticaret Odası da sergiye 500 bin lira katkıda bulunacaktı. Artık seyyar sergi için hazırlıklar başlayabilirdi.
MART 1926 İSTANBUL HALİÇ
HAZIRLIKLAR BAŞLIYOR
Mart ayı ortalarında seyyar sergiye ev sahipliği yapacak olan Karadeniz Vapuru Haliç Tersanesi’ne çekildi. Seyri Sefai’nin en yeni ve en gözde vapuru Karadeniz, Avrupa sularında genç Cumhuriyet’i temsil edecek bir sergi vapuruna dönüştürülecekti. Ve bu dönüşümün mimarları Asım Bey ile Naci Bey olacaktı. Onların çizimleriyle Haliç Tersanesi’nde bir gemi baştan yapılacaktı. Vapurda ürünlerin sergileneceği ve satılacağı iki ayrı salon düzenlendi. Salonlar halı ile kaplandı. Tavanlar alçı oymalarıyla süslendi. Sergilenen ürünlerin ışıklandırılması için özel elektrik tesisatı döşendi. Bu salonlarda tütünden Kütahya çinilerine, Hacı Bekir lokumlarından madenlere, hububattan Bursa ve Hereke kumaşlarına, kehribardan Beykoz fabrikası malalarına kadar Türkiye’den pek çok ürün Avrupalıların karşısına çıkacaktı. Sergilenen ürünlerin üzerine dört lisanda bilgi veren etiketler yerleştirildi. Vapurun her yanı sanayi nefise mektebinin öğrencilerinin yaptığı resim, heykel ve biblolarla donatıldı. Ve ünlü ressam Çallı İbrahim’e sergi salonunun en gözde yerine asılmak üzere Gazi Mustafa Kemal’in yağlı boya resim tablosu yaptırıldı. Ortaya atılan fikirlerden biri de başkent Ankara’nın simgesi tiftik keçisinin dünyaya tanıtılmasıydı. Ancak canlı bir hayvanın vapurda bulunması fikri çok da sıcak karşılanmadı. Ve nihayet Tiftik keçilerinin doldurulmuş olarak gösterilmesine karar verildi.
Bu uzun ve zorlu yolculuk için denizcilik tarihine adını yazdırmış Lütfi Kaptan seçildi.
7 DİL BİLEN LAMİA HANIM
Gemide yolculuk edecek heyet için oluşturulan isimlere titizlikle karar verildi. 7 dil bilen Lamia Hanım protokol müdiresi olarak görevlendirildi. İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Bey’in şefliğindeki 47 kişilik Riyaseti Cumhur Orkestrası da Karadeniz Vapuru’ndaydı. Tercümanlık görevi ise Robert Koleji’nden seçilen öğrencilere verildi.
O günün şartlarında ilk iş olarak seyyar serginin alameti olacak bir logo hazırlandı.
Antetli kâğıtlar, zarflar ve broşürler hazırlandı. Yemek menülerinin üstüne logo işlendi. Hatıra pulları basıldı. Tüm bu hazırlıklar sonrasında Karaköy İskelesi’ne çekilen Karadeniz Vapuru İstanbul’un ilgi odağı oldu. Herkes yüzer sergiyi konuşuyordu. Vapurda ürünlerinin sergilenmesini isteyen tüccarlar Galata’daki büroya gelerek bizzat Sergi Komitesi Başkanı Raufi Manyesi’den serginin amacı, hangi ülkelere gidileceği ve katılım koşulları hakkında bilgi alıyordu. Karadeniz Vapuru’nun yolcuları sadece tüccarlar ve Türk ürünleri olmayacaktı. Vapurun önemli bir misyonu vardı. Bir imparatorluğun külleri üzerinden yükselmiş, yüzünü modern dünyaya dönmüş genç bir Cumhuriyet’i Avrupa’ya tanıtmak.
