SON DAKİKA
Hava Durumu

#KORKU

A Gazete - KORKU haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, KORKU haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Başkan Aktaş'tan Bursa Filistin Evi Derneği’ne ziyaret Haber

Başkan Aktaş'tan Bursa Filistin Evi Derneği’ne ziyaret

İsrail’in günlerdir bombalayarak soykırım suçu işlediği Gazze Şeridi’ndeki gelişmeler, Filistin’den binlerce kilometre ötedeki Bursa Filistin Evi Derneği’nde de korku ve endişeyle takip ediliyor. Kimi üniversite eğitimi, kimi ise çalışmak için Bursa’ya gelen Filistinliler, ağızlarından çıkan her sözle adeta dünyaya insanlık dersi veriyor. Kayıplarının haberlerini televizyondan öğrendiğini söyleyen Filistinli bir genç, “Ölüm haberi alacağız diye sabah uyanmaktan korkuyoruz” derken, Bursa Filistin Evi Derneği Başkanı ise, “Cennet bize Sina’dan veya başka bir ülkeden çok daha yakın” diyerek, vahşetin boyutlarını gözler önüne seriyor. Sivil katliamının durdurulması yönünde dünyadan yükselen çağrılara rağmen İsrail güçleri, günlerdir ayrım yapmadan Gazze'yi bombalamaya devam ediyor. Bebek, çocuk, kadın demeden dünyanın gözü önünde tarihin en büyük katliamlarından birini yapan İsrail, 5 binden fazla insanı öldürürken, 15 binden fazla insanın da yaralanmasına sebep oldu. Amerika ve Avrupa’nın desteğini alarak soykırım suçu işleyen İsrail, hastane, konut, cami, kilise, pazar yeri ayırt etmeksizin Gazze’ye bomba yağdırmaya devam ediyor. Dünya genelinde vatandaşlar nezdinde tepkiler çığ gibi büyürken, kan ve gözyaşı ile yoğrulan topraklardan binlerce kilometre uzaktaki Bursa’daki Filistin Evi Derneği’nde de bölgedeki gelişmeler an be an takip ediliyor. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da Filistin Evi Derneği’ni ziyaret ederek yakınları şehit edilen Filistinlilere taziyede bulundu. Türk ve Filistin bayraklarıyla donatılan dernek binasında, şehitler için dualar okundu. Müslüman dünyası sessiz Filistin halkına çok geçmiş olsun dileklerini ileterek baş sağlığı dileyen Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Gazze’de yaşanan insanlık dramının dünyanın neresinde olursa olsun kabul edilemeyeceğini vurguladı. Filistin Devleti’ni tanımadan ve Doğu Kudüs’ün başkenti ilan edilmeden kalıcı çözümün elde edilemeyeceğini kaydeden Başkan Aktaş, “Bunların gözü dönmüş. Kadın, çocuk, cami, hastane, pazar yeri, mülteci kampı her yeri vuruyorlar. ‘İki tane fok balığı buzullarda mahsur kaldı diye’ dünyayı ayağa kaldıranların hepsi sessiz. Hastanedeki patlamayla alakalı sanki teknik bir arıza varmış da bir patlama olmuş, hatta bunu Filistinliler kendileri yapmış gibi bir açıklama yaptılar. Dünya basını da bunu böyle geçti. Müslüman dünyası maalesef genel anlamda konuyla alakalı sessiz. Son günlerde ortaya tepkiler konmaya başlandı ama liderler çok sessiz” dedi. Kalıcı çözüm getirilmeli Hiçbir Müslümanın hangi dine mensup olursa olsun masum bir vatandaşa işkence yapmayacağını kaydeden Başkan Aktaş, “İsrail ise acımasızca saldırılarını sürdürüyor. Hepimiz biliyoruz ki onların derdi Müslümanlar. Bu yapılan hamlenin Müslümanlara yapıldığını biliyoruz. Zaten içimizi yaralayan da İslam dünyasının gerekli reaksiyonu göstermemesidir. İnşallah en kısa zamanda bu katliam, bu acı dursun ve kalıcı bir çözüm getirilsin. Acı büyük. Ne konuşursak konuşalım şehit edilen çocukları, kadınları, insanları geri getiremeyiz. Bizler 85 milyon nüfuslu bir ülkeyiz. Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. 3 tarafımız denizlerle, 4 tarafımız sorunlu ülkelerle çevrili. Bunun büyük bir oyun olduğunu bilmeliyiz. Bu oyunu Türkiye görüyor. Cumhurbaşkanımızın iliklerine kadar bu sorunu hissettiğine eminim ve şahidim” diye konuştu. “Cennet, bize Sina’dan daha yakın” Bursa Filistin Evi Derneği Başkanı Muhammed Alyazı ise, İsrail’in sadece bir gecede 350 hedefi vurduğunu ve 400 Müslümanın o gece şehit olduğunu ifade etti. İsrail’in kullandığı bütün roket, silah ve uçakların Amerika tarafından gönderildiğini anlatan Alyazı, İsrail ve Amerika’nın ortaklaşa Gazze’de Müslümanlarla savaştığını dile getirdi. Gazze’deki acının çok büyük olduğunu, şehit ve yaralı sayısının çok fazla olduğunu söyleyen Alyazı, “Tüm bunlara rağmen Gazze’de moralimiz çok yüksek. Dünyadan sadece iki şey istiyoruz. Dua ve destek. Filistinliler tüm katliama rağmen