SON DAKİKA
Hava Durumu

#enfeksiyon

A Gazete - enfeksiyon haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, enfeksiyon haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

'Tuvalete telefon götürmeyin' Haber

'Tuvalete telefon götürmeyin'

VM Medical Park Samsun Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, Dünya El Yıkama Günü dolayısıyla bilgilendirmelerde bulundu. “Tuvaletler, bakteri ve virüslerin kolayca yayılabileceği yerlerdir” Dünya nüfusunun yüzde 90'ından fazlasının akıllı telefon sahibi veya kullanıcısı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Ancak, telefonlarımızın mikroplarla kaplı olduğu ve sağlık riskleri taşıdığı gerçeği sıkça göz ardı edilmektedir. Tuvalette telefon kullanımının riskleri, özellikle enfeksiyonlar açısından birçok insanın farkında olmadığı bir konudur. Tuvaletler, bakteri ve virüslerin kolayca yayılabileceği yerlerdir. Bu mikroplar, tuvalet kâğıdı, kapı kolları, musluklar ve sifon gibi yüzeylere bulaşabilir” diye konuştu. “6 kişiden 4’ü tuvalette telefon kullanıyor” Yapılan bir çalışmada, 6 kişiden 4’ünün tuvalete telefonlarını götürdüğünün ve bunun ciddi sağlık sonuçlarına yol açabileceğinin belirlendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Katılımcıların çoğu tuvalette sosyal medya platformlarında gezinmek, güncel olayları takip etmek veya mesajlara ve maillere cevap vermek için telefonlarını kullandıklarını belirtmektedir” şeklinde konuştu. “Akıllı telefonlar klozetlerden 10 kat daha fazla mikrop taşıyabilir” Tuvalet klozetlerinin ve yüzeylerinin çeşitli tehlikeli mikroplarla dolu olduğunu belirten Prof. Dr. Leblebicioğlu, şu bilgileri paylaştı: “Araştırmalar göstermektedir ki, akıllı telefonlar bile klozetlerden 10 kat daha fazla mikrop taşıyabilmektedir. Dokunmatik ekranlar da mikropların yayılmasında önemli rol oynayan bir yüzeydir. Telefon ekranlarında mikroplar 28 gün boyunca hayatta kalabilme gücüne sahiptir. Dokunmatik ekranlar, bulaşıcı hastalıklar taşıyabilen 'dijital çağın sivrisineği' olarak tanımlanmaktadır. Tuvalette telefon kullanmak, telefonun bu mikroplarla enfekte olma riskini iki katına çıkarmaktadır. Özellikle kirli yüzeylere temas ettiğinizde veya yaklaştırdığınızda mikroplar cihazınıza bulaşır.” Tuvaletlerde sık bulunan mikroplar Tuvaletlerde en sık saptanan mikroplardan birisinin staphylococcus aureus mikrobu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Bunun yanı sıra e. coli, enterococcus, salmonella, shigella ve campylobacter gibi patojenlere de maruz kalınır. Bu enfeksiyonlar arasında besin zehirlenmesi, soğuk algınlığı, grip, ishal, idrar yolu enfeksiyonu ve cilt enfeksiyonları sayılabilir” dedi. “Tuvalete telefonunuzu götürmeyin” Tuvalette telefon kullanımının risklerini azaltmak için alınabilecek önlemlerden bahseden Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Öncelikle tuvalete telefonunuzu götürmekten kaçının. Telefonunuzu tuvalette kullanmanız gerekiyorsa, sesli arama veya kulaklık gibi eller serbest seçeneklerini tercih edin. Tuvaletten çıktıktan sonra telefonunuzu silin ve ellerinizi en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkayın. Ardından ellerinizi temiz bir havlu veya tek kullanımlık kâğıt havluyla kurulayın. Bu basit adımlar, tuvalette telefon kullanımının risklerini önemli ölçüde azaltabilir ve sağlığınızı koruyabilir. Telefonu düzenli temizlemek de önemlidir. Telefonu temizlerken en az yüzde 70 alkol içeren alkollü mendil veya spreyler kullanmalısınız. Doğrudan telefonun üzerine sprey yapmaktan kaçının ve temizlik işlemi bittikten sonra ellerinizi iyice yıkayın” ifadelerinde bulundu. Kaynak:İHA

Eris varyantı yayılacak mı? Haber

Eris varyantı yayılacak mı?