Geziye katılacakların isimleri arasında kadın milletvekili, Celal Bayar’ın oğlu Refii Bayar, Vakit Gazetesi yazarı Vâlâ Nureddin, sanat tarihçisi Celal Esat Bey gibi İstanbul’un tanınmış birçok siması Karadeniz’in yolcuları arasındaydı. Hazırlıklar hem yerli hem de yabancı basın tarafından adım adım takip ediliyordu. Ve basından kimi isimler Seyyar Sergi’ye oldukça sert eleştirilerde bulunuyordu. Akşam Gazetesi’nin başyazarı Necmettin Bey, köşesinde sergiyi yerden yere vuruyordu: “Bu sergiye harcanan paraya acıyoruz. Acıdığımız yandığımız şey, ta vapurdan içindeki eşyaya kadar herkesi kendimize güldürecek, hakkımızdaki iyi fikirleri izale edecek bir serginin ilk Türk sergisi adı altında Avrupa’yı kapı kapı dolaşmasıdır. Maksat propagandaysa vapurun içine takunya ve nargile yerine milli futbol takımını bindirip Avrupa limanlarını gezdirmek, Türkleri tanıtmak ve Türk namını yükseltmek için daha doğru bir vasıta olurdu.”
HER DEVRİN MUHALİFLERİ
Karadeniz Vapuru hareketinin gecikmesinden dolayı da eleştirilere maruz kalıyordu. Akbaba Dergisi’nde “Bugün kalktı, yarın kalkıyor, öbür gün kalkacak” başlığı altında yayınlanan karikatürde, bacasına leyleğin tünediği vapur bir salyangoz tarafından çekilirken gösteriliyordu.
Ve nihayet beklenen gün geldi. Karadeniz Vapuru’ndaki 285 kişi 3 ay sürecek Avrupa yolculuğuna, Galata rıhtımına doldurulan büyük bir kalabalık tarafından gözyaşlarıyla uğurlandı.
(DEVAMI YARIN)
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mehmet Çetinkaya
93 Yıl Önce Neler Yapmışız Seyr-İ Türkiye
93 YIL ÖNCE NELER YAPMIŞIZ
Seyr-i Türkiye
Genç Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı'ndan çıktıktan sonra gerçek bağımsızlığın ekonomik kurtuluşta olduğunu biliyordu. İşte bağımsızlığın gerçekleşebilmesi için çok özel bir proje hayata geçirildi. Bu projenin öyküsü her Türk vatandaşının göğsünü kabartacak cinsten... Ama her dönem olduğu gibi o tarihi projeye de ket vurmak isteyenler oldu. Bozkırın ortasında bir avuç inançlı insan bir halkın üzerini örten kara toprağı silkelemek için çırpınıyordu. Yeni bir sayfa açılıyordu, yeni ve bembeyaz bir sayfa… Yeni ufuklara açılan bir ülkenin gerçekleştirdiği devrimi dünyaya anlatma görevi adı gibi kara bir vapura verildi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nü okuyan oğlum bana anlattı. Üniversitede ilham alınsın diye anlatmışlar. Hem de yaşanan tarihten bir yeni tarih yazılsın diye. Tıpkı Japonların yaptığı gibi…
Talihi bizim arayıp bulmamız lazım. Bugünlerde sıkça konuştuğumuz milli ve yerli olmak. Daha çok üretim ve daha çok ihracat… Bence günümüze göre bile yeniden uyarlanıp uygulanabilir ve sonuç alınabilir bir proje. Bu yaşanmış projeden sonra yapılması gereken yeni bir milli ve yerli hamle olacak yasal ve mantıklı bir proje de ben sizlerle paylaşacağım.
BU PROJE DETAYLANMALI
Umarım ve dilerim yetkililer tarafından dikkate alınır. Ya da daha geniş çaplı benden detay isterler. Seve seve karşılık beklemeden vakit ayırabilirim.
Biz gelelim 93 yıl önce yaşanmış ibret verici hikâyemize.
İşte bu yaşanmış gerçek hikâye belgesel olarak hazırlanmış, ben de belgeseli izleyerek ve deşifre ederek sizlerle paylaşıyorum.
Katkısı olan herkese teşekkür ederim.