Gazze’den çıkmayacaktır. Filistinliler, ‘Cennet, bize Sina’dan ve başka ülkeden daha yakındır’ diyor. O yüzden Gazze’de ya şehadet ya da zafer elde edeceğiz. İsrail tarafından atılan fosfor bombası yapılanların yanında çok küçük bir şey. Hastaneleri, okulları, sivilleri, çocukları vurdular. Çocukların savaşla ne ilgisi olabilirdi? Gazze’de yapılanlar, Filistinliler tarafından tek tek kaydediliyor. İnşallah İsrail’e karşı katliam ve soykırım sebebiyle büyük bir dava açacaklardır” dedi. “Çocuklar sadece şehadet ve ölüm görüyor” Dünyanın farklı farklı ülkelerindeki halklara Filistin’e verdikleri destekten dolayı teşekkür eden Alyazı, “Ancak devletlerden resmi bir destek göremedik. Gazze’yi hükümetler yalnız bıraktı. Gazze şuanda tek başına İsrail’le savaşıyor. Biz onlardan ne insan, ne para istiyoruz. Bizim kendi askerimiz var. Sadece silah istiyoruz. Ukrayna, Karabağ ve Libya’da yapılan silah yardımlarının aynısını istiyoruz. Bizler ancak o zaman hakkımızı alabiliriz. Nasıl alabileceğimizi de biliyoruz. Geçen gece eşimin ailesi de vurulmuş. İki şehidimiz oldu. Eşimin annesi, babası, çocukları ve akrabaları yaralanmış. Haberi aldığımızda kendimi tutmak istedim ama tutamadım. Yaşadıklarımız çok ağır. Oradaki çocuklar ellerindeki oyuncaklarla ‘şehit, şehit’ diyerek oynuyor. Küçük bebekleri kucaklayıp ‘şehit’ diyerek oynuyorlar. O çocuklar neden böyle oynuyor? Çünkü sadece şehadet ve ölüm görüyorlar” diye konuştu. “Bu savaş Müslümanlar uyanınca biter” İsrail’in birkaç gün önceki gece saldırısında abisiyle birlikte aynı aileden 17 kişiyi şehit veren Filistinli Gazi Aruki, Gazze’deki insanların artık sadece şehadetlerini ve rahmete kavuşmayı beklediğini belirtti. İsrail’in şuan kimseye itibar etmediğini dile getiren Aruki, “Asker, çoluk, çocuk, ev, hastane demeden, ayrım yapmadan herkesi ve her yeri vuruyor. Şiddetli bir saldırıyla acımadan vuruyor. Gazze’de başlayan savaşın ne zaman biteceğini hiç bilmiyoruz. İsrail tek başına hareket etmiyor. Amerika ve Avrupa’nın desteğiyle savaşıyor. Bu savaş ancak Müslümanlar uyanınca biter. Filistin meselesi sadece Filistinlilerin meselesi değildir. Bütün Müslümanların meselesidir. Müslüman olan herkes sorumludur” dedi. “İnsanların kaybedeceği hiçbir şey kalmadı” Filistinli Muhammed Salih Abdullah Sulayeh ise, son saldırılarda dayısını, amcaoğullarını, arkadaşlarını ve yakın çevresindeki birçok insanı aynı anda kaybettiğini söyledi. Ailesinin yaşadığı mahallenin tamamen ortadan kaldırıldığını anlatan Sulayeh, “Hiç bir şey kalmadı. Evler, binalar, çocukken oyun oynadığımız yerler tamamen yok edildi. Harabeye çevrildi. Gazze’deki görüntüleri gördükten sonra insan olan herkesin içi parçalanır. Şuanda kendimi ayakta zor tutuyorum. İnsanın psikolojisi artık kaldırmıyor. Ailemle en son savaşın ikinci gününde görüştüm. Bir daha irtibat kuramadım. Gazze’de su, elektrik, yemek yok. Gece uyuyunca sabah uyanmaktan korkuyorum. Haberlere bakınca ailemden birilerini kaybettiğimi öğrenmekten korkuyorum. Dayılarımdan 14 kişinin şehit olduğunu saat 2’de telefondan haberleri izleyince öğrendim. Keşke Gazze’de olsaydım. Bu kadar eziyet çekmezdim. Ailemin yanında olmak istiyorum. Yeter ki yollar açılsın, durumlar düzelsin ve aileme kavuşayım. Şehadet olursa şehit olurum hiç fark etmez. Zaten insanların kaybedeceği hiçbir şey kalmadı. Filistin’de çocuk da kalmadı. Çocukluk mu var Filistin’de? O kadar zahmet, zorluk ve savaştan sonra tüm çocuklar adam gibi oldu. Gazze sanki kıyamet günü gibi. Orada herkes savaşlarda, çatışmalarda büyüdü. Çocuklar da maalesef adam gibi konuşacak. Şuanda en yüksek ses Türkiye’den geliyor. Bütün Müslümanlara sesleniyorum. Bizim harekete geçmemiz gerekir. Amerika utanmadan İsrail’e destek veriyor. Müslümanlar Gazze’ye gıda, tıbbi malzeme gönderiyor. Amerika bomba gönderiyor” diye konuştu. “Ya silah ya kefen” Filistinli Musab Aruki, Gazze’de çok sayıda enkaz altında insan bulunduğunu dile getirerek, “Çok sayıda insan yakınlarının nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını bilmiyor. Dünyanın harekete geçmesi için kaç kişinin daha ölmesi gerekiyor? Gazze’nin ihtiyacı ya silah ya kefen. Başka bir ihtiyacı yok” dedi. Ziyaretin sonunda Başkan Alinur Aktaş, şehitler için dua okuyarak Filistinlerin görüş ve düşüncelerini dinledi. Kaynak: Bülten

