Yaşamı, sanatı ve uluslararası başarısının konuşulduğu programda, 35 yıllık arkadaşı Oktay Duran, sanat danışmanı Turgay Artam, Doğançay müzesi müdürü Bergin Azer konuk oldu. Programda, 84 yaşında hayata veda eden sanatçının yaşamı boyunca bilinmeyen kesitlere yer verildi ve resim sanatına olan katkıları anlatıldı.

DOĞANÇAY´I ANLAYAMADIK

35 yıllık arkadaşı Oktay Duran´ın, resim koleksiyonu yapmaya niyetlendiği bir dönemde yolu Burhan Doğançay ile kesişmiş; “Eşimin ailesinin Burhan Beyin ailesiyle yakınlıkları vasıtasıyla tanıştım. Doğançay´ın sanatını dinlemeye başlayınca her şeyi bıraktım “tamam ben aradığımı buldum” dedim ve bu kadar süre içerisinde sergi, kitap ne varsa hepsinde beraber çalıştık. Doğançay müzesini kurmak benim için çok önemli bir deneyimdi. Çağdaş sanat anlamında baktığınız da Türkiye´de ilk kurulan müzedir.” Türkiye´de sanatçı olmanın zorluklarına değinen Duran sözlerini şöyle sürdürdü: “Uğraşmak kolay da kendini anlatmak zor. Sanatçı dendiği zaman hala, bazı çevrelerde bir işte dikiş tutturamamış, hobi gibi algılanıyor. Doğançay´ın dünyada resim sanatına kattığı değer önemlidir. Biz fark edemedik bir türlü. Amerika´daki müze müdürü “biz arkadayız yeter ki ülkeni getir” dedi fakat devlet politikası geliştiremediğimiz için olamadı.”

KENDİNİ YALNIZ HİSSEDERDİ

“Çok konuşurduk. Kendini Amerika´daki ressamlardan biri olarak görüyordu. Amerika ve Avrupa onun farkına vardı. Hakkında çok fazla kitap yayınlandı. Hep maalesef Türkiye dışında oldu. Çıkan kitapların bir ortak dili vardır, hiç birinin arkasında sponsor yoktur. Uluslararası yayınevleri Doğançay kitabını para kazanmak için basıyorlar. Kitapların içinde öyle methiyeler var ki… Bir Fransız yazar “Her atletin bir kuralı vardır. Bir nehirde iki kez yıkanılmaz. Bunu Doğançay bir sokaktan iki defa yürünmez. Çünkü ikinci döndüğünüzde o sokak değişmiştir. Bunları bize hep Doğançay anlatırmıştır” diyor.

TÜRKİYE´NİN MARKASIDIR

Doğançay´ın şimdiye kadar 5 bin eserine ulaşıldığını anlatan Oktay Duran sözlerini şöyle sürdürdü; “Burhan Doğançay´ın eserleri yetmiş müzede, bunların otuz kadarı yurt dışında yer alıyor. Beş bin eser koca dünyada bir şey değil. Yurt dışında devletler sanatçıyı yakaladığı zaman marka değerini yükseltiyor. Çünkü sanatçının marka değerini yükseltmek ülkenin marka değerini yükseltmek anlamına geliyor. Doğançay Türkiye´nin markasıdır. Bunun farkına vardırmak bizlerin görevi.” Çift vatandaşlığı vardı. Amerika´da tescillenmiş önemli bir sanatçıydı. Buna rağmen ülkesine dönüp bir de müze açtı. Oktay Duran bunu şöyle açıklıyor: “Ne kadar şikâyet ederse etsin Türkiye´ye aşıktı. Kendi ülkesinden bahsederken bir yandan öfkelenir, bir taraftan da gözleri dolardı. Sevgisi müze açmasından belli. Turgutreis´teki ev alınıp küçük bir müze olarak saklanmasında çok büyük bir fayda var. Anıların ve tecrübelerin orada birikmiş olması turistik açıdan bakacak olursanız çok kişi orayı ziyarete gelir. Bodrum bir dünya markası, Doğançay da bir dünya markası. Müthiş bir şey olur. Ona birileri sahip çıksa keşke.”

MAVİ SENFONİ MİLAT OLDU

Sanat danışmanı Turgay Artam ise Doğançay hakkında şöyle konuştu: “35 yılı aşkın bir süredir müzayede organizasyonu ve sanat danışmanlığı yapıyoruz. Doğançay ile tanışıklığım 25 seneye dayanıyor. Burhan beyle konuştuğumuz zamanlarda Türkiye´deki sanatçıların resimlerin milyon dolarlık rakamlara satılması gerektiğini defalarca söylemiştir. Nihayet kendisi yaşarken Mavi Senfoni isimli tablosunu Türkiye´de 2 trilyon 250 TL ye satıldığını görmüş ve o çağdaş sanatta bir çizgi olmuştur. Kolesiyonerler koleksiyonlarına ciddi eserler katmışlardır. Doğançay´ın tablosunun satılması çağdaş sanatta bir milat olmuştur. Diğer resim sanatçılarının da eser fiyatlarını yükseltmiştir. “