Tüm dünyada paniğe neden olan Eris varyantıyla ilgili konuşan Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Sönmez, “Son günlerde Eris çok konuşuluyor, 50’ye yakın ülkede Eris varyantlarının hızla yayıldığını görüyoruz. Hakikaten çok hızla yayılan bir virüs, vaka sayısı fazla, çoğu ayakta atlatıyor, yatan hasta sayısı yok denecek kadar az. MRNA aşıları Omicron’a etkiliydi, bunlarda çok etkili olduğu düşünülmüyor. Kış aylarında Eris’in yayılımının artacağını düşünüyorum. Tamamen kapanma ya da kısıtlama geleceğini düşünmüyorum” dedi. Çin’de 2019 yılında ortaya çıkmasının ardından dünyayı etkisi altına alan korona virüs alt varyantlarıyla varlığını sürdürürken, son günlerde görülen Eris varyantı endişeye neden oldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yaptığı açıklamada, "Eris varyantının virülansı yani hasta etme gücü daha düşük fakat bulaşıcılığı daha fazla. Bu dönemde hasta sayısının arttığını söyleyebiliriz. Fakat hastaneye yatış oranları oldukça düşük. Paniğe gerek yok” derken, uzmanlar da Eris varyantına ilişkin bilgi verdi. Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Sönmez, Eris sebebiyle herhangi bir kısıtlama beklemediğini ifade ederek, vakalardaki gidişata ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Emine Sönmez, “Son günlerde Eris çok konuşuluyor. Eris ile birlikte Covid tekrar gündeme geldi. Varyantlar, mutasyonlar devam etti, en son Omicron varyantıyla salgın pik yapmıştı. Bu Eris de Omicron’un bir alt varyantı, çok hafif seyirli klinik vakalara neden oluyor. İlk Endonezya’da şubat ayında bir vaka bildirildi. Sonra temmuz ve ağustos ayında Dünya Sağlık Örgütü dikkat çeken varyant diye bildirimde bulundu. ABD, İngiltere, Japonya, 50’ye yakın ülkede şu anda Eris varyantının hızla yayıldığını görüyoruz. Hakikaten çok hızla yayılan bir virüs Eris varyantı fakat çok hafif seyirli. Vaka sayısı fazla, hafif solunum yolu enfeksiyonu, grip nezle gibi seyrediyor, yatan hasta sayısı yok denecek kadar az. Hem sağlıkçıların hem de hasta olan kişilerin başkalarına bulaştırmamak, hastalığın ağır seyrini engellemek adına dikkat etmesi lazım” dedi. “Yayılımının artacağını düşünüyorum” Eris varyantını diğer varyantlardan ayıran bir belirti olup olmadığına yönelik soruya yanıt veren Prof. Dr. Emine Sönmez, “Belirtilere bakarak varyantları ayırt edemeyiz. Boğaz ağrısı, ateş, boğazda batma hissi, kas, eklem ağrıları, bazı vakalarda ishal, bazı vakalarda koku, tat almada bozukluk var ama çok hafif seyirli. 1 hafta 10 gün değil de 3-4 gün içinde hasta ayakta atlatıyor, altta yatan hastalığı yoksa çabucak iyileşiyor. Bütün solunum yolu enfeksiyonları genellikle kış aylarında artar. Çünkü kapalı mekanlarda daha kalabalık insanlar var. Kış aylarında Eris varyantının yayılımının artacağını düşünüyorum. Grip, diğer solunum yolları enfeksiyonları gibi hepsi de birlikte solunum yolu enfeksiyonlarında artış düşünüyorum. Eğer yaşlı hastalar, 65 yaş üstü, kronik hastalığı olanlar varsa kanser tedavisi görüyor, bağışıklığı bastıracak ilaçlar alıyor ise mesela onlarda ağır seyredebilir. Onun için dikkat etmemiz lazım. Çocuklarda da aynı şekilde hafif seyrediyor. Çocuklar için kişisel hijyene; el yıkaması, tuvalet temizlikleri, sınıfların havalandırılması, okullarda bu önlemlerin alınması gerekir. Kapalı mekanlar için erişkin ve kronik hastalığı olanlar için maskeyi öneririm. Yeni varyantların ikisi de hızla yayılıyor, yayılmaları çok hızlı ama ağır hastalık tablosu yapmıyor” şeklinde konuştu. “Aşıların yeni suşlarda (alt tür) çok etkili olduğu düşünülmüyor” Aşıların yeni varyantlara karşı etkisi üzerine konuşan Prof. Dr. Sönmez, “Şu ana kadar yapılan aşılar, MRNA aşıları Omicron’a etkiliydi, bu Omicron’un alt suşu (alt tür), aşıların bu alt suşlarda, yeni suşlarda çok etkili olduğu düşünülmüyor. Yeni suşlar için yeni aşılar geliştiriliyor şu anda. Grip aşısını her sonbaharda öneriyoruz. Belki korona virüs için de kronik hastalığı olanlara, risk gruplarına önerebileceğiz diye düşünüyorum. Tamamen kapanma ya da kısıtlama geleceğini düşünmüyorum. Vakalar hafif. Kişiler kendi önlemlerini alsa belki bu yayılmayı da azaltacaklar. Benim önerim; kapalı mekanlarda, soğukta, metro, uçak, metrobüs, otobüsleri düşünün, kalabalık alanlarda maskeyi öneririm. Onun dışında kısıtlamalar gelmez ama mutlaka el hijyeni, hapşırık, öksürürken mendil veya kol içine öksürmek gerekir. Viral enfeksiyonlar hep olacak, değişik virüslerle de enfeksiyonlar olacak. Solunum yolu enfeksiyonlarından kaçamayız, her virüse de aşı geliştirmek zor. Biz immün sistemimizi güçlü tutmak zorundayız. Dengeli beslenme çok önemli, protein tüketmek lazım, D ve C vitamini takviyeleri olabilir. Düzenli uyku, gece uykusu önemli. Spor, stresi yönetebilmek de önemli. Hastalar için de eğer solunum yolu belirtileri varsa, boğazı ağrıyor, hapşırıyor, öksürüyorsa mümkünse evde kalmalı. Diğer insanları korumak adına evde kalıp birkaç gün dinlenmeli. Hastalığı hafif bir şekilde evde atlatıp, sonra toplum içine karışmalı” ifadelerini kullandı. Kaynak: İHA