Korku ve kaygının vücut üzerindeki etkileri Haber

Korku ve kaygının vücut üzerindeki etkileri

Ulaş Girgin Hayatın içindeki somut veya soyut herhangi bir şey beyin tarafından tehlikeli olarak algılandığında bu his direkt olarak amigdalaya iletilmektedir. Amigdala, beyindeki limbik sistemin bir parçasıdır. Bu bölge duygusal hafıza ve duygusal tepkilerin oluşmasında birinci role sahiptir. Amigdala herhangi bir tehdit anında doğrudan fiziksel tepkileri devreye sokacak şekilde gelişmiştir.   Beyinde başlayan savunma gereksinimi vücuda aktarılıyor Uzmanların yaptığı araştırmalara göre beyin, korkuya verilecek tepkinin mantıklı olduğuna karar verirse vücudu acil savunma ve koruma planı için harekete geçiriyor. Beyin, vücudu çevik ve güçlü hayatta kalma hareketlerine ve göğüs, mide bölgelerindeki hayati organları koruyan kasları savunmaya hazırlamak amacıyla sinyaller gönderiliyor. Dolayısıyla stresli durumlarda göğüste ve midede gerginlik hissedilebiliyor. Diğer yandan sinir hücreleri adrenalinin kan yolu ile organlara ulaşması için adrenal bezini tetikliyor. Bu durum organların korku tepkisine maruz kalma oranını artırıyor. Yeterli kan akışının sağlanması için sinir sisteminden gelen sinyaller kalbin atış hızını artırıp kasılmaları da şiddetlendiriyor. Artan kaygı döngüsü Korku esnasında oluşan bedensel duyumlar omurilik yoluyla tekrar beyne aktarılıyor. Tehlikeye karşı halihazırda harekete geçmiş olan beyin göğüs ve mideden gelen içgüdüsel tepkileri tekrar işliyor. Yani fiziksel duyumlar, artan bir kaygı döngüsüne sebep olabiliyor. Beyin vücutta oluşan kargaşa nedeniyle korku hissini artırıyor. Korku ve kaygı hissi ilk önce beyinde başlasa da beyin vücutsal fonksiyonları harekete geçirdiğinden korku hissi vücuda da etki ediyor. Fakat vücuttaki etkiler tabii ki tekrar beyin aracılığı ile algılanıyor.

