Adalet kitabı gerçeğinde deneyimlerin akıl hocası, düşüncenin rehberidir, Avukat Celal Ülgen...
Adalet dağıtan adam. Onun için hayat cesur bir tecrübe...
O, Renk körlüğüne kapılmadan kumpas sürecinde Fenerbahçe’ye destek veren
Şike operasyonuna,
"bu kumpastır" diye bolt karakterli yazılarla manşet atan ve aynı zamanda Twitter hesabındaki takipçilerinin çoğu Fenerbahçeli olan bir Galatasaraylı..
Onun tecrübe meşalesinden istifade ederek kendisiyle 3 Temmuz'a az bir süre kala,
3 temmuz sürecini, paha biçilmez bir değer Fenerbahçeyi, Fenerbahçeliler için çok şey ifade eden "darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe" diyen önceki başkan Aziz Yıldırım'ı ve Fenerbahçe'nin vizyoner başkanı Ali Koç'u konuştum.
3 Temmuz sürecinin adalet dağıtan adamı Av. Celal Ülgen ile Fenerbahçe sohbeti...
* Hiçbir spor kulübünün başına gelmeyen bir kumpas sürecini yaşayan Fenerbahçe'nin mir mücadelesini bize nasıl anlatır sınız?
Ergenekon davasının dalga dalga geldiği, Zekeriya Öz diye bir savcının pohpohlanarak öne çıkarıldığı, Zekeriya Öz’ün kendisini kaf dağında yaşayan yarı tanrı olarak gördüğü günlerde Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin yapmış olduğu sözde 8 aylık teknik ve fiziki takip inceleme neticesinde,
3 Temmuz 2011 tarihinde Türkiye'nin 15 ilinde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen operasyon ile birçok aktif yönetici ile futbolcunun gözaltına alınması sonucu başlayan süreç daha sonra futbol tarihimizin en büyük skandallarından biri olarak tarihe geçecek…
Ve, 15 Temmuz 2016’da başlayacak darbe öncesinde Fenerbahçe’ye darbe yapılarak yönetiminin ve kulübün işgalini öngören bir süreçte olayı ilk duyduğumda kumpas davalarının tipik özelliklerini taşıyan bu olaya hemen karşı çıkma onurunu yaşmış bir hukukçuydum.
Ancak; Fenerbahçelilerin başta Aziz Yıldırım olmak üzere nasıl direndiklerini ve kumpasçıların yakasına nasıl sarıldıklarına tanık olmaktan da bir o kadar mutluluk duyduğumu söylemeliyim.
Fenerbahçe bütün üyeleri, taraftarları ve yönetimi ile tam anlamında bir Kanije savunması gerçekleştiriyordu.
Bundan bilgisi olmayan ve kendi tuttukları takımın renklerinden başka renk tanımayan bazı tavus kuşları da bunu fırsata çevirmek,
Mustafa Kemal’in "ben sporcunun Zeki, Çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim" sözünü unutan davranışları ile ellerini ovuşturmaya ve bu boşluktan sportif zaferler çıkarmayı ummaya başlamışlardı.
Ergenekon ve sürecine yurttaşlarımızın göstermediği, gösteremediği karşı çıkışı, dik duruşu, mücadele yolunu Fenerbahçeliler topluca gösteriyor ve takımlarının işgalini önlemeye çalışıyorlardı.
Benim için de namus borcu olmuştu ve bir yandan da yurttaşlık ödevi bu işgale karşı çıkacaktım.
Çünkü hattı müdafaa yok sathı müdafaa vardı ve o satıh da bütün vatandı.
* Evvelce yaptığımız röportajda Ali Koç için "Cumhurbaşkanı adaylarımın en başında gelen isimdi" demiştiniz.
Elbette o tarihlerde yani Ekmelettin vakası diye tarihe geçen olaydan sonra hem yerli ve hem de ulusal burjuvazinin temsilcisi olarak çok uygun biriydi. Ancak; önce aile siyasete kapadı kendisini sonra da Fenerbahçe macerası başladı…
Fenerbahçe’nin bir dünya takımı olarak zirveye çıkarılması amacında bunca ekonomik güce, taraftar ve sempatizan desteğine rağmen eksik olan şeyler, hatalar ve Ali Koç ve Aziz Yıldırım arasındaki farklılıklar nelerdi?
Ali Koç, hayatla yeterince yüzleşmeden, salt iyi eğitim almış mükemmeli arayan biri. Aziz Yıldırım ise, dişi ile tırnağı ile kazıyarak doruklara çıkmış ve son olarak da kumpas davalarında herkes korkarak ve sinerek bir kenara çekildiğinde mücadelenin bayraktarlığını yapmış eti kemiği gitmiş tepeden tırnağa mücadele, direniş olmuş bir kulüp başkanı. Bence tarihi hata Aziz Yıldırım gibi Fenerbahçe olmuş birinin yönetim kurulunda iken onun adayı olmak varken ona karşı aday olmaktı. Sonra beklentiler çok yükseldi. Her şey para ile olur sanıldı. Kolej ruhu, takım olma bilinci ve direnme gücü bir türlü yeşeremedi.