3.5 milyon çocuk temiz olmayan sudan ölüyor Haber

3.5 milyon çocuk temiz olmayan sudan ölüyor

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, 15 Ekim’in 5 kıtada 70'den fazla ülkede ‘Küresel El Yıkama Günü’ olarak kutlandığını hatırlatarak, UNICEF tarafından ilk kez 2008’de ilan edilen ‘Küresel El Yıkama Günü’nün, ellerin su ve sabunla yıkanmasının önemini, sağlık alanındaki en etkili ve ucuz müdahale olarak vurgulamayı amaçladığını anlattı. Çocuk ölümlerinin ikinci nedeni ishal… UNICEF uzmanlarının, sadece el yıkamakla her yıl bir milyon çocuğun hayatının kurtulabileceğini bildirdiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, şöyle devam etti: “Tüm dünyada temiz olmayan su ve gıda kaynakları ile yetersiz hijyen şartları özellikle çocuklar arasındaki ölümlerin en önemli nedenlerinden biri. İshal ve zatürre gibi hastalıkların her yıl dünyada yaklaşık 3.5 milyon çocuk ölümüne neden olduğu ve bunların yarısından fazlasının 5 yaşından küçük olduğu tahmin ediliyor.” Çocuklar arasında görülen ölümlerin en yaygın ikinci nedeninin ishal olduğunu da vurgulayan Dr. Dilek Leyla Mamçu, “5 yaşından küçük toplam çocuk ölümlerinin yüzde 18’i ishale bağlıdır. Uygun teknik ile el yıkamak ishal vakalarını yüzde 50 oranında azaltabiliyor.” dedi. El yıkamanın önemi Yüzyıllar boyunca su ve sabunla el yıkamanın kişisel hijyenin bir ölçüsü olarak kabul edildiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, el yıkamanın önemini şöyle anlattı: “Gün içinde değişik aktivitelerle eller kirlenir ve hastalık kaynağı olan mikroorganizmalar ellere yerleşir. Gözle görünmeyen bu mikroorganizmalar ağız, burun, deri gibi yollarla vücuda girer ve enfeksiyon yaratır. Başta grip, soğuk algınlığı, zatürre gibi solunum yolu virüsleri yanında ishal, hepatit A gibi birçok bulaşıcı hastalık bakterisi de doğru yıkanmayan eller aracılığı ile bulaşır.” Sıvı sabun tercih edilmeli ve takılar çıkartılmalı  Dr. Dilek Leyla Mamçu, el yıkamanın önemli kriterlerini de şöyle sıraladı: - Su ve sabun kullanılarak yapılmalı, sadece su kullanılması yeterli değil.  - El yıkamada çok sıcak ve çok soğuk su ellerde tahrişe neden olur, mikroorganizmaların girişine zemin hazırlar. - Eller yıkanırken tüm takılar çıkartılmalı. - Katı sabunda mikroorganizma üreyebildiği için sıvı sabun kullanılmalı. - Kısmen boş sabun dağıtıcısına sabun eklenmemeli. Sıvı sabun yeniden doldurulacaksa tamamen boşaltılıp yıkanmalı, dezenfekte edildikten sonra yeniden sabun eklenmeli. - Çok kullanımlık havlular uygun değil. - Etkili el yıkama 30 saniye ile 1 dakikalık sürede gerçekleşir. Eller çok kirli ise 3-5 dakika sürebilir. Gözle görülür kir için antiseptik kullanılmamalı Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, doğru el yıkamanın nasıl olması gerektiğini şu şekilde anlattı: “Eller su ile ıslatılır, 3 – 5 ml sıvı sabun alınır, sıvı sabun ile eller el bilekleri, avuç içleri, baş parmaklar ve parmak araları en az 30 saniye ovalanır. Avuç içi, parmak araları, parmak uçları özellikle tırnak dipleri ve baş parmaklarda temizlenecek şekilde iyice yıkanmalıdır. Eller yıkanırken yavaş yavaş 15 - 20’ye kadar sayılmalıdır. Eller durulandıktan sonra tek kullanımlık havlu ile kurulanmalı, musluk kullanılan havlu ile kapatılıp havlu çöpe atılmalıdır.” Su ve sabuna ulaşılamayan yerlerde, iş yerlerinde, okullarda, seyahat esnasında, acil durumlarda el antiseptiği kullanılabileceğini de ifade eden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Ancak hiçbir zaman el yıkamanın yerini tutmaz. Ellerde gözle görünür kir varsa kullanılmaz.” dedi. Eller ne zaman yıkanmalı? Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, ellerin ne zaman yıkanması gerektiği konusunda da şu bilgileri verdi: - Eller kirli hissedildiği zaman, - Yemek hazırlamadan ve yemeden önce, yedikten sonra, - İşe başlamadan önce, - Tuvaleti kullandıktan sonra, - Çöplere dokunduktan sonra, - Para alışverişinden sonra, - Hasta insanlara dokunmadan önce ve sonra, - Burnumuzu temizledikten sonra, - Herhangi bir kesik ve yaraya dokunduktan sonra, - Hapşırdıktan, öksürdükten, burun, kulak karıştırdıktan sonra el yıkamalıyız. Kaynak: Bülten

