SON DAKİKA
Hava Durumu

#emsal

A Gazete - emsal haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, emsal haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yargıtay'dan emsal 'boşanma' kararı Haber

Yargıtay'dan emsal 'boşanma' kararı

Kocası tarafından hakarete uğrayıp tehdit edildiğini iddia eden davacı kadın ile karısının kendisinin izni olmadan ortak edinilmiş malları abisine verip elden çıkardığını iddia eden karşı davacı kocanın çekişmeli boşanmasında son kararı veren Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, "Kadın eşin ziynetlerinin bir kısmını abisine borç olarak vermesi boşanma davasında kadına kusur olarak yüklenemez" dedi. İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, Bitlis’te eşiyle geçinemeyen kadın, avukatı aracılığıyla boşanma davası açtı. Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin babasının hasta, ölüm döşeğinde olması ve vefatı nedeniyle müvekkil İstanbul'dan Bitlis'e babasını ziyarete geldiğini, bunun üzerine davalı eşin, müvekkiline sürekli tehdit, hakaret ve ağza alınmayacak küfürlü mesajlar gönderdiğini, müvekkilinin can güvenliğinden korktuğu için daha da İstanbul'a dönemediğini belirtmiş olup tüm bu nedenlerle müvekkilinin evlilik birliğini devam ettirme durum ve ihtimali kalmadığından evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etti. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacı eşini çok sevdiğini, eşinden kesinlikle ayrılmak istemediğini, müvekkilinin yuvasının yıkılmaması ve çocukların birbirinden ayrı yaşayan anne veya babanın yanında büyümemesi için elinden gelen bütün çabayı ve fedakârlığı gösterdiğini, müvekkilinin eşine sadakatle bağlı olduğunu, çocuklarının ve eşinin mutluluğu müvekkili için her şeyden daha önemli olduğunu, tüm bu nedenlerle haksız ve hukuka aykırı olarak ikame edilen davanın reddine karar verilmesini talep etti. İlk Derece Mahkemesi boşanma davasını reddetti İlk Derece Mahkemesi, davalı erkeğin, kadının babasının cenazesinde sorun çıkartarak hakaret ve tehdit eylemlerini gerçekleştirdiği, davacı kadının da evlilik birliğinin yükümlülüklerine aykırı davranarak taraflarca kazanılmış menkul mal ve paranın ortak karar alınmaksızın elden çıkartılmasında daha ağır kusur olarak değerlendirerek kadının davasının reddine karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi, İlk Derece Mahkemesinin kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğu gerekçesiyle davacı kadın vekilinin istinaf taleplerinin esastan reddine karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili temyiz isteminde bulundu. "Kadın eşin ziynetlerinin bir kısmını abisine borç olarak vermesi kadına kusur olarak yüklenemez" Temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, emsal bir karara imza attı. Kararda şu ifadeler yer aldı: "Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı erkeğin evliliğin fiilen devam ettiği sürece eşine hakaret ettiği, sinkaflı küfürler kullandığı, kadının ziynetlerinin bir kısmını borç olarak abisine vermesinin kadına kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Geçimsizlikte davalı erkek tamamen kusurlu olup olayların akışı karşısında davacı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, davacı kadının davasının kabulü ile boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir." Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bu emsal kararı ile kadın eşin ziynetlerinin bir kısmını borç olarak abisine vermesinin boşanma sebebi olamayacağına karar vermiş oldu. Kaynak: İHA