Orman yangınları, vatandaşlar üzerindeki etkisini yitirmiyor Haber

Orman yangınları, vatandaşlar üzerindeki etkisini yitirmiyor

İzmir’in Bornova ilçesinde, 2009 yılında yaşanan ve 200 hektarlık alanın küle döndüğü orman yangınında birçok ev ve araç zarar görmüştü. Ormana komşu olan mahalle sakinleri, çıkabilecek orman yangını korkusuyla gece yarılarına dek uyuyamadıklarını ve oluşabilecek bir yangında en az 5 bin kişinin hayatının tehlikeye gireceğinden endişeleniyor. Son zamanlarda çıkan ve hızla büyüyen orman yangınları, İzmir’in Bornova ilçesi Evka3 Mahalle sakinlerini tedirgin ediyor. Çiçekli ormanlarında 17 Temmuz 2009 Tarihinde saat 15.00‘te çıkan orman yangını, rüzgârın da şiddetiyle büyümüş, alevler Evka3 Mahallesi’ne kadar ulaşmıştı. Bazı binaların balkonlarına ve çatılarına sıçrayan yangın, itfaiyenin ve vatandaşların yoğun mücadelesiyle söndürülmüş birçok ev ve araç zarar görmüştü. Yangında 200 hektarlık orman alanı da kül olmuştu. Yaşanabilecek bir orman yangını korkusuyla yaşayan mahalle sakinleri, gece yarılarına dek uyuyamadıklarını ifade etti. “Gece 2’ye, 3’e kadar yangın korkusundan uyuyamıyoruz” En son geçtiğimiz hafta yaşanan Çanakkale orman yangınında kontrolden çıkan alevler sadece ormandaki ağaçları değil, kendisine komşu olan köyleri ve evleri yakıp kül etmişti. Evka3 Mahallesi’nde ormanla iç içe bulunan Özlem Kent sakinleri geçmişte yaşadıkları orman yangını korkusunu dün gibi anımsıyorlar. Site sakinlerinden emekli öğretmen Ali İmer ormanlık alanda alkol alıp, sigara içenler ile ormana atılan şişe, cam kırıkları ve çöplerin her an bir yangın tehlikesi oluşturabileceğini söyleyerek, yetkililerin orman sınırının tel örgüyle kapatmalarını ormanın altındaki kuru otların, dalların, çöplerin ve yanıcı maddelerin temizlenmesini istiyor. Manzarasına, havasına hayran oldukları ormanın yangın tehlikesinden dolayı aynı zamanda patlamaya hazır bir yakıt deposu gibi olduğunu belirten İmer, “21 yıldır burada yaşıyoruz. Gece saat 2’ye, 3’e kadar yangın korkusundan uyuyamıyoruz. Yangın anında çam ağaçlarından atacak kozalaklar direk evlerimizin içine düşecek. Daha önce biz bu orman yangınını 2009 yılında yaşadık. Evlerimiz yandı, canımızı zor kurtardık. Burada şu anda 10 blok ve 88 daire var. 400’ün üzerinde insan yaşıyor. Özlem Kent’in hemen bitişiğinde de Saray Kent var orayla birlikte 4-5 bin kişi direk yangından etkilenecekler. Ormanın etrafında giriş çıkışı yasaklamak için tel örgüsü olmalı, uyarıcı eğitici tabelalar konulmalı, ormanın içi temizlenmeli, sık sık devriye atılmalı. Gecenin bir saatinde ormana girmiş alkol alan, naralar atan insanlara uyarıda bulunsak müdahale etsek bizim ölümü göze almış olmamız gerekir. Tüm yetkilileri çok geç olmadan önlem almaya davet ediyorum” dedi. “Yangınlara karşı site yönetimlerinin de bazı tedbirler alması gerekiyor” İtfaiye teşkilatlarının normalde kentsel yangınlara müdahale eden bir yapılanmaya sahip olmasına rağmen Türkiye’de ilk defa İzmir’de başlattıkları uygulamayla Kırsal Alan ve Orman Yangınları Şube Müdürlüğü kurduklarını söyleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı İsmail Derse ise “İçinde bulundukları Evka3 Mahallesi gibi ormana ve kırsala komşu olan sitelerin de bazı önemli tedbirleri almaları gerekiyor. Özellikle yangın vanaları, hortumları ve su depolarından oluşan yangın sistemlerinin olması gerekiyor. Site yönetimleri ile muhtarlıkların itfaiye daire başkanlığımızla iş birliği içinde olmaları, birlikte hareket etmeleri gerekiyor” ifadelerini kullandı. Kaynak:İHA