Bu mevsimlerde solunum yolu enfeksiyonları artıyor Haber

Bu mevsimlerde solunum yolu enfeksiyonları artıyor

Üst solunum yolları enfeksiyonları doktora başvurunun en sık sebeplerinden birisi. Mevsim geçişlerinde yaşanan ısı değişimleri birçok hastalık gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin oluşturuyor. Zayıflayan bağışıklık sistemiyle birlikte vücut direncinin düşmesi, bu dönemlerde üst solunum yolu enfeksiyonlarında artış yaşanmasına neden oluyor. Medicana Bursa Hastanesi Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, çok sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı şu uyarılarda bulundu. "Üst solunum yolu enfeksiyonları, dünyada en çok görülen ve en fazla iş gücü kaybına neden olan hastalıklardır. Üst solunum yolu enfeksiyonuna en sık neden olan faktörler virüslerdir, virüslerin zayıf düşürdüğü bireylerde diğer bakteriyel enfeksiyonlar da görülebilir. En çok bilinen üst solunum yolu enfeksiyonları nezle ve grip olmakla birlikte bu hastalıklar sinüzit, tonsillit (bademcik iltihabı), orta kulak iltihabı ve larenjite neden olabilir. Alerjik bünyeye sahip olma, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar nedeniyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörler de üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artırır. Bu hastalıklar mevsim geçişlerinde ve kalabalık ortamlarda sık görülürler. Damlacık enfeksiyonu biçiminde ortaya çıkarlar, yani yakın mesafeden konuşma, öpme, öksürme sonucunda bulaşırlar. Bulunulan ortamda havalandırmanın yetersiz olması da bulaşmalarını kolaylaştırır. Virüs bulaşı olan yüzeylere temas sonrası ellerin yıkanmaması ile de bulaş meydana gelir. Gereksiz antibiyotik kullanımını önlemek amacıyla üst solunum yolu enfeksiyonlarının tanısında viral/bakteriyel hastalık farklarının bulunması gerekir." Op. Dr. İdil Öztürk, erişkinlerde sık olarak görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarını da şöyle sıraladı: Nezle (akut nazofarenjit) Nezle birden çok virüsün yol açtığı, kişiden kişiye bulaşan, üst solunum yollarını tutan hafif seyirli bir hastalıktır. Üşütme, soğuk algınlığı olarak da bilinir. Soğuk mevsimlerde daha sıktır. Sigara içenlerde daha sık görülmez fakat ağır seyreder. Bir insan, ömrü boyunca yaklaşık olarak 300 defa nezle olur. Beş yaşın altındaki çocuklar yılda ortalama 8-10 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir. Klinik bulgular genellikle hafiftir. Hafif ateş, burun akıntısı, hapşurma bazen öksürük, en sık rastlanan belirtilerdir. Özel bir tedavisi yoktur. Komplikasyon gelişmezse hastalık kendini sınırlar ve ortalama bir hafta sürer. Antibiyotik kullanımı gereksizdir. Burunu açmak için okyanus suyu içeren spreyler, bazen ateş düşürücü-ağrı kesiciler, destekleyici tedavi olarak uygulanır. Hastayı izleyen doktor ikincil bakteri enfeksiyonu eklendiğini görürse antibiyotik başlayabilir. İnfluenza (grip) enfeksiyonu İnfluenza virüslerinin yol açtığı üst solunum yolu enfeksiyonudur. Virüsün 3 tipi vardır. Tip A insanlar, domuzlar ve kümes hayvanlarında, Tip B sadece insanlarda hastalık yapar. Tip C ise insanlarda çok hafif belirtilere yol açar. Sıklıkla ani başlayan yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ve kas ağrıları, bitkinlik, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile kendini gösterir. Ateş genellikle 5 gün ya da 1 hafta sürer. Tanıda grip benzeri hastalık bulguları olan ve bu şikâyetlerden herhangi biri ile başvuran olgulardan boğaz, burun ya da geniz sürüntüsü alınarak yapılan hızlı tarama testleri kullanılabilir. Tedavide dinlenme çok önemlidir. Ateş düşürücüler, bol sıvı tüketimi ve iyi beslenme önemlidir. Viral bir hastalık olduğu için antibiyotik verilmez ancak orta kulak iltihabı, sinüzit, zatürre gibi ikincil enfeksiyon, komplikasyon olarak eklenmiş ise antibiyotik kullanılır. Tedavi için bazı antiviral ilaçlar kullanılabilir ancak etki için tedaviye hızlı başlanması gerekir ve hastalığın seyrini ancak 1-2 gün kısaltır. Bu yüzden ilaç kullanımı daha ciddi enfeksiyonlar açısından risk taşıyan çocuklar veya hastaneye yatırılması gereken vakalar için önerilmektedir. Grip, bazı insanlar için daha tehlikelidir. Bebekler ve küçük çocuklar, 65 yaş ve üzerinde olanlar, gebeler, bazı hastalıklara sahip kişiler ve bağışıklık sistemi zayıflamış olanlar en yüksek risk altındadır. Gripten korunmanın en etkin yolu, grip aşısıdır. Dünya Sağlık Örgütü 6 aydan büyük tüm çocuklar ve erişkinlere her yıl aşı uygulanmasını önermektedir. İki tip aşı mevcuttur. İlki 6 aylıktan büyük herkese uygulanabilen inaktif (ölü virüs içeren) aşıdır. İkincisi burun spreyi olarak uygulanan canlı zayıflatılmış grip aşısıdır, bu aşı 5-49 yaş arası sağlıklı, ek kronik hastalığı bulunmayan bireylere uygulanmak üzere onay almıştır. 6 ay- 9 yaş arası küçük çocuklarda yüksek düzeyde yeterli cevap oluşması için, inaktif aşının bir ay ara ile iki doz yapılması önerilmektedir. Çocuklarda ve yüksek risk grubunda özelikle aşı uygulanması önerilmektedir. Akut farenjit -tonsilit Yutak ve bademciklerin ani başlayan enfeksiyonudur. Virüs veya bakteriyel kaynaklı olabileceği için etkene göre tedavi metodu değişiklik gösterir. Belirtileri yüksek ateş, boğaz ağrısı-yutkunma zorluğu, halsizlik-kırgınlık, baş-eklem-kas ağrıları, öksürük ve bazen de boyunda lenf bezlerinin şişmesidir. Bronşit ve zatürre önemli komplikasyonlardandır.Bakteriyel sebeplerle oluşan farenjitte hastalık daha ağır seyreder. Yapılan fizik muayene ve laboratuvar incelemeleri ( boğazdan alınan örnek ile hızlı antijen tarama testi) sonucu etkenin bakteri olduğu düşünülürse uygun antibiyotik tedavisi başlanmalıdır. Orta kulak iltihabı Çocuklarda orta kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Sıklıkla nezle, grip gibi enfeksiyonları takiben gelişen ikincil bakteriyel enfeksiyon şeklindedir. En sık 6-18 ay asındaki çocukları etkiler. 6 yaşından sonra hastalık sıklığında bariz azalma görülür. Çocukta huzursuzluk, sık ağlama ve kulaklarını tutma gibi belirtiler olur. Çoğunlukla bakteriyeldir ve doktor kontrolünde antibiyotik tedavisi gerekebilir. Akut sinüzit Yüz kemiklerinin içerisinde sinüs adı verilen hava boşluklarının iltihabına sinüzit adı verilir. Yine sıklıkla viral üst solunum yolu enfeksiyonlarını takiben gelişir. Vira enfeksiyonlardan sonra 7-10 günde tam iyileşme beklenirken genellikle burun doluluğu ve öksürük artışı olur. Büyük çocuklar ve erişkinlerde baş ve yüz ağrıları görülebilir. Antibiyotik tedavisi gerekebilir. Op. Dr. İdil Öztürk, söz konusu bu üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için hijyene ve el yıkamaya özen gösterilmesi, kalabalık ortamlardan uzak durulması, kalabalık ortamların (sınıf v.b.) sık sık havalandırılması, hasta kişilere mümkünse maske taktırılması ve fazla yaklaştırılmaması, yaşa uygun ve dengeli beslenilmesi, mevsime uygun giyinilmesi gerektiğini söyledi. Kaynak: İHA