Yargıtay'dan kesin karar Haber

Yargıtay'dan kesin karar

Bursa'da bir fabrikanın CNC tezgahında çalışan 3 kafadar, iddiaya göre tezgahı çalışır vaziyette bırakıp tamirhane bölümünde bir saat uyudu. Durumun yönetime bildirilmesiyle iş güvenliği kurallarını hiçe saymakla suçlanan 3 personel, tazminatsız kapı önüne konuldu. Bursa 7. İş Mahkemesi'nin kapısını çalan 3 işçi,iş yoğunluğundan yakındılar. Aynı anda birden fazla makineye baktıkları olduğunu ve bazen yemeğe giderken ve çay molalarında hatta gece işten çıkarken talimat üzerine makineyi çalışır vaziyette bıraktıklarını dile getirdiler. İşyerinde çalıştıkları sürede daha önce haklarında tutanak tutulmamış olması ve disiplin cezasına konu herhangi bir eyleminin bulunmaması dikkate alındığında; eylemin haklı fesih boyutuna ulaşmadığın i davacı tanıklarının işçilerin aynı anda birden fazla makineye baktıkları olduğunu ve bazen yemeğe giderken ve çay molalarında hatta gece işten çıkarken talimat üzerine makineyi çalışır vaziyette bıraktıklarını, davalı tanıklarının ise işçilerin iki makineye baktıklarının olduğunu beyan ettikleri, davacının davalı işyerinde çalıştığı sürede daha önce hakkında tutanak tutulmamış olması ve disiplin cezasına konu herhangi bir eyleminin bulunmaması dikkate alındığında; eylemin haklı fesih boyutuna ulaşmadığını öne sürdüler. Mahkeme; davacıların tazminat ve işe iade taleplerini reddetti. Davacı avukatlarının istinaf talepleri üzerine Bölge Adliye Mahkemesi'nin 3., 9. ve 12. Hukuk Daireleri farklı kararlar verince avukatların temyiz müracaatı üzerine devreye Yargıtay 9. Hukuk Dairesi girdi. Kararda; 4857 sayılı Kanun’un 25 inci maddesinde, işçinin isteği ile ya da işini ihmal etmesi sonucu işyerindeki işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi hâlinin, işverenin haklı fesih nedenleri arasında gösterildiği hatırlatıldı. İş güvenliği hükümlerinin, işçi sağlığı ve güvenliğini korumaya yönelik titizlikle uyulması gereken kurallar olduğu vurgulandı. İşçinin kasıtlı bir davranışı ya da görevini savsaması sonucu işin güvenliği yönünden bir tehlike meydana gelmesi durumunda, işveren açısından derhal haklı nedenle fesih hakkı ortaya çıkacağı dile getirildi. Yargıtay kararında; işçinin bu konuda uyarılması veya hatırlatmada bulunulmasına gerek olmadığı gibi, belli bir zararın oluşması da gerekmeyeceği kaydedildi. Kararda şu ifadelere yer verildi: "Gece çalışan işçinin salt uyuması, iş güvenliğini tehlikeye düşürmediği sürece ve daha önceden bu konuda işi aksattığı gerekçesiyle herhangi bir uyarı da yapılmamışsa haklı fesih nedeni olmaz. Bu durumda işçinin bu davranışı nedeniyle uyarılmadan ve bu uyuma eyleminin işyerinde ne tür olumsuzluklara yol açtığı kanıtlanmadan feshin haklı nedene dayandığı kabul edilemez. Görüldüğü üzere feshin haklı nedene dayalı olup olmadığı yapılan işin niteliğine, eylemin tek ya da birden fazla kez gerçekleşmiş olmasına, iş güvenliğinin tehlikeye düşüp düşmediğine bir diğer anlatımla somut olayın özelliğine göre belirlenmelidir. Davalı tanıklarının makinelerin çok pahalı olması nedeniyle tezgah başında durup çalışılması gerektiğini, aksi hâlde hemen durup müdahale edilemeyeceğini ve ciddi maddi zarara yol açılabileceğini, makinenin başında durulması gereken ya da iki makinede aynı anda çalışılmasının mümkün olan işlere CNC takım liderinin karar verdiğini beyan ettikleri görülmektedir. İşçilerin yeterli eğitim, bilgi ve deneyime sahip olmalarına rağmen çalışma saatleri içerisinde kontrol ve gözetimleri altında bulunan tezgahları çalışır vaziyette bırakarak kimseye haber vermeden bir saati aşkın süre ile takımhanede dinlenmeleri ya da uyumalarının iş kazalarına, makine ve malzeme hasarlarına yol açabileceği hususu, yaptıkları işin niteliği ile birlikte değerlendirildiğinde iş güvenliğini tehlikeye düşürür niteliktedir. İş sözleşmesinin feshinden önce işçinin bu konuda uyarılmasına veya işçiye bu konuda hatırlatmada bulunulmasına gerek bulunmadığı gibi belli bir zararın oluşması da gerekmez. Belirtilen sebeplerle uyuşmazlığın iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemelerince kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı yönündeki Bölge Adliye Mahkemesi 3 ve 9. Hukuk Dairelerinin kararları doğrultusunda giderilmesine karar vermek gerekmiştir." Kaynak: İHA