* Aziz Yıldırım adanmışlığı maksimum ölçüde yararlı kullanmış mıdır?
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe ile bütünleştiği ve Fenerbahçe’yi savunmayı tercih ettiği süreçte yıkılmaz bir kale olmuştu. Kumpas davaları belki de ilk kez Fenerbahçe’nin sert duvarından püskürtülmeye başlamıştı. Bu süreçte kendi arkadaşları içerisinde de sorunları çözmeye, etkin pişmanlık gibi bir safsatanın içine düşmüş arkadaşlarını buradan çekip çırakmaya çalışmasını da unutmak mümkün değil. Ancak Aziz Yıldırım’ın da öncelik, stratejik öncelikler, rakip analizleri ve kriz yönetimi sırasında hataları olmadı değil. Özellikle adam seçme ve liyakat konularında hata yapmaktan kendini alamadı. Aziz Yıldırım ile biri Fenerbahçe Stadında, diğeri tutuklu yargılanırken mahkeme de olmak üzere birkaç kez görüşmüştüm.
(Hatta Fenerbahçe’nin yabancı bir kulüple Fenerbahçe stadında bir maçını seyretme alacağımın hala ödenmediğini söyleyebilirim.)
* Kongrede Ali Koç - Aziz Yıldırım ikilemi Fenerbahçe açısından en olmayacak karşılaşma mıydı?
Yukarıda da belirtim "en yararsız ve en zamansız karşılaşmaydı" diyebilirim. Bir tarafta deneyim. Direnç, yoğun bir emek ve kulüp hafızası, diğer yanda genç, diri ve mükemmeliyeti arayan güçler, birlikte olmak yerine karşılıklı olmayı seçmemeliydi.
* Sizce Ali Koç, donanım ve vizyonerliği ile Fenerbahçe'nin geleceğini inşa etmesinde ve sevda kayıtlarında hatalarıyla sevaplarıyla bugünü dünden devralarak Fenerbahçe’yi yarınlara taşıyabilir mi?
Fenerbahçe’nin donanımlı olduğu ve Vizyoner bir bakış açısı ile hareket ettiği yadsınamaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Ancak yapılması gerekenler yapılmadı. Fenerbahçe’nin tarihi ve satır satır mücadele güçler ibirleştirilemedi. Spor dışında biri olarak bunları söylememi abes bulananlar olacaktır. Ancak Aziz yıldırım - Ali Koç birleşmesi Fenerbahçe gibi bir camianın zirveye tırmanması sonucunu doğurabilirdi. Bence kaybedilenlerin bir kısmının geri döndürülmesi açısından Aziz Yıldırım ile yapılacak bir konsensüs Fenerbahçe’nin en büyük transferi ve moral gücü olacaktır.
* Fenerbahçe tüm branşlarda gösterdiği başarılarıyla diğer süper lig kulüplerinin tümünü karşısına alan bir kulüp mü?
Fenerbahçe’nin büyük bir kulüp olduğu, her branşta yarıştığı ve başarılar kazandığı yadsınamaz bir gerçek. Diğer Süper Lig kulüplerinin Fenerbahçe’ye karşı kurumsal bir karşı duruş sergilediklerini düşünmüyorum. Karşılıklı yarışma ve rakip olma sürecinde kimi kulüplerle daha duyarlı ve daha derin karşıtlıklar oluşmuş olabilir. Bu durum yarışmanın doğasından kaynaklanıyor. Yarışmanın doğasından kaynaklanmayan karşı duruşlar ve karşı çıkışlar ise; Hem Fenerbahçe’nin ve hem de diğer kulüplerin eksik insan ilişkilerinden kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Bunlar iyi bir politika ile yeniden yeşertilebilir. Örneğin Trabzonspor ile Fenerbahçe arasındaki biraz da Fetö döneminden kalma karşıtlıkların hala çözümlenmemiş olmasını ben her iki kulüp için eksiklik yazarım.
* Çağdaş, uygarlık düzeyine ulaşmada adalet sisteminde gelişme bireyden mi, toplumdan mı başlar?
Biraz münazara sorusu gibi geldi bana bu soru. Tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan sorusu gibi. Her iki seçenek de doğru veya her iki seçenekte yanlış olabilir.
Ama doğru olan yazılı kurallardan önce gelenek halini almış Kuralları yaşatmak ve uygulamak gerekir. Bir ülkenin yelken direği Hak, Hukuk ve Adalettir.