Deprem korkusu nedir? Nasıl başa çıkılır? Haber

Deprem korkusu nedir? Nasıl başa çıkılır?

Son olarak Kahramanmaraş merkezli yaşanan ve birçok ili derinden etkileyen 6 Şubat depremlerinde sonuçlar epey ağır olmuştu. Büyük yıkımların yaşandığı ve birçok kişinin hayatını kaybettiği depremlerin ardından insanlarda sismofobi yani deprem korkusu oldukça yaygınlaşmaya başladı. Peki deprem korkusu için neler yapılmalıdır? Deprem korkusu nedir? Sismofobi yani deprem korkusu genellikle deprem bölgesinde bulunan ülkelerde görülen bir durumdur. İnsanların yükseklik korkusu, hayvan korkuları, kapalı alan korkusu gibi birçok korkusu bulunurken deprem korkusu da sıklıkla görülebiliyor. Kişiler yaşanabilecek bir depremde kendisinin ve sevdiklerinin görebileceği zararlar için büyük endişe duymaktadırlar. Bu endişe kişilerin günlük hayatlarını oldukça etkilerken, uyku düzeninin bozulması, nefes darlığı ve beraberinde getirdiği birçok psikolojik rahatsızlığa sebep olabilir. Bu korkunun ortaya çıkması için kişi ya bir deprem yaşamış olabilir ya da izlediği deprem haberleri, dinlediği deprem hikayeleri sayesinde deprem korkusu ortaya çıkabilir. Deprem korkusunun belirtileri nelerdir? Bu kişiler sürekli depremi düşünür ve kendilerini hep diken üstünde tutarlar. Duydukları bu korku sayesinde günlük hayatlarını olumsuz birçok açıdan etkilerler. Sürekli deprem endişesi duymaktan kişilerde uyku bozukluğu meydana gelir. Deprem korkusu yaşayan kişiler depreme karşı aşırı bir hazırlık içerisindedirler. Nefes darlığı, baş dönmesi, titreme, kalp çarpıntısı, terleme gibi birçok fiziksel rahatsızlık yaşarlar. Deprem ile ilgili olan konuşmalardan rahatsızlık duyarlar ve kaçınmak isterler. Deprem korkusu ile nasıl başa çıkılır? Deprem korkusu ile başa çıkabilmek için korkularınızı sevdikleriniz ile konuşabilir, olası bir depremde yapacaklarınızı kararlaştırabilir ve abartıya kaçmadan bir hazırlık yapabilirsiniz. Eğer kişi bir deprem yaşadıysa ve kendisini o bölgede güvensiz hissediyorsa kendisini daha güvenli hissedebileceği bir yere geçmelidir. Sürekli depremi düşünmek yerine günlük hayatındaki rutinlerini yapmalı ve kendisine aktiviteler edinerek olabildiğince depremi düşünmeyi bırakmalıdır. Kendinizi zihinsel olarak da depreme hazır olduğunuzu ikna edin ve kötü sonuçlar yaşayacağınıza dair düşünceleri bir kenara bırakın. Bu korkuyu yenmeniz için profesyonel bir destek almakta faydalı olacaktır.