Boşanma davaları ile ilgili emsal karar Haber

Boşanma davaları ile ilgili emsal karar

İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, İlk Derece Mahkemesi; müşahhas olayda, kadının ortak konutu erkeğin ilk evliliğinden olan çocuklarıyla paylaştığı konusunda ihtilaf olmadığı, evlilik birliğinde bağımsız hanenin olmasının gereken bir unsur olduğu, kadın eş ile çocukların aynı ikametgahta kalma konusunda anlaşmazlık yaşadıkları, erkek eşin çocuklarının kadına yönelik kötü davranma ve tehdit eyleminin ispatlanamadığı, bu durumun erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, tarafların düğün için Bafra'ya geldiklerinde İstanbul'a dönerken erkeğin kadını yanına almadan ailesinin yanına bırakmak suretiyle eşine karşı duygusal şiddet uyguladığı, sonrasında eşinin eve dönmesi hususunda ihtar çektiği, bu nedenle 2014 yılından önce kadının kendisine yaptığını iddia ettiği davranışların affedilmiş sayılacağı, bu nedenlerle boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin kusursuz; erkek eşin ise tam kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 25 bin TL maddi tazminat ile 500 TL tedbir-yoksulluk nafakasına, kadın eşin manevi tazminat talebi ile karşı davanın reddine karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesi, erkeğin tespit edilen kusurlu davranışının (kadını ailesinin yanına bırakması) kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken reddinin isabetli bulunmadığı gerekçesiyle erkeğin tüm istinaf taleplerinin reddine, kadının ise istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile kadın eş yararına 25 bin TL manevi tazminata karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 05.04.2022 tarihli kararı ile, "Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat talep eden tarafın kusursuz veya az kusurlu olması yanında, boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olması gerekir (TMK m. 174/2). Boşanmaya sebep olan olaylar bu nitelikte değilse manevi tazminata hükmedilemez. Davalı-karşı davacı erkeğin boşanmaya neden olan kusurlu davranışları davacı-karşı davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde değildir. Öyleyse, davacı-karşı davalı kadının manevi tazminat talebinin reddi gerekir. Bu husus nazara alınmadan davacı-karşı davalı kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir" gerekçesiyle kararı bozdu. Bölge Adliye Mahkemesi kararında direndi Bölge Adliye Mahkemesi; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulundu ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşındı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu: "Erkek eşin bağımsız konut sağlamaması ve kadın eşi ailesinin yanında bırakması kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmez" Dosyanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi: "Müşahhas olaya gelince; tarafların 18.11.2010 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak çocuklarının bulunmadığı, kadın eşin erkeğin önceki evliliğinden olan çocuklarıyla birlikte ortak konutta oturdukları, erkek eşin kadını ailesinin yanına bıraktığı ve bir daha geri almadığı, kadının erkeğin kendisine kötü davrandığını ispat edemediği, erkeğin kadına eve dönmesi için ihtar çektiği, dolayısıyla kadına yönelik kusurlu davranışların affedilmiş sayılacağı, boşanmaya neden olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olduğu hususunda Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasında ihtilaf olmadığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; boşanmaya sebep olan olaylardan erkek eşin bağımsız konut sağlamaması ve kadın eşi ailesinin yanına bırakması eylemlerinin kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediğinden manevi tazminatın reddi gerekir. Hal böyle olunca kadın eş yararına manevi tazminat talebinin kabul edilmesine karar verilmesi açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değildir." Kararı değerlendiren İstanbul Barosu üyesi Avukat Fatih Karamercan şunları söyledi: "Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, erkek eşin bağımsız konut sağlamaması ve kadın eşi ailesinin yanına bırakması eylemlerinin kadın eşin kişilik haklarına saldırı teşkil etmeyeceği dolayısıyla kadın eş lehine manevî tazminat şartlarının oluşmadığı yönündeki 05 Nisan 2022 tarihli Yargıtay 2. Hukuk Dairesi kararını hukukî anlamda yerinde bulmuştur. Ancak, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, erkek eşin, kadın eşin geçici süreli geldiği babaevine eşyalarını toplayarak kargo ile yollamasını, kadın eşin kişilik haklarına saldırı teşkil etmesinden dolayı kadın eş lehine manevî tazminat verilmesi noktasında 12 Nisan 2021 tarihli bozma ilâmı da bulunmaktadır." Kaynak: İHA