Bu nedenle sağlam temellere oturtulmamış bir adalet sistemi ekonomiyi da vurur sosyal yaşamı da…
Adalet demokrasilerin olmazsa olmaz kurallar sistemidir. Bu konuda çok önemli sorunlarımız olduğunu ve halkın adalete güveninin sarsıldığını söylemek gerekir.
* Siz daha önceki söyleşimizde, "Fetö'nün hedefi Fenerbahçe, sanıldığı gibi çıkmadı! Fenerbahçe boğazlarında kaldı, onu yutamadılar" demiştiniz.
3 Temmuz sürecinde haksızlığa uğrayan Fenerbahçe’nin Fetö’ye karşı dik duruşunu, kararlı, dirençli mücadelesini bir kanun adamı olarak nasıl yorumlarsınız?
İlk sorunuzun yanıtında da belirttiğim için burada kısa keseceğim ama Fenerbahçe Gerçekten Fetullahçı çetenin boğazında kaldı.
Direnmesi, karşı çıkışı, yöneticilerinin satınalınmayışı her türlü takdirin üzerinde bir duruştur.
* "İnsanı insan yapan vicdandır" demiş, Nietzsche. 3 Temmuz sürecinde adaletin henüz kapanmayan defterinde vicdansızlıkların, haksızlıkların bedeli ödenecek mi? Fenerbahçe finansal yönden kaybettiklerini Yargıtay kararları ile tekrar yeniden kazanacak mı?
Bence en önemli soru ve çözülmesi gereken sorun bu. Fenerbahçe’yi bu konuda büyük bir hukuk açmazı bekliyor. Bu hukuk sisteminde ve yargı bağımsızlığının yeterince korunmadığı bir süreçte Fenerbahçe’nin kaybettiği mali hakları alması ancak ulusal üstü yargı ile sağlanacaktır.
Yine de bütün hazırlıklarını ulusal yargıda alacakmış gibi yapmalı. Ve ilk etapta bir küçük çapta hukuk kurultayı düzenleyerek ülkenin önde gelen kulüp üyesi ya da üyesi olmayanhukukçularının görüşü alınmalıdır.
Sonra bu görüşler doğrultusunda kamuoyu bilgilendirilmesi yapılarak ulusal yargıya sorun taşınmalıdır. Yargı işi aynı zamanda stratejik ve planlı bir yoldur. Saptanan stratejiler çerçevesinde bu tazmin yolları aranmalıdır.
Bence en büyük tazmin yolu devletin Fenerbahçe’den özür dilemesidir.
Elbette özür yetmeyecektir.
Ama bunun için de yargı yollarına başvurmak gerekir. Şike davasının kumpas olduğu tüm gerçekleriyle gün yüzüne çıkmıştır bugün.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülen en büyük hukuksuzluğun ve kumpas davalarının mağduru olan Fenerbahçe'nin TFF’ye açtığı dava yeterli midir diye de düşünmek gerekir.
* 3 Temmuz sürecinde haksızlığa çanak tutan spor yazarları, Tv yorumcuları ve sürece iştirak eden, algı kirlenmesine neden olan Lütfi Arıboğan, Ebru Köksal gibi kişiler ve aynı zamanda yargı sürecini etkileyen kara propaganda şefleri ve de krizin diğer unsurları hakkında soruşturma yapılabilir mi?
Benim için tecavüzü gören ve alkışlayan ile o tecavüzü yapan arasında suç nedenselliği açısından bir fark bulunmamaktadır.
* Fenerbahçe yönetimi rasyonel anlamda bu süreci iyi yönetti mi? 3 Temmuzsürecinde yaşadığı maddi manevi zararların karşılığında hakkını alabilecek mi?
Ben Fenerbahçe’nin 3 Temmuz sürecinde yaşadığı maddi manevi zararların tazmini sürecini iyi yönettiğini düşünmüyorum.
Bu sorun topluma mal edilmeli diğer süper lig kulüplerine giderek onlara da iyi anlatılmalıydı.
Fenerbahçe’nin mali zararlarının giderilmesi demek diğer süper lig ekiplerinin kendilerinden bir şeyler vermek zorunda kalmaları şeklinde yorumlanmasının önüne geçilmesi gerekirdi.
Ve, Kızıl bir güneşin önünde Fenerbahçe, sportif başarılarda herşeye rağmen mavi bir yelken olmaya devam edecek mi?
Elbette... Ben Fenerbahçe’de Kuvayı milliyenin izlerini gördüm. Özellikle kumpas sürecindeki başkaldırısını bu izlerin yaptığı kanısını taşımaktayım.
* Fenerbahçe’nin 12 senedir gerçek gücünün altında mücadele etmek zorunda kalmasının sebebi iktidar mıdır?
Bunu tek bir nedene bağlamak elbette doğru değil. Ama siyasetin ya da iktidarın bu işte etkisi olmuş mudur, derseniz "olmuştur" derim.