Korku, güven duygusunu derinden sarsabiliyor Haber

Korku, güven duygusunu derinden sarsabiliyor

Deprem korkusu boyutunun oldukça önemli olduğunu vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın sözlerine şöyle devam etti: “Deprem korkusu ‘Seismophobia’ dediğimiz deprem fobisi haline gelmediği sürece kişinin işlevselliğini etkilemeyecektir. Korku aslında belirsizlikten dolayı oluşan bir durumdur. Aslında depremin ne zaman ya da neredeyken olacağını tahmin edememek kişide belirsizliğe sebebiyet veriyor. Belirsizlik ise bireylerin ‘güven’ duygusunu derinden sarsabilir. Deprem korkusu ile beraber güven duygusu sarsılmış olan bireyin günlük işlevselliği de bozulabilir. İşlevselliğin bozulması dediğimiz durum kişinin uyku, yeme ve çalışma düzeninin bozulması anlamına geliyor. Bu düzen bozulduğunda ise kişinin günlük yaşamı kısıtlanır ve çok kolay şekilde gerçekleştirdiği işlerini yapamaz hale gelebilir. Bu durum da birçok psikiyatrik hastalığın da habercisi olabilir” ‘Seismophobia’ Deprem korkusunun ‘Seismophobia’ olarak değerlendirilmesi için kişinin sürekli olarak tetikte oluyor olması, yeme-içme ve uyku düzeninin bozuluyor olmasının gerektiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Bazı kişiler ‘sürekli olarak sallanıyorum gibi hissediyorum’ derler. Bu kişiler travmatize olmuş durumdadır ve mutlaka bir uzmandan destek alması gerekiyor” dedi. Deprem korkusu travmayı tetikliyor Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, deprem korkusu ve deprem travmasının kişide depreme maruz kalmadan da gerçekleşebileceğine dikkat çekti ve sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü kişi depreme maruz kalmasa bile depremi sürekli olarak haberlerden ve çevreden görüp takip edebilir. Deprem korkusu deprem travmasını tetikleyen bir faktördür. Korku ne kadar artarsa travma da o denli şiddetli olur. Birincil dereceden depreme maruz kalan kişi için de ikincil dereceden deprem korkusuna sahip olan kişi için de tedaviye ihtiyaç duyulur. Çünkü kişilerin işlevselliğini etkilediği noktada kişinin korkuya bağlı olarak semptomları başlayabilir. Bu semptomlar uykuların bozulması, iştahın normalden fazla ya da normalden az olması, dikkat konsantrasyonun bozulması, gündelik konularda unutkanlıkların olması, ağlama nöbetleri, umutsuzluk ve öfke nöbetleri olabilir. Böyle durumlarda kişide kalıcı bir psikiyatrik hastalık oluşmaması adına önce bir psikiyatri uzmanına başvurulmalı ve ardından psikoterapileri başlamalı. Travmatik etkilerden uzaklaşmak adına terapi tekniği olarak EMDR uygulanabilir” Alınan tedbirler güven hissi oluşturuyor Deprem ile ilgili alınan tedbirlerin kişide güvenlik hissini oluşturduğunu ifade eden Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, “Güvenlik hissi ise korku duygusunun karşısında duran en önemli histir. Haliyle tedbir almak kişideki deprem korkusunu tamamen yok etmese bile azaltmaya ve stresi düzenlemeye yardımcı olacaktır. Böylelikle depremin travmaya sebebiyet vermesinin önüne geçebilecektir” diye konuştu.