Yargıtay'dan şok karar Haber

Yargıtay'dan şok karar

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, boşanma davaları ile ilgili önemli bir karara imza attı. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, "Kendini internette bekar olarak tanıtıp, farklı erkeklerin evine girip çıkmak ve bu erkeklerle cinsel içerikli fotoğraflar paylaşmak zinaya delalet eder" dedi. İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacı-karşı davalı kadın vekili, erkeğin, aşırı kıskanç olduğunu, kadına ve ortak çocuklara fiziksel şiddet uyguladığını, yatağını ayırdığını, baskıcı olduğunu, birlik görevini ihmal ettiğini, küçük düşürücü sözler söylediğini, ailesi ile görüşmesine izin vermediğini, ailesinin evlilik birliğine müdahalesine sessiz kaldığını, hakaret ettiğini, ilgisiz olduğunu, karşı davada dayanılan vakaların gerçeği yansıtmadığını, tarafların boşanmalarına ve karşı davanın reddine karar verilmesini talep etti. Davalı-karşı davacı erkek vekili, asıl davada dayanılan vakaların gerçeği yansıtmadığını, kadının, birden fazla kez sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini, birlik görevini ihmal ettiğini, ortak konutu terk ettiğini, sık sık telefon hattını değiştirdiğini, gizli telefon kullandığını, sosyal medyada değişik isimlerle hesaplar açtığını iddia ederek karşı davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Kanunu'nun 161 inci ve 163 üncü maddeleri hükümleri gereği boşanmalarına, asıl davanın reddine karar verilmesini talep etti. İlk Derece Mahkemesi tarafları eşit kusurlu sayıp boşanmaya karar verdi İlk derece mahkemesi, erkeğin, kadının üzerine kapıyı kilitlediği, giyimine müdahale ettiği, hakaret ettiği, aşırı kıskanç olduğu, fiziksel şiddet uyguladığı, kadının ise telefonda başka erkeklerle görüştüğü, cinsel içerikli fotoğraflar paylaştığı, kendisini sosyal medyada bekar ve farklı isimlerle hesap açtığı, bu hususun tüm dosya bütününde sabit olduğu gerekçesiyle boşanmaya karar verdi. Belirtilen karara karşı süresi içinde davalı-karşı davacı erkek vekili tarafından istinaf isteminde bulunuldu. Bölge adliye mahkemesi, eksik hususlar sebebi ile dosyayı ilk derece mahkemesine gönderdi. İlk Derece Mahkemesi bir kez daha tarafların boşanmasına karar verdi. Bu karara karşı da süresi içinde davalı-karşı davacı erkek vekili istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi istinaf istemini esastan reddetti. Bölge Adliye Mahkemesinin bu kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı erkek vekili temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nden sanal alem kararı Dosyayı temyiz aşamasında ele alan Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yaptığı inceleme neticesinde bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi: “Taraflarca karşılıklı olarak açılan boşanma davalarının yapılan yargılaması sonucunda İlk Derece Mahkemesince; kadına, sürekli başka erkeklerle görüştüğü, kendisini sosyal medyada Zeynep ismi ile bekar olarak tanıttığı, farklı erkeklerin evine girip çıktığı, sosyal medyada bu erkeklerle görüşüp mesajlaşmak suretiyle cinsel içerikli fotoğraflar paylaştığı ve farklı isimlerle hesaplar açtığı, sık sık ortak konuttan gittiği, erkeğe ise evden çıkarken kadının üzerine kapıyı kilitlediği, giyimine karıştığı, aşırı kıskanç olduğu, yaşam tarzına müdahale ettiği, camdan dışarı bakmasına dahi izin vermediği, kadına hakaret ettiği vakaları kusur olarak yüklenmiş ve boşanmaya sebebiyet veren olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek asıl davanın evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı olarak karşı davanın ise haysiyetsiz hayat sürme hukuki sebebine dayalı olarak kabulü ile tarafların boşanmalarına ve fer'îlerine karar verilmiştir. Kararın davalı-karşı davacı erkek vekili tarafından asıl davanın kabulü, 4721 sayılı Kanunu'nun 161 inci ve 162 inci maddeleri hükümleri uyarınca açtığı karşı davasının reddi, kusur belirmesi, tazminat taleplerinin reddi, tedbir nafakası, yetki itirazının reddi yönünden istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine istinaf incelemesi yapan Bölge Adliye Mahkemesince, davalı-karşı davacı erkek vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davalı-karşı davacı erkek vekili tarafından temyiz edilmiştir. Toplanan delillere ve İlk Derece Mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre kadının zina eyleminin ispatlandığı, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kadının, erkeğe nazaran ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. O halde, erkek tarafından zina hukuki sebebine dayalı olarak açılan davanın da kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi doğru olmamıştır.” Kaynak: İHA

