Birine ait paylaşamadığımız bir eşyayı sahiplenemediğimiz zaman, "sanki yedim" deriz. Kendi aramızda bir anlaşmazlık sonucu çıkan tartışmada da "sanki yedim" cümlesini kullanabiliriz. Burada ki kullanımı farklı anlamda. Bir Camiiye isim olarak verilmiş. Camii de kendine yakışan en doğru ismi, hak ederek almış. Osmanlı Döneminde, Keçecizade Hayreddin Efendi adında orta halli bir esnaf, Padişahların yaptırdığı selatin camilerini görüp imrenerek kendisi de bir Camii yaptırmayı ister. Bu isteği hayattaki en büyük dileği, amacı, tutkusu olur. Bu isteğini yerine getirecek maddi durumu bulunmaz. Etrafındaki yakınları onu bu sevdasından vazgeçirmek için çok uğraşırlar. O asla yapmak istediğinden dönmez. Sadece Nefsinin tüm arzularından döner, bütün isteklerini bir kenara atar, almak istediği her şeyin parasını biriktirir. Ne zaman canı bir şey çekse, açıksa, " sanki yedim " der parasını bir kenara koyar. Bu uğurda 20 yılını bu şekilde geçirir. Tabiiki o yılları hayal edersek, enflasyonun olmadığını, her şeyin yerinde saydığını, pahalılığın hep yerinde kalması sonucu amacına ulaşır. İşten artmaz Dişten artar sözünün doğruluğuna da örnek olarak camiisini yaptırır. Keçecizade Hayreddin yada Adanalı Şakir Efendi adıyla da tanınan bu zat camiisini yaptırdıktan sonra, hikayesini bilen, duyan,onu tanıyan, tanımayan herkes hikayesinden etkilenir ve ünü kulaktan kulağa yayılan camiinin halk arasında ismi; " Sanki Yedim Camii" olarak kalır. Camii Birinci Dünya Savaşı sırasında Unkapanı bölgesinde etkili olan büyük bir yangında zarar görür. 1959 yılına kadar harabe olarak kalan yapı mahalle halkının topladığı yardım paralarıyla büyük bir onarım görür, tekrar hayata geçirilir. Caminin iç mekanı 10 metrekare büyüklüğünde olup,200 kişinin ibadet edebileceği durumdadır. Tek şerefeli, beyaz boyalı bir minaresi vardır. Mimari özelliği olmamasına rağmen büyük bir azmin,isteğin eseri olması yönünden gönüllerde farklı bir yere sahip olmuştur. 18.yüzyılda yapılan bu eser İstanbul’un Fatih ilçesinde, Zeyrek mahallesi, kirbacı sokağında bulunur. Günümüz insanının ibadet etmek, görmek istediğinde ziyarete açık hazır beklemektedir. Saygılar …
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Makbule Mazı
Sanki Yedim Camiisi
Birine ait paylaşamadığımız bir eşyayı sahiplenemediğimiz zaman, "sanki yedim" deriz. Kendi aramızda bir anlaşmazlık sonucu çıkan tartışmada da "sanki yedim" cümlesini kullanabiliriz. Burada ki kullanımı farklı anlamda. Bir Camiiye isim olarak verilmiş. Camii de kendine yakışan en doğru ismi, hak ederek almış. Osmanlı Döneminde, Keçecizade Hayreddin Efendi adında orta halli bir esnaf, Padişahların yaptırdığı selatin camilerini görüp imrenerek kendisi de bir Camii yaptırmayı ister. Bu isteği hayattaki en büyük dileği, amacı, tutkusu olur. Bu isteğini yerine getirecek maddi durumu bulunmaz. Etrafındaki yakınları onu bu sevdasından vazgeçirmek için çok uğraşırlar. O asla yapmak istediğinden dönmez. Sadece Nefsinin tüm arzularından döner, bütün isteklerini bir kenara atar, almak istediği her şeyin parasını biriktirir. Ne zaman canı bir şey çekse, açıksa, " sanki yedim " der parasını bir kenara koyar. Bu uğurda 20 yılını bu şekilde geçirir. Tabiiki o yılları hayal edersek, enflasyonun olmadığını, her şeyin yerinde saydığını, pahalılığın hep yerinde kalması sonucu amacına ulaşır. İşten artmaz Dişten artar sözünün doğruluğuna da örnek olarak camiisini yaptırır. Keçecizade Hayreddin yada Adanalı Şakir Efendi adıyla da tanınan bu zat camiisini yaptırdıktan sonra, hikayesini bilen, duyan,onu tanıyan, tanımayan herkes hikayesinden etkilenir ve ünü kulaktan kulağa yayılan camiinin halk arasında ismi; " Sanki Yedim Camii" olarak kalır. Camii Birinci Dünya Savaşı sırasında Unkapanı bölgesinde etkili olan büyük bir yangında zarar görür. 1959 yılına kadar harabe olarak kalan yapı mahalle halkının topladığı yardım paralarıyla büyük bir onarım görür, tekrar hayata geçirilir. Caminin iç mekanı 10 metrekare büyüklüğünde olup,200 kişinin ibadet edebileceği durumdadır. Tek şerefeli, beyaz boyalı bir minaresi vardır. Mimari özelliği olmamasına rağmen büyük bir azmin,isteğin eseri olması yönünden gönüllerde farklı bir yere sahip olmuştur. 18.yüzyılda yapılan bu eser İstanbul’un Fatih ilçesinde, Zeyrek mahallesi, kirbacı sokağında bulunur. Günümüz insanının ibadet etmek, görmek istediğinde ziyarete açık hazır beklemektedir. Saygılar …