Arda Ayten deprem anında yaşadığı korkuyu anlattı Haber

Arda Ayten deprem anında yaşadığı korkuyu anlattı

Kahramanmaraş'ta 6 Şubat'ta 7,7 ve 7,6 şiddetindeki iki büyük depremde bilanço ağırlaşıyor. 2019 yılında katıldığı 'Kim Milyoner Olmak İster?' yarışmasında 1 milyon TL kazanmasıyla hafızalara kazınan Arda Ayten de depreme evinde yakalandı. Hatay İskenderun'da yaşayan genç isim, deprem esnasında ve sonrasında yaşadıklarını anlattı. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda deprem esnasında ve sonrasında yaşadıklarını anlatan Arda Ayten, şu ifadeleri kullandı: 'GÖZÜMÜ AÇAR AÇMAZ ÜZERİME DEVRİLEN DOLABI GÖRDÜM' "Deprem anı... 04.00 civarı uyumaktaydım. Uyanmama az kalmış olmalıydı. Annemin her seferinde şiddeti artan 'Arda, Arda?' seslerine uyandım. Gözümü açar açmaz üzerime devrilmekte olan dolabın kapaklarını fark ettim. Kendimi korumaya çalışarak dolaba direndim. Annem kapının açıklığında bana seslenirken dolabın altına sıkışıp kalmıştım. Komşularımızdan biri yetişti, dolabı kaldırdılar ve gövdemi altından çıkarabildik. Üzerimize ne bulduysak giydik. Dışarı çıktık. Arabayla kenara çekip ne olduğunu anlamaya çalıştık. Önümde akın akın süregiden araba konvoyunu görünce aklım başıma gelmeye başladı. Sandığımızdan daha büyük bir şeydi bu." Depremin birinci gününde depremzedeler için harekete geçtiğini ve bir sağlık ekibi kurduklarını söyleyen Ayten, sözlerine şöyle devam etti: "Olayları kestirmeye başlayınca bana ihtiyaç olacağını anladım. Annemi ve komşumuzu arabada bırakıp güvenli bir yer bulmalarını söyleyerek hastane acilinde onlardan ayrıldım. İçeri girdim. Resüsitasyon odasında hızlıca bir ekip kurduk. Gelen hastaları başımızdaki Yavuz ve Özlem hocaların eşliğinde değerlendirip yaşayıp yaşamadıklarını anlamaya çalışıyorduk. 'ÜZERİMİZE TAVANDAN BİR SÜRÜ ŞEY DÜŞTÜ' Bu ancak savaşlarda olacak bir ayrım noktasıydı. Dün ben nöbette iken hiç kimse bu resüsitasyon odasına düşmemişti. Oysa şimdi her gelen hastaya ilk müdahaleyi yapıyorduk. Ben kendimce ölüleri saydım. Söylemeye dilim varmıyor. Kimisini beşerli, kimisini üçerli sedyelerle taşıdık durduk. Saat 5 civarı girdiğim hastanede saat 15'e geliyordu. Stabillediğimiz bir hastayı MR'a götürme ve grafisini çekme ile görevlendirilmiştim. Alt katta iken bir deprem daha oldu. Üzerimize tavandan bir sürü şey düştü. Hastayı güvene alıp beklemeye başladık. Acil servise döndüğümde ortalıkta kimse kalmamıştı. Hastaneyi tahliye etmeyi konuşuyorlardı zira ikinci depremde de hasar almıştı. 'BAYAĞI BİR SÜRE AĞLADIM' Anneme ulaştım. Beni de almasını söyledim. Eczanelerin önünde buluştuk. Nereye gideceğimize dair en ufak fikrimiz yokken üniversitenin kampüsünün içine doğru sürmeye başladık. Çevrede kimse yoktu. Ancak ileride bir ateş yanıyordu. Kamelyaların altında insanlar bir araya gelmiş odun yığıntıları altında ateş yakarak bekliyorlardı. Yanlarına gittik. Bize fazlasıyla iyi davrandılar. Ben ağlamaya başladım. Bayağı bir süre ağladım. Sonra ateşin etrafında bir süre daha oturduk. Kamelyanın etrafını brandalarla kapattılar çevredekiler. "Kendi çadırımızı yapmış olduk. Çam odununun zehirleyici kokusunu çekerek... Çünkü arabaya gidip yatmayı denedik ancak kar yağıyordu ve çok soğuktu. İçeride ısınmaya çalıştık. Bir yerden sonra bilincimi kaybettiğimi, zehirlendiğimi fark ettim. 'SESSİZCE BAŞKA ÇARELER ARAMAYA KOYULDUK' Annemi de alıp dışarı çıktık. Arabayla bir benzin istasyonu bulmaya çabaladık. Hiç yakıtımız kalmamak üzereydi. Sabah 5.40 da girdiğimiz kuyruktan 8.50'de yarım depo benzin alabilme şartıyla çıktık. Not: bu ana değin ne bir yardım ekibi ne de bir acil müdahale ekibi görmedim. Sokaklar enkaz altında ve bomboştu. Bu insafsızca yağan kar, hangi canlı bedeni tüm gece boyunca hayatta bırakırdı ki? Kimse gelmemişti, gelmeyecekti. Bunu aslında gizli bir kabulle anlamıştık. Sessizce başka çareler aramaya koyulduk. 'HASTANEYE GELEN AMBULANSLARIN ÇOĞU ÖLÜ TAŞIYORDU' Tüm bu süreç boyunca gözlemlerim şöyleydi; kimse yoktu, belli bir zaman sonra yardım geleceğine dair umutlar da kırılmıştı. Sokaklardaki sessizlik, insanların çaresizliği ve göçük altındaki yerlerin etrafındaki feryatların arasında insan zihni takılıp kalıyor. Oraya birileri yetişmeliydi. Birileri böyle bir durumun, hatta daha kötüsünün, ihtimali ile hazırlanmalıydı. Gördüm ki hiçbir hazırlık yoktu. Hastaneye gelen ambulansların çoğu ölü taşıyordu. Neden böyle yapıyorlardı anlamıyorum ancak gerçekten yardıma muhtaç birine müdahale etme şansımızı da azaltıyorlardı. Tüm bu süreç boyunca gözlemlerim şöyleydi; kimse yoktu, belli bir zaman sonra yardım geleceğine dair umutlar da kırılmıştı. Sokaklardaki sessizlik, insanların çaresizliği ve göçük altındaki yerlerin etrafındaki feryatların arasında insan zihni takılıp kalıyor. Oraya birileri yetişmeliydi. Birileri böyle bir durumun, hatta daha kötüsünün, ihtimali ile hazırlanmalıydı. Gördüm ki hiçbir hazırlık yoktu. Hastaneye gelen ambulansların çoğu ölü taşıyordu. Neden böyle yapıyorlardı anlamıyorum ancak gerçekten yardıma muhtaç birine müdahale etme şansımızı da azaltıyorlardı.''