'Gözyaşı damlası kullanılmalı' Haber

'Gözyaşı damlası kullanılmalı'

Medicana Bursa Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, kış aylarında göz sağlığı sorunlarına dikkat edilmesi gerektiğini açıkladı. Kış aylarında sık karşılaşılan göz problemleri konusunda bilgi veren Op. Dr. Adnan İpçioğlu, ”Hastalarımıza kış aylarında rahatsızlık veren sorunlardan biri de göz kuruluğudur. Kışın havalar yağışlı ve karlı geçmesine rağmen nem oranı düşük olduğundan hava oldukça kurudur. Ayrıca kış boyunca yanan kaloriferler, çalışan klimalar, yeterince havalandırılmayan kapalı ortamlar bu etkilerin daha da artmasına yol açar. Özellikle uzun süre bilgisayar karşısında çalışan meslek grupları kuru göz rahatsızlığı açısından risk altındadırlar. Çünkü uzun süreli konsantrasyon gerektiren durumlarda insanlardaki mevcut göz kırpma sayısı azalmakta ve gözler daha çabuk kurumaktadır. Gözlerde batma, sulanma ve kızarıklık şeklinde kendini gösteren göz kuruluğunda hastalara önerilerimiz, çalışılan ortamın nemlendirilmesi, bilgisayar karşısında daha sık göz kırpma ve göz hekiminin önereceği gözyaşı damlalarının kullanılması şeklindedir" dedi. Bir diğer problemin de gözde sulanma, kızarıklık, çapaklanma ile başlayan konjonktivitler olarak adlandırılan sorun olduğunu ifade eden İpçioğlu, "Kış aylarında virüslere bağlı hastalıkların artmasına paralel olarak özellikle gribal enfeksiyonların artış gösterdiği dönemlerde viralkonjonktivitin görülme sıklığı artmaktadır. Toplu yaşam alanları bu açıdan risk altındadır. Hastalık gözde kızarıklık, sulanma, çapaklanma ve ışığa karşı hassasiyet artışı şeklinde şikayetlere neden olur. Genellikle tek gözde başlayıp daha sonra diğer gözde de şikayetler ortaya çıkar. Gözün kornea dediğimiz saydam tabakasını tutarak görme azalması yapabileceğinden en kısa zamanda bir göz hekimine başvurmak gerekir. Hastalıktan korunmak için özellikle gözlerin çok ovulup kaşınmamasına, başkasına ait havlu, makyaj malzemesi ve benzeri şahsi eşyaların kullanılmamasına, bu tür hastalık belirtileri olan kişilerle yakın temastan kaçınılmasına ve el hijyenine dikkat edilmesi gerekir" diye konuştu. Ultraviyole ışınlarının da göz açısından riskleri olduğunu belirten Op. Dr. Adnan İpçioğlu, "Kış aylarında sıcaklığın az olması, ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinin de daha az olduğu anlamına gelmiyor. Kışın karların oluşturduğu parlama ve yansımalar bu etkileri daha da arttırmaktadır. Bu nedenle dışarıda uzun süre vakit harcama eğiliminde olan çocuklar, açık havada çalışan işçiler ve kar sporu yapanlar risk altındadır. Yaşa bağlı katarakt, yaşa bağlı makula dejeneresansı, pterjium, ve göz çevresi cilt kanserleri güneş ışığına bağlı göz hastalıklarından bazılarıdır” diyerek uyardı. Kaynak:İHA

Eris varyantı ölüm riskini artırıyor mu? Haber

Eris varyantı ölüm riskini artırıyor mu?