Ama tek başına ve belirleyici olarak başka unsurları da anmak gerekir. Örneğin; TFF ile Kulüpler ve yayıncı kuruluşun çıkarları arasında her zaman bir köprü kurulmuştur. Aslında bu köprü doğru değildir.
Yayıncı Kuruluş her zaman üç büyükler tabir ettiğimiz kulüplerin başa oynayacağı bir sezon satın almıyor ki? Bazen bu kulüpler geriye de düşebilir. Ben yayın satamıyorum diyerek kulüplere ve oyunlarına müdahale olmaz. Olmamalı!
Ayrıca; Fenerbahçe Cumhuriyeti diye bir kavram var. Fenerbahçe metaforik olarak bir Cumhuriyet ise; bunun üstesinden gelecek güçleri de kendi içinde bulacaktır.
Fakat özellikle iktidarın ve bu yönde sporun içine el atmış ve sporu ve kulüpleri yönetme hevesinde olan birtakım güçler iktidarın onayından geçtiği için ve bu izinle arenada at koşturduğu için iktidarın bu konuda sorumluluğu ve etkisinden kolayca söz edilebilecektir.
* 4 Nisan 2015'te Sürmene'de takım otobüsünün kurşunlanmasında söz konusu saldırının tüm boyutları neden aydınlığa kavuşturulamıyor, girişimin faili meçhul kalması, kim vurduya giden olayın adaletle hesabı sorulmayacak mı? Duygusal kayıpların, travmanın kanun nezdinde nefsi müdafaası neden yapılmıyor, kamuoyunun rahatlaması elzem değil midir, sizce?
Takım otobüsünün kurşunlanması olayı 15 Temmuz darbesine giden yoldaki ilk adımlarıydı Fetocu çetenin.
Bu saldırının tüm boyutlarıyla çözümlenmemiş olması Adalet anlayışımız açısından iç karartan bir durumdur.
Fetöcülerin yargıya çöreklendikleri ve Yargıyı kumpas davalarında araç olarak kullandıkları için bu olay yeterli önemde görülmemiş ve önce kanıtları karartılmış sonra da cezasızlık çuvalına atılmıştır.
Bir sportif faaliyetinin kurşunlanması kadar vahim bir durum yoktur. Yargıya egemen olan siyasi güçler çok istemedikçe olayın çözümlenmesi de mümkün değildir. Ben bu konunun çözülmenmesinin çok istendiğine inanmıyorum.
Elbette olayın çözümlenmesi, neden ve sonuçlarının saptanması hem bundan sonraki olası olayların önlenmesi açısından ve hem de meşru zeminlerde yarışan bir futbol takımının spor yapma istek ve gücünün artmasına neden olacaktır.
Bu olayın çözümlenmemiş olması yalnız Adalet sistemimizin karanlık bir gölgesi değil aynı zamanda Güneş tutulması gebe bir hak tutulmasıdır.
* Sizinle evvelce yaptığımız bir röportajın finalini beğendiğiniz güzel bir sözle sonlandırmış tınız.
"There is no crueler tyranny than that whichis perpetuated under the shield of law and in thename of justice." Charles de Montesquieu
"Yasanın koruması içinde ve adalet adı altında yapılan zulümden daha büyük zulüm yoktur" şeklinde...
Sohbetimizi sonlandırmak için yeni bir mesajınızı alsam?
"En koyu zulüm adalet adına yapılandır" diyerek aynı anlamı değişik sözcüklerle vermek daha iyi olacaktır sanırım.
****
Ayrıcalıkların sadece eşitlikten doğduğunu, futbol hukukunun da adalete tabi olduğunu unutmamak gerekir.
Ve, bende diyorum ki;
Cumhuriyet ilkelerine temelinden bağlı, ülkemizin dürüst insanlarından, kalbi Fenerbahçe sevgisi ile dolu Ali Koç’la, Bu yıl kazanılan Türkiye kupasından sonra Fenerbahçe’nin şampiyonluklar sürecine girmesi artık an meselesi.
Fenerbahçe; spor kulüplerinin lokomotifi...
Ali Koç' hatasıyla sevabıyla hatta şanssızlığı ile futbolun adaletsizliği üzerine oynanan filmleri ve Filmleri sık sık koparan ofsaytımsı kurtları, "bize penaltı verilmezse bu ligi bitirmem" diyen bitirimleri, "ligin sonunda konuşacağım" deyip, kapının arkasına saklanan sahte kovboy filmcilerini görecek kadar profesyonel bir makinist...
Sevginin kurduğu Fenerbahçe’de adalet ve hakikat en mühim prensip.
Ali Koç'un mücadelesi sarı lacivert sevdasıyla, haksızlığa uğrayan Fenerbahçe için devam edecek... "to be continued"diyerek!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hakan Cerrahoğlu
3 Temmuz sürecinin adalet dağıtan adamı
Adalet kitabı gerçeğinde deneyimlerin akıl hocası, düşüncenin rehberidir, Avukat Celal Ülgen...