DÜNYADA EN ÇOK ARANAN SANATÇI OLACAK

Artam Doğançay´ı uluslararası yapan şeyin ne olduğunu şöyle açıklıyor: “Burhan beyin gözlem yeteneği olağanüstüydü. Her şeyi zamanında yaptı ve kendini tekrar etmedi. Amerika´da sanatını geliştirirken dünya sanatı ile mücadele etti. Bugüne kadar hiçbir Türk´ün yapmadığı bir başarıyı gerçekleştirdi. Momo´ya ve Metropolatan´a kendini kabul ettirebilmek ve orada önemli koleksiyonların yer alması bugüne kadar hiçbir ressama nasip olmadı. Burhan Doğançay çok fazla üretmediği için toplu olarak tabloları koleksiyonerlerde yok. Dolayısıyla ileride tablolarının değeri yükselecek Türk sanatçılardan biri. Türkiye´de müzelerin sayısı arttığı zaman en çok aranan sanatçı olacak. Çünkü eser sayısı çok az.”

VASİYETİ TÜRK RESMİNİ GELİŞTİRMEKTİ

Satamadığı için az eser ürettiğini anlatan Artam sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçinmek için bir ekmeğe karşılık verdiği tabloları oluyordu. Mesela bir kurdeleler dönemi var. Bugün olsa yüz tane birden satılacak belki ama o dönemi yaşarken bile tekrar dönüp yapmadı. Burhan bey eğer Fransız bir sanatçı olsaydı eserleri daha yüksek fiyata satılırdı. Sebebi devletin desteklemesi ve onun tanıtılmasıyla ilgili. Tablolarının günümüzdeki satış fiyatlarını görünce şaşırıyordu. Mesela Amerika´da hediye etmiş olduğu bir tablo bizim müzayedede 500 milyara satılıyordu. Hem seviniyordu hem de buruk oluyordu. Bana “bütün Türk ressamlarını yurt dışına götürün, tanıştırın ve kitaplar yapın. Bu kitaplara müze kreatörleri ve müzeciler, akademisyenler yazı yazsın. Ancak Türk resmi bu şekilde gelişir. Eğer devlet yapamıyorsa sizler yapmalısınız diye vasiyet de etti.”

EŞİNE ÇOK AŞIKTI

Doğançay Müzesi müdürü Bergin Azer ise konuşmasında özel yaşamına dair detaylara yer verdi: Azer usta ressam hakkında şunları söyledi: “Burhan beyle New York´a da öğrenciyken muhteşem çağdaş sergisinin açılışında metropolten müzesinde tanıştık. Uzun bir dönem görüşmedik. Sonra bir gün İstanbul´da fuarda karşılaştık. Kendimi tanıttım, daha sonra beni Bodrum´daki evine davet etti. Eşi Angela hanım bana “müzeye bir direktör arıyoruz tanıdığın birisi var mı?” diye sordu. Ben de “evet tanıyorum ben varım” dedim. Eşine çok aşık biriydi. Zaten tablolarında dikkat ederseniz pek çok yerinde kalp içinde Angela yazar. Bir gün bir yerde kahve içerken Angela hanımın ona gösterdiği özen dikkatimi çekti ve Burhan beye “siz çok şanslı bir adamsınız” dedim. O da “evet ama o da benim kadar şanslı” demişti. 40 yıllık süren bir hayat arkadaşlığı var. Angela hanım ona çok destek olmuş. Burhan beyin maddi sıkıntılarının olduğu dönemde eşinin veremeyeceği hiçbir şey istememiş.

HAYAT FELSEFESİ “ÇALIŞMAKTI”

Hayat felsefesi şu üç kelimeyle özetlenir; çalışmak, çalışmak, çalışmak. Hep şöyle derdi: “Ben bulunduğum yere helikopterle bırakılmadım. Everest´i tırnaklarımla tırmanarak çıktım”. Bir kere resim için çok konforlu bir hayatı bırakmış. Diplomat olmak daha prestijli, rahattır ve çok kapı açar. Onu elinin tersiyle itiyor. Kirasını 6 ay ödeyemediği zamanları olmuş. Silahlı soyguna bile uğramış. Yokluğun içinden gelmiş ve kendi kendine yapmış. Buna rağmen çok muzip bir adamdı. Sinirlendiğini düşünürdünüz ama o şakalar yapardı. Bütün o şakaların ve muzipliğinin altında da çok ciddi bir disiplin yatardı. Hiçbir zaman çocuğu olsun istemedi. Hatta şöyle derdi: ben çocuğun okul ve süt parasını düşünmek zorunda olsaydım bu işi yapamazdım. O zaman farklı sorumluluklarım olurdu” Angela hanım da çok desteklediği konulardan birisiydi. Müzeyi ve kurduğu vakfı çocuk bırakmış oldu. Gençlerin önünün açılmasını isterdi.”