Yargıtay'ı ikna edemedi Haber

Yargıtay'ı ikna edemedi

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, fiziksel şiddet mağduru eşleri ilgilendiren emsal bir karara imza attı. Bursa'da açılıp 10 sene süren ve Yargıtay'a kadar uzanan bir boşanma davasında şiddet mağduru olduğu görgü tanıklarıyla sabit olan kadının kocasını kurtarmak için Cumhuriyet Savcılığına verdiği ifade Yargıtay'ı ikna etmedi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, "tanık anlatımlarından erkeğin fiziksel şiddet uyguladığı sabit olduğundan, kadının savcılıktaki beyanları kocasını ceza almaktan kurtarmaya yöneliktir" diyerek dayakçı kocayı cezalandırdı. Boşanma davasında her iki tarafı eşit kusurlu sayan Yargıtay her iki tarafın da tazminat talebini reddetti İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacı erkek eşin vekili; davalının müvekkiline iftiralar attığını, küçük düşüren hakaretlerde bulunduğunu, kadının babasının müvekkilini takip ettiğini, müvekkilinin ve davalının ailesinin davalıyı aile hekimine gitmesi konusunda ikna ettiklerini, aile hekimi tarafından yeşil reçete ile verilen ilaçları kullanmadığını, kadınlık görevlerini yerine getirmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarını, müvekkili yararına 15 bin TL maddi ve 30 bin TL manevi tazminata karar verilmesini talep etti. Davalı-karşı davacı kadın eşin vekili dilekçesinde; davacının tüm iddialarını inkârla kadın eşin evlilik birliğinin üzerine yüklediği sorumlulukları yerine getirdiğini, çocuklarını okula götürmek dışında evden çıkmasının erkek tarafından yasaklandığını, evde el işi yaparak çalışmasına bile izin verilmediğini, eşi tarafından çocuklarının gözü önünde pek çok kez dövüldüğünü, evlilik birliğinin bozulmasında davacının kusurlu olduğunu belirterek asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 100 bin TL maddi ve 100 bin TL manevi tazminata karar verilmesini talep etti. İlk Derece Mahkemesi, davanın kabulüne karar verdi İlk derece mahkemesi, erkek eşin kadına bağırıp çağırdığı, şiddet uyguladığı, dinlenen davalı tanıkların beyanlarından anlaşılacağı üzere davalının görmüş olduğu şiddet sonrasında gözünde morarma ve dudağında şişlik ile kanama meydana geldiği, keza kadının da kıskanç bir yapısının olduğu, eşinin başka kadınlarla birlikte olduğuna ilişkin ithamlarda bulunduğu,eşini komşularına ve çevresine karşı küçük düşürdüğü, eşine karşı hakaret içeren söylemlerde bulunduğu, evlilik birliğinin bozulmasında her iki tarafın da kusurlu olduğu gerekçesiyle kadın yararına 10 bin TL maddi ve 15 bin TL manevi tazminatın ödenmesine karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi, eksik inceleme sebebi ile dosyayı ilk derece mahkemesine gönderdi Bölge Adliye Mahkemesi, toplanan delillerin ayrı ayrı görüşülerek sonucu uyarınca her bir boşanma nedeni ile ilgili olarak ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği hâlde bu durum gözönüne alınmadan karar verilmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 297/2 maddesindeki düzenlemeye aykırı olduğu gerekçesiyle diğer istinaf sebepleri bu aşamada incelenmeksizin tarafların istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verdi. İlk Derece Mahkemesi ikinci kez karar verdi İlk Derece Mahkemesi; davacının davalıya fiziksel şiddet uyguladığı tanık beyanlarından anlaşılmış olup Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı dosyasında davalı kadının dava açıldıktan sonra eşinin kendisine şiddet uygulamadığı şeklindeki beyanı olmuş ise de, davayı erkek tarafın açtığı, davalı kadının bu şikâyeti karakola yapmaya gittiğindeki amacının evi terk eden kocasının evine bakmasını sağlamaya yönelik olduğu, şikayet tarihinde dava henüz yeni açılmış olduğundan davalının eşinin açtığı boşanma davasından haberdar olmadığının