Adalet dağıtan adam. Onun için hayat cesur bir tecrübe...
O, Renk körlüğüne kapılmadan kumpas sürecinde Fenerbahçe’ye destek veren
Şike operasyonuna,
"bu kumpastır" diye bolt karakterli yazılarla manşet atan ve aynı zamanda Twitter hesabındaki takipçilerinin çoğu Fenerbahçeli olan bir Galatasaraylı..
Onun tecrübe meşalesinden istifade ederek kendisiyle 3 Temmuz'a az bir süre kala,
3 temmuz sürecini, paha biçilmez bir değer Fenerbahçeyi, Fenerbahçeliler için çok şey ifade eden "darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe" diyen önceki başkan Aziz Yıldırım'ı ve Fenerbahçe'nin vizyoner başkanı Ali Koç'u konuştum.
3 Temmuz sürecinin adalet dağıtan adamı Av. Celal Ülgen ile Fenerbahçe sohbeti...
* Hiçbir spor kulübünün başına gelmeyen bir kumpas sürecini yaşayan Fenerbahçe'nin mir mücadelesini bize nasıl anlatır sınız?
Ergenekon davasının dalga dalga geldiği, Zekeriya Öz diye bir savcının pohpohlanarak öne çıkarıldığı, Zekeriya Öz’ün kendisini kaf dağında yaşayan yarı tanrı olarak gördüğü günlerde Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı ekiplerin yapmış olduğu sözde 8 aylık teknik ve fiziki takip inceleme neticesinde,
3 Temmuz 2011 tarihinde Türkiye'nin 15 ilinde eş zamanlı olarak gerçekleştirilen operasyon ile birçok aktif yönetici ile futbolcunun gözaltına alınması sonucu başlayan süreç daha sonra futbol tarihimizin en büyük skandallarından biri olarak tarihe geçecek…
Ve, 15 Temmuz 2016’da başlayacak darbe öncesinde Fenerbahçe’ye darbe yapılarak yönetiminin ve kulübün işgalini öngören bir süreçte olayı ilk duyduğumda kumpas davalarının tipik özelliklerini taşıyan bu olaya hemen karşı çıkma onurunu yaşmış bir hukukçuydum.
Ancak; Fenerbahçelilerin başta Aziz Yıldırım olmak üzere nasıl direndiklerini ve kumpasçıların yakasına nasıl sarıldıklarına tanık olmaktan da bir o kadar mutluluk duyduğumu söylemeliyim.
Fenerbahçe bütün üyeleri, taraftarları ve yönetimi ile tam anlamında bir Kanije savunması gerçekleştiriyordu.
Bundan bilgisi olmayan ve kendi tuttukları takımın renklerinden başka renk tanımayan bazı tavus kuşları da bunu fırsata çevirmek,
Mustafa Kemal’in "ben sporcunun Zeki, Çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim" sözünü unutan davranışları ile ellerini ovuşturmaya ve bu boşluktan sportif zaferler çıkarmayı ummaya başlamışlardı.
Ergenekon ve sürecine yurttaşlarımızın göstermediği, gösteremediği karşı çıkışı, dik duruşu, mücadele yolunu Fenerbahçeliler topluca gösteriyor ve takımlarının işgalini önlemeye çalışıyorlardı.
Benim için de namus borcu olmuştu ve bir yandan da yurttaşlık ödevi bu işgale karşı çıkacaktım.
Çünkü hattı müdafaa yok sathı müdafaa vardı ve o satıh da bütün vatandı.
* Evvelce yaptığımız röportajda Ali Koç için "Cumhurbaşkanı adaylarımın en başında gelen isimdi" demiştiniz.
Elbette o tarihlerde yani Ekmelettin vakası diye tarihe geçen olaydan sonra hem yerli ve hem de ulusal burjuvazinin temsilcisi olarak çok uygun biriydi. Ancak; önce aile siyasete kapadı kendisini sonra da Fenerbahçe macerası başladı…
Fenerbahçe’nin bir dünya takımı olarak zirveye çıkarılması amacında bunca ekonomik güce, taraftar ve sempatizan desteğine rağmen eksik olan şeyler, hatalar ve Ali Koç ve Aziz Yıldırım arasındaki farklılıklar nelerdi?
Ali Koç, hayatla yeterince yüzleşmeden, salt iyi eğitim almış mükemmeli arayan biri. Aziz Yıldırım ise, dişi ile tırnağı ile kazıyarak doruklara çıkmış ve son olarak da kumpas davalarında herkes korkarak ve sinerek bir kenara çekildiğinde mücadelenin bayraktarlığını yapmış eti kemiği gitmiş tepeden tırnağa mücadele, direniş olmuş bir kulüp başkanı. Bence tarihi hata Aziz Yıldırım gibi Fenerbahçe olmuş birinin yönetim kurulunda iken onun adayı olmak varken ona karşı aday olmaktı. Sonra beklentiler çok yükseldi. Her şey para ile olur sanıldı. Kolej ruhu, takım olma bilinci ve direnme gücü bir türlü yeşeremedi.