Son haftalarda görülen korona virüs enfeksiyonlarının yaklaşık 4’te 1’inden sorumlu olan ‘eris’ varyantının yaygınlığı en fazla artan varyant olduğunu söyleyen Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Şu ana kadar yapılan araştırmalar, eris varyantının Covid hastalığının şiddetini veya ölüm riskini artırmadığını göstermektedir” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Kliniği’nden Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, eris varyantı hakkında bilgilendirmede bulundu. Covid-19 RNA virüsünün (SARS-CoV-2) sürekli olarak mutasyona uğradığını ve zaman içinde yeni varyantların ortaya çıktığının bilindiğini dile getiren Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, ilk ortaya çıktıktan sonra korona virüs birçok mutasyona uğradığını, çoğu mutasyon önemsiz olsa da alfa, beta, delta ve omicron gibi bazı varyantların endişeye yol açan varyantlar arasında olduğunu belirtti. “Avrupa, Asya ve ABD’de hastaneye yatış sıklığında artış görüldü” Erisin (EG.5) omicronun bir alt türü olduğunu ve şu anda yaygınlığı en fazla artan varyant olduğunu işaret eden Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, şu bilgileri paylaştı: “EG.5 (Eris), XBB.1.5'e (kraken) benzemekle birlikte, yeni alt varyant virüsün aşı tarafından hedeflenen kısmı olan spike proteininde bir mutasyon taşımaktadır. Bu varyant, ilk olarak Güney Afrika'da tespit edilmiş ve yayılarak, 50’den fazla ülkede saptanmıştır. Son haftalarda görülen korona virüs enfeksiyonlarının yaklaşık 4’te 1’inden sorumludur. Avrupa, Asya ve ABD’de Covid-19 nedeniyle hastaneye yatış sıklığında artış görülmektedir. Bununla birlikte, hastaneye yatış oranı pandemi dönemine göre daha düşüktür. Bu düşüklükte yaygın aşılama ve geçirilmiş enfeksiyonlar sonrası oluşan bağışıklık etkili olabilir. Ayrıca test yapma sıklığının düşük olması nedeniyle gerçek vaka sayısını belirlemek mümkün değildir” şeklinde konuştu. “Tat veya koku kaybı görülebilir” Eris varyantının belirtilerinin diğer varyantlara benzer şekilde genellikle üst solunum yolu semptomlarına neden olduğunu işaret eden Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Ateş, öksürük, boğaz ağrısı, nefes darlığı veya solunum güçlüğü, kas ağrıları veya kas güçsüzlüğü, baş ağrısı, yorgunluk, burun akıntısı veya tıkanıklığı, tat veya koku kaybı ve ishal görülebilir. Belirtiler kişiden kişiye göre de farklılık gösterebilir. Varyantın şu ana kadar daha şiddetli hastalığa yol açtığına dair bir kanıt yoktur” dedi. “Eris varyantı PCR testleri ile tespit edilebiliyor” En az iki doz Covid-19 aşısı olmanın, hiç aşı olmamaya kıyasla EG.5'e karşı daha hızlı ve daha güçlü bir bağışıklık etkisi oluşturduğu tahmin edildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Leblebicioğlu, şu bilgileri paylaştı: “Aşılar özellikle Covid-19'un ciddi semptomlarına karşı koruma sağlamaktadır. Ancak aşıların EG.5'e karşı ne kadar etkili olduğu henüz tam olarak bilinmemektedir. ABD’deki FDA tarafından onaylanan güncellenmiş aşı XBB.1.5 varyantına etkilidir. Aşının EG.5’e karşı etkili olması beklenmektedir.” “Araştırmalar ölüm riskini artırmadığını gösteriyor” Yeniden kapanma olup olmayacağı konusunda tahminlerini de dile getiren Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Şu ana kadar yapılan araştırmalar, eris varyantının hastalığın şiddetini veya ölüm riskini artırmadığını göstermektedir. Bu nedenle, eris ve diğer yeni varyantlara karşı sıkı kapanma önlemleri alınmasına gerek olmayabileceği düşünülmektedir. Ancak bu, salgının sona erdiği anlamına gelmemektedir. Özellikle risk grubundaki bireylerin (yaşlılar, kronik hastalar, hamileler, bağışıklık sistemi zayıf olanlar) kişisel önlemleri almaları (maske-mesafe-el yıkama) ve aşılarını tamamlamaları hayati önem taşımaktadır. Ayrıca, sonbahar ve kış aylarında solunum yolu enfeksiyonları (Covid-19, influenza ve solunum sinsityal virüsü (RSV) sıklığı artmaktadır. Maske, mesafe ve el yıkama bu enfeksiyonların önlenmesinde etkilidir.” Kaynak: İHA

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar tehlike arz ediyor! Haber

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar tehlike arz ediyor!