Kekemelik travmaya bağlı değil Haber

Kekemelik travmaya bağlı değil

Dil ve Konuşma Terapisti Uzm. Dr. Ecem İlayda Keşçi, dünya nüfusunun yüzde 1’inde görülen kekemelik hakkında açıklamalarda bulundu. Kekemeliğin nedeninin psikolojik travmaya bağlı olmadığını açıklayan Keşçi, Türkiye’deki kekeme sayısının yaklaşık 830 bin olduğunu ifade etti. Keşçi, “Kekemelik bloklar, tekrarlar ve uzatmalar şeklinde görülüyor. Çocukluk döneminde 2 ile 5 yaş arasında ortaya çıkıyor ve bazen kendiliğinden geçerken, bazen de inatçı kekemelik olarak kalabiliyor. Yetişkinlerde görülen kekemelik ise gelişimsel değil nörolojik temelli oluyor. Cinsiyetin erkek olması, ailede kekemelik geçmişinin olması ve takılmaların 6 aydan uzun sürmesi kekemelik için bazı risk faktörleri arasında yer almaktadır” dedi. "Kekeme birisi için çevre önemli bir faktör" Kekemelik nedeninin psikolojik travmaya bağlı gelişmediğini söyleyen Uzm. Dr. Ecem İlayda Keşçi, “Taklit ederek, köpekten korkarak, psikolojik travmalar sonrasında kekeme olmayız. Kekemeliğin nedeni, dünyada halen araştırmaları süren bir konudur. Güncel çalışmalar nedenini genetik ve nöro-fizyolojik farklılıklar olarak açıklıyor. Kekeme birisi için çevre önemli bir faktör. Kekeme biriyle konuşurken göz temasını sürdürülmeli, ‘nefes al konuş’ gibi uyarılarda bulunulmamalı, karşımızdakinin kelimesi tamamlanmamalı, sırayla konuşulmalıdır” diye konuştu. “İlaçla değil, terapiyle geçer” Dil ve Konuşma Terapisti Uzm. Dr. Ecem İlayda Keşçi, kekemeliğin ilaçla, melodik konuşmayla ve doğal taşlarla geçmediğine dikkat çekerek, şunları söyledi: “Kekeleyen bireylerin sağ hemisferinde sıra dışı aktivasyonlar olur ve konuşma terapistleri terapiyle bu aktivasyonları kontrol altına almayı hedefler. Terapiler kişinin ihtiyacına göre planlanır. Kekemeliğine ne kadar duyarlı, hangi ortamlarda, hangi duygu durumunda daha çok takılmalar yaşıyor? Bunlar belirlenir ve sonrasında konuşma hızını yavaşlatılacak bazı tekniklerle ilerlenir. Eğer risk faktörleri var ve takılmalar 6 aydır devam ediyorsa, mutlaka bir dil ve konuşma terapistine başvurmak gerekir. Terapiye her yaşta başlanabilir.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.