* Aziz Yıldırım adanmışlığı maksimum ölçüde yararlı kullanmış mıdır?
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe ile bütünleştiği ve Fenerbahçe’yi savunmayı tercih ettiği süreçte yıkılmaz bir kale olmuştu. Kumpas davaları belki de ilk kez Fenerbahçe’nin sert duvarından püskürtülmeye başlamıştı. Bu süreçte kendi arkadaşları içerisinde de sorunları çözmeye, etkin pişmanlık gibi bir safsatanın içine düşmüş arkadaşlarını buradan çekip çırakmaya çalışmasını da unutmak mümkün değil. Ancak Aziz Yıldırım’ın da öncelik, stratejik öncelikler, rakip analizleri ve kriz yönetimi sırasında hataları olmadı değil. Özellikle adam seçme ve liyakat konularında hata yapmaktan kendini alamadı. Aziz Yıldırım ile biri Fenerbahçe Stadında, diğeri tutuklu yargılanırken mahkeme de olmak üzere birkaç kez görüşmüştüm.
(Hatta Fenerbahçe’nin yabancı bir kulüple Fenerbahçe stadında bir maçını seyretme alacağımın hala ödenmediğini söyleyebilirim.)
* Kongrede Ali Koç - Aziz Yıldırım ikilemi Fenerbahçe açısından en olmayacak karşılaşma mıydı?
Yukarıda da belirtim "en yararsız ve en zamansız karşılaşmaydı" diyebilirim. Bir tarafta deneyim. Direnç, yoğun bir emek ve kulüp hafızası, diğer yanda genç, diri ve mükemmeliyeti arayan güçler, birlikte olmak yerine karşılıklı olmayı seçmemeliydi.
* Sizce Ali Koç, donanım ve vizyonerliği ile Fenerbahçe'nin geleceğini inşa etmesinde ve sevda kayıtlarında hatalarıyla sevaplarıyla bugünü dünden devralarak Fenerbahçe’yi yarınlara taşıyabilir mi?
Fenerbahçe’nin donanımlı olduğu ve Vizyoner bir bakış açısı ile hareket ettiği yadsınamaz bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Ancak yapılması gerekenler yapılmadı. Fenerbahçe’nin tarihi ve satır satır mücadele güçler ib irleştirilemedi. Spor dışında biri olarak bunları söylememi abes bulananlar olacaktır. Ancak Aziz yıldırım - Ali Koç birleşmesi Fenerbahçe gibi bir camianın zirveye tırmanması sonucunu doğurabilirdi. Bence kaybedile nlerin bir kısmının geri döndürülmesi açısından Aziz Yıldırım ile yapılacak bir konsensüs Fenerbahçe’nin en büyük transferi ve moral gücü olacaktır.
* Fenerbahçe tüm branşlarda gösterdiği başarılarıyla diğer süper lig kulüplerinin tümünü karşısına alan bir kulüp mü?
Fenerbahçe’nin büyük bir kulüp olduğu, her branşta yarıştığı ve başarılar kazandığı yadsınamaz bir gerçek. Diğer Süper Lig kulüplerinin Fenerbahçe’ye karşı kurumsal bir karşı duruş sergilediklerini düşünmüyorum. Karşılıklı yarışma ve rakip olma sürecinde kimi kulüplerle daha duyarlı ve daha derin karşıtlıklar oluşmuş olabilir. Bu durum yarışmanın doğasından kaynaklanıyor. Yarışmanın doğasından kaynaklanmayan karşı duruşlar ve karşı çıkışlar ise; Hem Fenerbahçe’nin ve hem de diğer kulüplerin eksik insan ilişkilerinden kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Bunlar iyi bir politika ile yeniden yeşertilebilir. Örneğin Trabzonspor ile Fenerbahçe arasındaki biraz da Fetö döneminden kalma karşıtlıkların hala çözümlenmemiş olmasını ben her iki kulüp için eksiklik yazarım.
* Çağdaş, uygarlık düzeyine ulaşmada adalet sisteminde gelişme bireyden mi, toplumdan mı başlar?
Biraz münazara sorusu gibi geldi bana bu soru. Tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan sorusu gibi. Her iki seçenek de doğru veya her iki seçenekte yanlış olabilir.
Ama doğru olan yazılı kurallardan önce gelenek halini almış Kuralları yaşatmak ve uygulamak gerekir. Bir ülkenin yelken direği Hak, Hukuk ve Adalettir.