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, cinsel yolla bulaşabilecek hastalıklara dikkat çekti ve bu hastalıklardan korunmak için alınabilecek önlemleri sıraladı. Cinsel ilişki sırasında bulaşan mikroplarla, kadın ve erkeklerde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen durumlara Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (zührevi hastalıklar) denildiğini belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Kişiye hastalık bulaşmış olsa da belirtileri hemen ortaya çıkmayabilir.” dedi. Hastalık etkeni taşıyan kişinin mikroplarının cinsel ilişki sırasında, vücut salgıları yoluyla eşine bulaştığını ifade eden Mamçu, “Bulaşma, hazne (vajina), makat ya da ağızla yapılan cinsel ilişkiyle olur. Arada erkek ya da kadın prezervatifi, vücuda salgı temasını engelleyen şeffaf film gibi koruyucular olmaksızın cinsel ilişkide bulunmak enfeksiyonların bulaşması açısından yüksek risk taşır. Sağlıklı deri bir dereceye kadar koruyucudur. Damak, dil, dudaklar ve cinsel organlarda yara veya zedelenme olduğunda hastalık riski artar. Hepatit B, Herpes ve HPV gibi bazı enfeksiyonlar kılıf kullanılsa bile terli cildin teması yoluyla da bulaşabilirler.” uyarısında bulundu. HIV, Hepatit B ve Hepatit C virüslerinin kan yoluyla da bulaşabildiğine dikkat çeken Mamçu, “Bu kişilerden yapılan kan nakliyle olduğu gibi, kan alma ve tedavilerinde kullanılan cerrahi alet veya iğnelerin sterilize edilmeden başkasında tekrar kullanılması bulaşmaya neden olur. Aynı şekilde HIV etkeni taşıyan birisinde kullanıldıktan sonra sterilize edilmemiş, kesici alet ve iğnelerle dövme yapılması, kulak delinmesi ve manikür pedikür yapılması da bulaşmaya neden olabilir. Virüs taşıyan birinin kullandığı iğneyle uyuşturucu madde kullanımı da madde bağımlılarını yüksek risk grubuna sokar.” açıklamasını yaptı.  Bu hastalıklardan herhangi birinin mikrobunu alan kadınların gebelik, doğum veya emzirme sırasında bu mikropları bebeklerine geçirebileceklerinin altını çizen Mamçu, bu durumda bebeklerin sağlığının olumsuz etkilenebileceğini vurguladı.  BAŞKASININ EŞYASINI KULLANMAYIN Başkasının bardağını veya çatal kaşığını kullanmakla cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanılamayacağını belirten Mamçu, “Başkasının nefes ve öksürüğünden, el sıkışmaktan ve öpmekten de bu tür enfeksiyonlar bulaşmaz. Böcek, sivrisinek ısırması, tuvaletler (klozete oturmak), yüzme havuzları veya hamamlar, sanıldığının aksine, bulaşmaya neden olmaz.” diye konuştu. KOLAY TANIMLANAMAYABİLİR Bu gruptaki hastalıkların kolay tanınan belirtileri olmadığına dikkat çeken Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hiçbir belirtileri olmayabileceği gibi, her etkene özgü farklı belirtiler olabilir. Genel olarak görülen belirtiler arasında; idrar yaparken yanma, acıma, sık sık idrara gitme, peniste, vajinada, makatta veya ağızda ağrısız ya da ağrılı yaralar, siğiller ve içi su dolu ağrılı kabarcıklar, penis, hazne veya makattan gelen su gibi, beyaz, sarımtırak veya yeşil olabilir ve kokusu her zamankinden farklı akıntılar, kasıklarda, makatta veya haznede kaşıntı, kasıklarda bezeler, karnın alt bölümünde tek ya da çift taraflı ağrı, cinsel ilişki sırasında ağrı ve ilişki sonrasında kanama, deride el ve ayak tabanında döküntüler sıralanabilir.” dedi. O KADAR AZDIR Kİ FARK EDİLEMEYEBİLİR Bu belirtilerden herhangi biri olduğunda cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olup olmadığını anlamak için doktora gitmek gerektiğini vurgulayan Mamçu, “Özellikle deride, ağız içinde, cinsel organların iç ve dış yüzeylerinde görülen belirtiler başka bir cinsel yolla bulaşan enfeksiyonu almayı kolaylaştırır. Belirtilerin görülmesi haftalar, aylar veya yıllar sürebilir. Bazen hiç belirti olmaz ya da o kadar azdır ki fark edilmeyebilir. Özellikle kadınlarda belirtiler daha zor fark edilir. Bu nedenle bir hastalık olduğu belirlenmediğinden tedavi de edilmez. Böylece hastalık farkında olmadan başkalarına bulaştırılabilir.” şeklinde konuştu. HASTALIK BULAŞABİLİR Bu hastalıkların genellikle kendiliğinden iyileşmeyeceğinin altını çizen Mamçu, “Tedavi her zaman gereklidir. Belirti olduğunda ya da korunmasız ilişki olduğunda, bulgu olmasa bile gecikmeden doktora başvurulmalıdır. Başvuru için hiç bir zaman geç değildir. ilk belirtiler geçse bile başvuru yapılmalıdır. Kendiliğinizden, ya da doktora danışmadan özellikle antibiyotik kullanmayın. Doktora kendinizde böyle bir hastalıktan kuşkulandığınızı söyleyin.” uyarısını yaptı. EŞLERİNİZE BİLGİ VERİN Teşhis için laboratuvar incelemeleri gerektiğini dile getiren Mamçu, “Bazen bütün tetkiklerin sonuçlanması zaman alabilir. Verilen tedaviyi, şikayetleriniz geçse bile tam uygulayın. Tedavi süresince cinsel ilişkide bulunmayın ya da ilişki olduğunda siz veya eşiniz kılıf kullanın. Eşinizi veya ilişkide bulunduğunuz kişiyi uyarın. Hastalığın size bulaştığı andan sonra ve tedavi süresince cinsel ilişkide bulunduğunuz kişilere hastalık etkeni bulaştırabilirsiniz. Bu nedenle kontrol ve tedavi olmaları için geçmişte cinsel ilişkide bulunduğunuz eşlerinize bilgi vermelisiniz.” dedi. Cinselliğin güven içinde yaşanması gerektiğini belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Geçmiş dönemde de olsa, sizin ya da eşinizin başkalarıyla cinsel ilişkisi olması, her zaman risklidir.” dedi. KENDİNİZİ GÜVENCEYE ALIN Prezervatifle korunulmamış ilişkilerden kaçınılmasını öneren Mamçu sözlerini şöyle tamamladı: “Kaçınamadığınız ilişkiler olduğunda tanı ve tedavi için gecikmeden tıbbi yardım alın. Kimsenin bir hastalık etkeni bulundurup bulundurmadığı anlaşılamadığından, insanları konumlarına göre değerlendirerek yanılmayın. Kılıf en etkili korunma yoludur. Başka şekilde gebelikten korunuyorsanız bile kılıf da kullanarak eşinizi ve kendinizi hastalıklara karşı güvenceye alabilirsiniz. Eşinizde bir bulaşma varsa tedavi bitene dek ilişiye girmeyin.” Kaynak:HABER MERKEZİ