Ayrıca belgeselin yönetmeni Soner Sevgili’ye, yapımcısı Gülay Orhan ve ekibine emeklerinden dolayı sonsuz teşekkür ediyoruz.
Beyaza boyanan Karadeniz vapurunun gencecik bir Cumhuriyet’i dünyaya tanıtma çabasını anlatıyor, bize adeta ders veriyor. Derslerden ders çıkarmak önemlidir.
“Paşa hazretlerinin gündemden çıkarılmasından üzüntü duydukları ticaret sergisi için ben başka bir şey düşünüyorum. Hükümetçe açılacak sergi masrafı olarak konulan 15 bin lira bendenize hiç göründü. 15 bin lira ile bir pavyon bile yapılamaz. Memleketimizin mallarını gösterecek bir ticaret sergisi yapmak lazım gerekiyorsa 300-400 bin, belki 1 milyon lira masrafa ihtiyaç vardır. Bir ticaret sergisi meydana getirmek kolay bir şey değildir. Bunun yerine bir seyyar sergi düşündüm. Seyri Sefain’den bir vapur alalım. Mesela Karadeniz Vapuru’nu…”
TARTIŞMALAR ALEVLENDİ
Dönemin Ticaret Vekili Ali Cenani’nin TBMM kürsüsünden yaptığı bu konuşma, Meclis’teki seyyar sergi tartışmalarının iyice alevlenmesine neden oldu. Telaffuz edilen rakamlar savaştan yeni çıkmış, ekonomik sıkıntılarını aşmaya çalışan yeni bir devlet için oldukça fazlaydı. Ali Cenani’nin bu sorunun aşılması için bir de fikri vardı. Seyahate katılacak tüccarlardan ürünlerinin sergilenmesi karşılığında bir şey talep edilmeyecekti. Ama kalacakları kamaraların ücretlerini ödeyeceklerdi. Ayrıca gemide sergilenecek tekel ürünlerinin de satışa sunulmasını istiyordu. Böylece 100 bin paket sigaradan 10-15 bin lira gelir sağlanmasını umuyordu. Meclis o gün bu organizasyon için bütçeden 100 bin lira ayrılmasına karar verdi. İstanbul Ticaret Odası da sergiye 500 bin lira katkıda bulunacaktı. Artık seyyar sergi için hazırlıklar başlayabilirdi.
MART 1926 İSTANBUL HALİÇ
HAZIRLIKLAR BAŞLIYOR
Mart ayı ortalarında seyyar sergiye ev sahipliği yapacak olan Karadeniz Vapuru Haliç Tersanesi’ne çekildi. Seyri Sefai’nin en yeni ve en gözde vapuru Karadeniz, Avrupa sularında genç Cumhuriyet’i temsil edecek bir sergi vapuruna dönüştürülecekti. Ve bu dönüşümün mimarları Asım Bey ile Naci Bey olacaktı. Onların çizimleriyle Haliç Tersanesi’nde bir gemi baştan yapılacaktı. Vapurda ürünlerin sergileneceği ve satılacağı iki ayrı salon düzenlendi. Salonlar halı ile kaplandı. Tavanlar alçı oymalarıyla süslendi. Sergilenen ürünlerin ışıklandırılması için özel elektrik tesisatı döşendi. Bu salonlarda tütünden Kütahya çinilerine, Hacı Bekir lokumlarından madenlere, hububattan Bursa ve Hereke kumaşlarına, kehribardan Beykoz fabrikası malalarına kadar Türkiye’den pek çok ürün Avrupalıların karşısına çıkacaktı. Sergilenen ürünlerin üzerine dört lisanda bilgi veren etiketler yerleştirildi. Vapurun her yanı sanayi nefise mektebinin öğrencilerinin yaptığı resim, heykel ve biblolarla donatıldı. Ve ünlü ressam Çallı İbrahim’e sergi salonunun en gözde yerine asılmak üzere Gazi Mustafa Kemal’in yağlı boya resim tablosu yaptırıldı. Ortaya atılan fikirlerden biri de başkent Ankara’nın simgesi tiftik keçisinin dünyaya tanıtılmasıydı. Ancak canlı bir hayvanın vapurda bulunması fikri çok da sıcak karşılanmadı. Ve nihayet Tiftik keçilerinin doldurulmuş olarak gösterilmesine karar verildi.