Bu nedenle sağlam temellere oturtulmamış bir adalet sistemi ekonomiyi da vurur sosyal yaşamı da…
Adalet demokrasilerin olmazsa olmaz kurallar sistemidir. Bu konuda çok önemli sorunlarımız olduğunu ve halkın adalete güveninin sarsıldığını söylemek gerekir.
* Siz daha önceki söyleşimizde, "Fetö'nün hedefi Fenerbahçe, sanıldığı gibi çıkmadı! Fenerbahçe boğazlarında kaldı, onu yutamadılar" demiştiniz.
3 Temmuz sürecinde haksızlığa uğrayan Fenerbahçe’nin Fetö’ye karşı dik duruşunu, kararlı, dirençli mücadelesini bir kanun adamı olarak nasıl yorumlarsınız?
İlk sorunuzun yanıtında da belirttiğim için burada kısa keseceğim ama Fenerbahçe Gerçekten Fetullahçı çetenin boğazında kaldı.
Direnmesi, karşı çıkışı, yöneticilerinin satınalınmayışı her türlü takdirin üzerinde bir duruştur.
* "İnsanı insan yapan vicdandır" demiş, Nietzsche. 3 Temmuz sürecinde adaletin henüz kapanmayan defterinde vicdansızlıkların, haksızlıkların bedeli ödenecek mi? Fenerbahçe finansal yönden kaybettiklerini Yargıtay kararları ile tekrar yeniden kazanacak mı?
Bence en önemli soru ve çözülmesi gereken sorun bu. Fenerbahçe’yi bu konuda büyük bir hukuk açmazı bekliyor. Bu hukuk sisteminde ve yargı bağımsızlığının yeterince korunmadığı bir süreçte Fenerbahçe’nin kaybettiği mali hakları alması ancak ulusal üstü yargı ile sağlanacaktır.
Yine de bütün hazırlıklarını ulusal yargıda alacakmış gibi yapmalı. Ve ilk etapta bir küçük çapta hukuk kurultayı düzenleyerek ülkenin önde gelen kulüp üyesi ya da üyesi olmayanhukukçularının görüşü alınmalıdır.
Sonra bu görüşler doğrultusunda kamuoyu bilgilendirilmesi yapılarak ulusal yargıya sorun taşınmalıdır. Yargı işi aynı zamanda stratejik ve planlı bir yoldur. Saptanan stratejiler çerçevesinde bu tazmin yolları aranmalıdır.
Bence en büyük tazmin yolu devletin Fenerbahçe’den özür dilemesidir.
Elbette özür yetmeyecektir.
Ama bunun için de yargı yollarına başvurmak gerekir. Şike davasının kumpas olduğu tüm gerçekleriyle gün yüzüne çıkmıştır bugün.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülen en büyük hukuksuzluğun ve kumpas davalarının mağduru olan Fenerbahçe'nin TFF’ye açtığı dava yeterli midir diye de düşünmek gerekir.
* 3 Temmuz sürecinde haksızlığa çanak tutan spor yazarları, Tv yorumcuları ve sürece iştirak eden, algı kirlenmesine neden olan Lütfi Arıboğan, Ebru Köksal gibi kişiler ve aynı zamanda yargı sürecini etkileyen kara propaganda şefleri ve de krizin diğer unsurları hakkında soruşturma yapılabilir mi?
Benim için tecavüzü gören ve alkışlayan ile o tecavüzü yapan arasında suç nedenselliği açısından bir fark bulunmamaktadır.
* Fenerbahçe yönetimi rasyonel anlamda bu süreci iyi yönetti mi? 3 Temmuzsürecinde yaşadığı maddi manevi zararların karşılığında hakkını alabilecek mi?
Ben Fenerbahçe’nin 3 Temmuz sürecinde yaşadığı maddi manevi zararların tazmini sürecini iyi yönettiğini düşünmüyorum.
Bu sorun topluma mal edilmeli diğer süper lig kulüplerine giderek onlara da iyi anlatılmalıydı.
Fenerbahçe’nin mali zararlarının giderilmesi demek diğer süper lig ekiplerinin kendilerinden bir şeyler vermek zorunda kalmaları şeklinde yorumlanmasının önüne geçilmesi gerekirdi.
* Kırılan kalplerin "sevdaya mahsus" duygularda hesabı sorulacak mı, peki?
Ve, Kızıl bir güneşin önünde Fenerbahçe, sportif başarılarda herşeye rağmen mavi bir yelken olmaya devam edecek mi?
Elbette... Ben Fenerbahçe’de Kuvayı milliyenin izlerini gördüm. Özellikle kumpas sürecindeki başkaldırısını bu izlerin yaptığı kanısını taşımaktayım.
* Fenerbahçe’nin 12 senedir gerçek gücünün altında mücadele etmek zorunda kalmasının sebebi iktidar mıdır?
Bunu tek bir nedene bağlamak elbette doğru değil. Ama siyasetin ya da iktidarın bu işte etkisi olmuş mudur, derseniz "olmuştur" derim.