anlaşıldığı, kadının o sıradaki tek derdinin evine ve çocuklarına yardım etmesini sağlamaya yönelik bir şikayet olduğu gerekçesiyle asıl ve karşı davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, 10 bin TL maddi ve 15 bin TL manevi tazminatın erkek eşten tahsiline, erkek eşin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi,yoksulluk ve maneve tazminat miktarını arttırdı Bölge Adliye Mahkemesi; tarafların ilk derece mahkemesi gerekçesinde belirtilen kusurlu davranışlarının dosyadaki deliller ile kanıtlandığı, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut olduğu, evlilik birliğinin çekilmez hâle gelmesinde davacı-karşı davalı erkeğin davalı-karşı davacı kadına oranla ağır kusurlu olduğuna yönelik tespitin yerinde olduğu gerekçesiyle 25 bin TL maddi tazminata karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi hükmü bozdu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi. "Her ne kadar ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesince davacı-karşı davalı erkeğin ağır kusurlu olduğundan bahisle karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden, tarafların ilk derece mahkemesi ve bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurları yanında davalı-karşı davacı kadının birlik görevlerini ihmal ettiği dikkate alındığında, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu davacı -karşı davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” Bozma ilâmı sonucu dosya kendisine gönderilen Bölge Adliye Mahkemesi, önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili temyiz isteminde bulundu. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, fiziksel şiddet mağduru eşleri ilgilendiren emsal niteliği taşıyan kararını verirken şu ifadeleri kullandı. “Tanık anlatımlarından erkek eşin kadına fiziksel şiddet uyguladığının sabit olduğu, kadının Cumhuriyet Savcılığındaki beyanlarının kocasını ceza almaktan kurtarmaya yönelik kabul edilmesi gerektiği, kadın eşin sinirli ve kıskanç bir yapısının bulunduğu, eşini sürekli kendisini aldatmakla suçladığı, bu durumu çevresine anlattığı, küçük düşürücü söylemlerde bulunduğu, birlik görevlerini yerine getirmediği görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları tartışmasızdır. Hâl böyle olunca erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya genelinde uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değildir.” Kararı değerlendiren İstanbul Barosu üyesi Avukat Fatih Karamercan şunları söyledi: “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu kararına göre, fiziksel şiddete maruz kalan eşin resmî makamlar önünde fiziksel şiddet vakıasının gerçekleşmediğine yönelik beyanı, boşanma dava dosyasında dinlenen tanıkların ifadeleri çerçevesinde çürütülmüştür. Sabit olaya göre, fiziksel şiddete maruz kalan eşin Cumhuriyet Savcılığındaki beyanları, erkek eşin ceza almaktan kurtartılmasına yönelik olarak görülmüştür. Her sabit olay kendi içerisinde değerlendirilmek kaydıyla, ülkemizde bu tip olaylar sıklıkla yaşanmaktadır. Ayrıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun söz konusu kararına göre, erkek eşin gerçekleştirdiği fiziksel şiddet vakıası, kadın eşin sinirli ve kıskanç bir yapısının bulunması, eşini sürekli kendisini aldatmakla suçlayarak bu durumu çevresine anlatması, küçük düşürücü söylemlerde bulunması ve birlik görevlerini yerine getirmediği vakıası birbirine eşit (denk) sayılmıştır. Bu nedenle de, taraflar eşit kusurlu sayılarak tarafların tazminat istemleri reddedilmiştir. Son olarak, boşanma davasının açılma tarihinin 2013, söz konusu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun karar tarihinin ise 2023 olduğu gözetildiğinde, Türk Medeni Kanunu’nda bulunan “kusur ilkesinden” dolayı boşanma davalarının çok uzun sürdüğü de bir gerçektir.” Kaynak: İHA