Eris: "İzlenmesi gereken varyant" Haber

Eris: "İzlenmesi gereken varyant"

Medicane Bursa Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Reşit Mıstık, "EG.5 diğer adıyla Eris dünya çapında dolaşan Covid-19’un Omicron varyantının bir alt türü olup virüsün mutasyona uğramış bir versiyonu olarak bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre Eris Haziran 2023 sonunda Covid-19 olgularının yüzde 7,6'sını oluştururken Temmuz 2023' te bu oran yüzde 17.4'e yükselmiş ve bunun üzerine DSÖ, Eris’i “gözlem altındaki varyant” statüsünden “izlenmesi gereken varyant" statüsüne yükseltmiştir. İlk olarak Uzakdoğu da daha sonra Avrupa ve Kuzey Amerika’da yaygınlığı artmış ancak Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasına göre Türkiye'de henüz Eris varyantı tesbit edilememiştir. En hızlı yayıldığı ülke İngiltere olduğu bildirilmiş ve bu ayın ortalarında komşumuz Yunanistan’dan da bildirilmiştir" dedi. Yeni varyantlar oluşacak Eris 51 ülkede gösterilmiş ve yaygınlığı gittikçe artmakta olan bir virüs olduğunu ifade eden Mıstık, "Ancak halk sağlığı açısından diğer dolaşan mevcut Covid-19 varyantlarına benzerliği sebebiyle riski “küresel düzeyde düşük” olduğu görülmüştür. Klinik olarak Covid-19 semptomları arasında ateş, öksürük, halsizlik-yorgunluk, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, baş ve kas ağrıları yer almakta grip, soğuk algınlığı veya zatürre tarzında da hissedilebilir. DSÖ’ne göre bu varyantın artış gösterdiği bazı ülkelerde hastaneye yatışlarda artış görülmüş ancak daha şiddetli bir hastalık yaptığı ile ilgili kanıt olmadığı bildirilmiştir. Son olarak, birçok RNA virüsü gibi SARS-CoV-2 çoğaldığı ve Covid-19 dolaşımda kaldığı sürece, daha önce tespit edilen veya son olarak görülen Eris (EG.5) gibi yeni varyantların oluşacağı bilimsel bir gerçektir" diye konuştu. Kaynak: İHA

Yaz aylarında güneş yanıklarına dikkat! Haber

Yaz aylarında güneş yanıklarına dikkat!

Son günlerde yaşanan aşırı sıcakların da etkisi ile özellikle açık havada, havuz veya denizde serinlemek isterken güneş yanığına maruz kalanlar nedeniyle sağlık kuruluşlarında gözle görülür bir artış yaşandığını söyleyen Medline Adana Hastanesi Acil Servis Sorumlusu Dr. Enis Elmas, bu durumun kimi zaman çok ciddi bir hal alabildiğini belirterek, korunmak için yapılması gerekenleri anlattı. Ciddi sonuçları olabiliyor Güneş yanıklarının etkisinin günlerce sürebilen ve dikkate alınması gereken önemli bir durum olduğunu belirten Elmas, “Bu tarz yanıklar, UV ışınlarının etkisiyle ciltte ikinci dereceye kadar olabilen bir yanıklardır. Güneş yanığı, hafif kızarıklık ve cilde dokununca ortaya çıkan hassasiyete bağlı hafif acı şeklinde kendini hissettirir. Diğer yandan güneş yanığı ikinci derece yanık seviyesine ulaştığında cildin üst kısmı şişerek kabarır ve su toplar. Bu durumda ciddi bir acı hissi duyulur ve ciltte birtakım deformasyonlar oluşabilir. Ayrıca su toplayan yerlerdeki ölü derinin soyulması vücudu enfeksiyonlara açık hale getirebilir. Söz konusu belirtilere baş ağrısı, ateş, bulantı, yorgunluk hissi ve görüşte bulanıklık da ekleniyorsa hastanın zaman kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurması önerilir” diye konuştu. Tedavi belirtilere göre yapılıyor Tedavide merdiven altı ürünlere veya kulaktan dolma bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini kaydeden Elmas, “Güneş yanığı tedavisinde hedef, bireyin ağrı, ciltteki şişlik ve oluşturduğu rahatsızlıkları azaltmaya yöneliktir” diyerek bu süreçte güneş ışığından kaçınılması ve iyileşme döneminde cildin güneşten mutlaka korunması gerektiğini söyledi. Açık tenliler daha dikkatli olmalı ''Güneş ışınlarının en şiddetli olduğu öğlen saatlerinde (11.00-16.00 arası) güneşe çıkmamaya özen gösterilmeli.  Dışarı çıkmak zorundaysanız gölge yerlerde olmaya gayret edin. Şemsiye ve şapka kullanın, açık renk pamuklu giysiler giyinin. Güneşten koruyan ürünleri bilerek kullanmaya çalışın. Yüz, omuz, ense ve boyun gibi güneş ışınlarından daha yoğun etkilenen bölgeleriniz için koruyucu ürünler kullanın. Satın alacağınız koruyucu ürünlerin faktörünü belirlerken cilt tipinizi göz önünde bulundurun, gerekirse uzman bir hekime danışın. Koruyucu ürünleri güneşe çıkmadan yarım saat önce cildinize uygulayın. Yeterli miktarda ve kalınlıkta sürerek cildinize eşit miktarda yedirin. Havuz veya denize girdiğinizde, havlu ile kurulandığınızda veya terlediğinizde güneş koruyucunuzu gün boyunca cildinize tekrar uygulayın.” Kaynak:İHA

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.