Ama tek başına ve belirleyici olarak başka unsurları da anmak gerekir. Örneğin; TFF ile Kulüpler ve yayıncı kuruluşun çıkarları arasında her zaman bir köprü kurulmuştur. Aslında bu köprü doğru değildir.
Yayıncı Kuruluş her zaman üç büyükler tabir ettiğimiz kulüplerin başa oynayacağı bir sezon satın almıyor ki? Bazen bu kulüpler geriye de düşebilir. Ben yayın satamıyorum diyerek kulüplere ve oyunlarına müdahale olmaz. Olmamalı!
Ayrıca; Fenerbahçe Cumhuriyeti diye bir kavram var. Fenerbahçe metaforik olarak bir Cumhuriyet ise; bunun üstesinden gelecek güçleri de kendi içinde bulacaktır.
Fakat özellikle iktidarın ve bu yönde sporun içine el atmış ve sporu ve kulüpleri yönetme hevesinde olan birtakım güçler iktidarın onayından geçtiği için ve bu izinle arenada at koşturduğu için iktidarın bu konuda sorumluluğu ve etkisinden kolayca söz edilebilecektir.
* 4 Nisan 2015'te Sürmene'de takım otobüsünün kurşunlanmasında söz konusu saldırının tüm boyutları neden aydınlığa kavuşturulamıyor, girişimin faili meçhul kalması, kim vurduya giden olayın adaletle hesabı sorulmayacak mı? Duygusal kayıpların, travmanın kanun nezdinde nefsi müdafaası neden yapılmıyor, kamuoyunun rahatlaması elzem değil midir, sizce?
Takım otobüsünün kurşunlanması olayı 15 Temmuz darbesine giden yoldaki ilk adımlarıydı Fetocu çetenin.
Bu saldırının tüm boyutlarıyla çözümlenmemiş olması Adalet anlayışımız açısından iç karartan bir durumdur.
Fetöcülerin yargıya çöreklendikleri ve Yargıyı kumpas davalarında araç olarak kullandıkları için bu olay yeterli önemde görülmemiş ve önce kanıtları karartılmış sonra da cezasızlık çuvalına atılmıştır.
Bir sportif faaliyetinin kurşunlanması kadar vahim bir durum yoktur. Yargıya egemen olan siyasi güçler çok istemedikçe olayın çözümlenmesi de mümkün değildir. Ben bu konunun çözülmenmesinin çok istendiğine inanmıyorum.
Elbette olayın çözümlenmesi, neden ve sonuçlarının saptanması hem bundan sonraki olası olayların önlenmesi açısından ve hem de meşru zeminlerde yarışan bir futbol takımının spor yapma istek ve gücünün artmasına neden olacaktır.
Bu olayın çözümlenmemiş olması yalnız Adalet sistemimizin karanlık bir gölgesi değil aynı zamanda Güneş tutulması gebe bir hak tutulmasıdır.
* Sizinle evvelce yaptığımız bir röportajın finalini beğendiğiniz güzel bir sözle sonlandırmış tınız.
"There is no crueler tyranny than that w hichis perpetuated under the s hield of law and in thename of justice." Charles de Montesquieu
"Yasanın koruması içinde ve adalet adı altında yapılan zulümden daha büyük zulüm yoktur" şeklinde...
Sohbetimizi sonlandırmak için yeni bir mesajınızı alsam?
"En koyu zulüm adalet adına yapılandır" diyerek aynı anlamı değişik sözcüklerle vermek daha iyi olacaktır sanırım.
****
Ayrıcalıkların sadece eşitlikten doğduğunu, futbol hukukunun da adalete tabi olduğunu unutmamak gerekir.
Ve, bende diyorum ki;
Cumhuriyet ilkelerine temelinden bağlı, ülkemizin dürüst insanlarından, kalbi Fenerbahçe sevgisi ile dolu Ali Koç’la, Bu yıl kazanılan Türkiye kupasından sonra Fenerbahçe’nin şampiyonluklar sürecine girmesi artık an meselesi.
Fenerbahçe; spor kulüplerinin lokomotifi...
Ali Koç' hatasıyla sevabıyla hatta şanssızlığı ile futbolun adaletsizliği üzerine oynanan filmleri ve Filmleri sık sık koparan ofsaytımsı kurtları, " bize penaltı verilmezse bu ligi bitirmem" diyen bitirimleri, "ligin sonunda konuşacağım" deyip, kapının arkasına saklanan sahte kovboy filmcilerini görecek kadar profesyonel bir makinist...
Sevginin kurduğu Fenerbahçe’de adalet ve hakikat en mühim prensip.
Ali Koç'un mücadelesi sarı lacivert sevdasıyla, haksızlığa uğrayan Fenerbahçe için devam edecek... "to be continued" diyerek!