Yargıtay'dan emsal karar Haber

Yargıtay'dan emsal karar

İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacı vekili tarafından asliye hukuk mahkemesine sunulan dava dilekçesiyle, bir özel okulun sahibi olan davalı şirketin, müvekkili hakkında ilâmsız icra takibi başlattığını ancak müvekkilinin rızası dışında eşinin müşterek çocuklarını okula kaydettirdiğini, herhangi bir sözleşme imzalamayan müvekkilinin ödeme emrine itiraz ettiğini, itirazın reddedilerek takibin kesinleştiğini, şifahi görüşmelerde sözleşmenin tarafı olmadığı için müvekkili yönünden takibe devam edilmeyeceği söylenmesine rağmen davalının aile hukukuna ilişkin hükümlere dayanıp sözleşmenin tarafı olmayan kişi hakkında takip başlatmasının haksız ve kötüniyetli olduğunu ileri sürerek Küçükçekmece 3. İcra Müdürlüğünün 2014/11.74 sayılı icra takip dosyası yönünden müvekkilinin borçsuzluğunun tespitine karar verilmesini talep etti. Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.04.2016 tarihli kararıyla göreve yönelik dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verildi Kararın kesinleşmesini müteakip davacı vekilinin talebi üzerine dosya yetki ve görevli mahkemeye gönderilmiş, dava dilekçesi bu aşamadan sonra davalıya tebliğ edildi. Davalı vekili; takibin davacı ve dava dışı eşinin müşterek çocuklarının okul ücreti için başlatıldığını, davacının rızası dışında çocukların okula kaydettirildiği yönündeki iddiasının gerçek dışı ve kötüniyetli olduğunu, borcun sözleşmeden değil doğrudan kanundan kaynaklandığını, eğitim hizmetinin verildiğinin inkâr edilmediğini belirterek davanın reddini savundu. İlk Derece Mahkemesi davanın kabulüne karar verdi İlk Derece Mahkemesinin 01.06.2017 tarihli kararı ile; davacı ve eşi hakkında başlatılan dava konusu takibin dayanağı olan 15.09.2013 tarihli sözleşmenin tarafının yalnızca dava dışı Mehmet A. olduğu, davacının taraf olmadığı bir sözleşmeyle ilgili borçtan sorumlu tutulamayacağı, ayrıca sorumlu olduğuna dair bir onayın da bulunmadığı gibi 4721 sayılı Kanun'un 327'nci maddesi çerçevesinde alınmış bir kararın mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verdi. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulundu. Bölge Adliye Mahkemesi davanın reddine karar verdi Bölge Adliye Mahkemesi, 08.02.2018 tarihli kararı ile davacının dava dışı eşi tarafından kendi rızası dışında müşterek çocuklarını davalı kuruma kaydettirdiğini iddia ettiği ancak rıza dışı olduğu iddia olunan kayıt nedeniyle davacının 4721 sayılı Kanun'un 190 ve 195 inci maddeleri gereğince hâkim müdahalesi talep ettiğini iddia veya ispat edemediği, hâl böyle olunca eşlerden biri tarafından yapılan sözleşme veya taahhüt edilen borcun anne ve baba açısından bağlayıcı olacağı gibi davalı eğitim kurumunun eldeki davaya konu icra takip dosyasında borcun sebebi olarak sözleşmeye değil 2012-2013 ve 2013-2014 yıllarına ait eğitim borcuna dayandığı, eğitim hizmetinin alındığının çekişmesiz olduğu, bunun yanı sıra 4721 sayılı Kanun'un 327'nci maddesinin ikinci fıkrasına göre çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerinin ana ve baba tarafından karşılanacağının açıkça hükme bağlandığı, davacının müşterek çocuğun eğitim giderinden sorumlu olduğu, Mahkemece anılan madde hükümleri dikkate alınmadan yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verdi. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulundu. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi Bölge Adliye Mahkemesinin kararını bozdu Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, "... TMK m.327'de çocuğun bakımı eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin anne baba tarafından karşılanacağının tereddüde yer vermeyecek kadar açık olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de TMK m.327'de yer alan hüküm, anne babanın çocuğa karşı yükümlülüğünü düzenlemekte olup, üçüncü kişilere olan borçlarında müteselsil sorumlu olacakları anlamına gelmez. İcra takibine konu edilen sözleşmelerin davalı şirket ile dava dışı Mehmet A. arasında akdedildiği anlaşılmaktadır. Sözleşmeden doğan hak ve yükümlülükler ile sözleşmeye ilişkin her türlü talep hakkı sözleşmenin taraflarına aittir. Bu nedenle Aile Hukuku kurallarının sözleşmenin nispiliği ilkesini geçersiz kılacak şekilde yorumlanması doğru olmayıp bölge adliye mahkemesince davalının istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir" gerekçesiyle kararı bozdu. Bölge Adliye Mahkemesi, önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verdi ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine taşındı.   Yargıtay Hukuk Genel Kurulu: "Okula kayıt işlemini gerçekleştiren eşin, dava dışı eşle birlikte okula karşı müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilemez" Dosyayı ele alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi: “Somut olayda tartışma konusu olan özel okula kayıt işlemi, yapan ebeveynin velâyet hakkı çerçevesinde çocuğun yasal temsilcisi olarak borç altına girdiği ve diğer eşin rızasıyla hareket ettiğinin karineten kabul edildiği bir durumdur. Ancak bu durum, yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, eşin diğerinin bilgisi ve rızasına ihtiyaç duymaksızın gerçekleştirebileceği alelade bir karara ilişkin olmadığı gibi ekonomik olarak ailenin gündelik hayat ihtiyaçlarından çok daha fazlasını evlilik birliğine yüklediğinden birliğin sürekli ihtiyacı olarak değerlendirilemez. Bu sebeple de dava dışı babanın Kanun'un 188'inci maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde olağan temsil yetkisini kullandığından bahsedilemez. Olağan dışı temsile ilişkin kanun koyucunun aradığı koşulların somut olayda mevcut olmadığı da tartışma konusu değildir. Evlilik birliğini olağan temsile ilişkin maddenin işlerlik kazanmadığı bir durumda, bu maddeyle verilen temsil yetkisinin kısıtlanması veya kaldırılmasıyla ilgili bir talebin bulunup bulunmadığı da tartışılmaz. Tüm bu hususlar karşısında davacının, 4721 sayılı Kanun'un 188 inci maddesine dayanılarak okula kayıt işlemini gerçekleştiren dava dışı eşle birlikte davalıya karşı müteselsilen sorumlu olduğu kabul edilemez.” Kaynak: İHA