Bu uzun ve zorlu yolculuk için denizcilik tarihine adını yazdırmış Lütfi Kaptan seçildi.
7 DİL BİLEN LAMİA HANIM
Gemide yolculuk edecek heyet için oluşturulan isimlere titizlikle karar verildi. 7 dil bilen Lamia Hanım protokol müdiresi olarak görevlendirildi. İstiklal Marşı’nın bestecisi Zeki Bey’in şefliğindeki 47 kişilik Riyaseti Cumhur Orkestrası da Karadeniz Vapuru’ndaydı. Tercümanlık görevi ise Robert Koleji’nden seçilen öğrencilere verildi.
O günün şartlarında ilk iş olarak seyyar serginin alameti olacak bir logo hazırlandı.
Antetli kâğıtlar, zarflar ve broşürler hazırlandı. Yemek menülerinin üstüne logo işlendi. Hatıra pulları basıldı. Tüm bu hazırlıklar sonrasında Karaköy İskelesi’ne çekilen Karadeniz Vapuru İstanbul’un ilgi odağı oldu. Herkes yüzer sergiyi konuşuyordu. Vapurda ürünlerinin sergilenmesini isteyen tüccarlar Galata’daki büroya gelerek bizzat Sergi Komitesi Başkanı Raufi Manyesi’den serginin amacı, hangi ülkelere gidileceği ve katılım koşulları hakkında bilgi alıyordu. Karadeniz Vapuru’nun yolcuları sadece tüccarlar ve Türk ürünleri olmayacaktı. Vapurun önemli bir misyonu vardı. Bir imparatorluğun külleri üzerinden yükselmiş, yüzünü modern dünyaya dönmüş genç bir Cumhuriyet’i Avrupa’ya tanıtmak.
Geziye katılacakların isimleri arasında kadın milletvekili, Celal Bayar’ın oğlu Refii Bayar, Vakit Gazetesi yazarı Vâlâ Nureddin, sanat tarihçisi Celal Esat Bey gibi İstanbul’un tanınmış birçok siması Karadeniz’in yolcuları arasındaydı. Hazırlıklar hem yerli hem de yabancı basın tarafından adım adım takip ediliyordu. Ve basından kimi isimler Seyyar Sergi’ye oldukça sert eleştirilerde bulunuyordu. Akşam Gazetesi’nin başyazarı Necmettin Bey, köşesinde sergiyi yerden yere vuruyordu: “Bu sergiye harcanan paraya acıyoruz. Acıdığımız yandığımız şey, ta vapurdan içindeki eşyaya kadar herkesi kendimize güldürecek, hakkımızdaki iyi fikirleri izale edecek bir serginin ilk Türk sergisi adı altında Avrupa’yı kapı kapı dolaşmasıdır. Maksat propagandaysa vapurun içine takunya ve nargile yerine milli futbol takımını bindirip Avrupa limanlarını gezdirmek, Türkleri tanıtmak ve Türk namını yükseltmek için daha doğru bir vasıta olurdu.”
HER DEVRİN MUHALİFLERİ
Karadeniz Vapuru hareketinin gecikmesinden dolayı da eleştirilere maruz kalıyordu. Akbaba Dergisi’nde “Bugün kalktı, yarın kalkıyor, öbür gün kalkacak” başlığı altında yayınlanan karikatürde, bacasına leyleğin tünediği vapur bir salyangoz tarafından çekilirken gösteriliyordu.
Ve nihayet beklenen gün geldi. Karadeniz Vapuru’ndaki 285 kişi 3 ay sürecek Avrupa yolculuğuna, Galata rıhtımına doldurulan büyük bir kalabalık tarafından gözyaşlarıyla uğurlandı.
(DEVAMI YARIN)