Evlenirken dolandırılanlar bu habere dikkat! Haber

Evlenirken dolandırılanlar bu habere dikkat!

İçtihat Bülteni’nden edinilen bilgiye göre, davacı erkek tarafından, Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca açılan boşanma davası sonunda ilk derece mahkemesince, davalının evlendikten 5 gün sonra hiçbir sebep yokken düğün takıları ile gittiğini, aramak için "davalının memleketine gittiklerinde muhtar dahi, davalının ailesinin davalıyı bu şekilde pek çok kez evlendirdiklerini, bu şekilde dolandırıcılık yaptıklarını beyan etmiş, davalının üvey babası bu hususu doğrular nitelikte tanıklık etmiştir. Ceza dosyası dikkate alınarak davalının evlenme niyetiyle hareket etmediği" gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmasına karar verildi. Bu karara karşı davalı kadın tarafından hükmün tamamı yönünden istinaf başvurusunda bulunuldu ve dosya istinaf incelemesine gönderildi. Bölge Adliye Mahkemesi, boşanma davasının reddine karar verdi Bölge Adliye Mahkemesi'nce yapılan inceleme sonunda “müşterek evi terk etmenin TMK’nın 166/1. maddesine dayalı olarak açılan davalarda tek başına boşanma nedeni olan kusurlu bir davranış niteliğinde kabul edilemeyeceği, kaldı ki; kadının erkek hakkında ceza davası açılmasını gerektirecek bir takım iddialar gerekçesiyle evi terk ettiği, bunun dışında mahkemece dinlenen davacı tanık beyanlarından da davalının evlilik birliği içerisinde kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı, gerçekleşen bu duruma göre taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikle bir geçimsizliği kabule elverişli ciddi sebep ve delillerin tespit edilemediği” gerekçesi ile hükmün kaldırılmasına ve davanın reddine karar verdi. Bu karara karşı davacı erkek temyiz başvurusunda bulundu ve dosya Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne gönderildi. Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, kadının evlenmeyi kazanç sağlamak üzere yapmasının boşanma davasının kabulünü gerektirdiğine dikkat çekti. Temyiz incelemesi sonunda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bozma ilâmında şu ifadelere yer verdi. “Bölge Adliye Mahkemesi'nce her ne kadar ‘Bu ceza dosyası içerisinde tanık olarak dinlenilen ve eldeki boşanma dosyasında beyanının hükme esas alındığı anlaşılan İsmail D.’nın beyanlarının, davalının evlilikten önceki yaşantısına ilişkin olduğu’ gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de davalı kadın evlilik öncesinde gerçekleştirdiği olaylar nedeniyle evlilik sırasında da yaygın söylentiye neden olmakla evliliğin onurunu gözetmeyerek birlik görevlerini ihmal etmiştir. Kaldı ki, çıkar amacıyla evlilik yapma iradesinin halen devam ettiği, önceki olayların da bu evliliğinde karine teşkil edeceği, birlik görevlerini yerine getirmemek üzere evi terk edip gittiği, erkeğin usulüne uygun şekilde dayandığı ceza dosyası ve tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde kadının evlenmeyi kazanç sağlamak üzere yaptığı anlaşılmaktadır. Hal böyle iken ilk derece mahkemesinin davanın kabulü kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.