En tatlı gelenek: Aşure
Aşure aslına farklı dinlerde farklı isimlerde devam eden bir gelenek. Büyük tufandan sonra karaya ilk ayak basıldığında, kalan yiyeceklerle yapılan bir yemeği temsil eden Aşure, elbette zamanla eklemelere maruz kalmış ve bugün, oldukça lezzetli bir karışım olarak sofralarda yerini alıyor.
Hüzünlü bir hikâye: Hünkâr Beğendi
Tarihte ilk ve son defa, sefer dışında bir sebeple, bir sergiyi gezmek için yurtdışına çıkar. Paris’te bulunduğu sırada Napolyon’u ziyaret eder ve eşine âşık olur. Bu aşk, karşılıksız da değildir. Daha sonra, Süveyş kanalının açılışına davetli olan imparatoriçe, aşçısını da yanında getirir. İmparatoriçenin isteği üzerine hazırlanan beşamel sos, Osmanlı mutfağından patlıcana bulanmadan, etle harmanlanmadan çıkamaz. Padişah, bu yemeği o kadar beğenir ki adı Hünkâr Beğendi olarak kalır.
Kendini doğuran lezzet: İncir uyutması
Oldukça basit ve sade malzemeli olan bu tatlı, aslında rastlantısal olarak oluşan yemekler arasında. Rivayete göre eskiden çobanlar ezilmiş incirleri, süt dolu mataralarında taşırmış, gün sonuna kadar sütün içinde bekleyen incir mayalanarak bir tatlı haline gelmiş.
Kim bu: Ali Nazik
Bu patlıcan yemeği de Osmanlı mutfağına uzanıyor. Yavuz Sultan Selim’in Gaziantep’i ziyareti sırasında onu en iyi şekilde ağırlamak isteyerek bir ziyafet verilmiş. Hazırlanan bu yemeği çok beğenen padişahın “Kim bu yemeği hazırlayan eli nazik” demesiyle yemek, bugünkü adını kazanmış.
Semboller içeren: Perde Pilavı
Bu yemek aslında evlilik töreninin de bir parçası ve yeni evlenen gelinin kaynanası tarafından kabul gördüğünü gösteriyor. Pilavın içindeki pirinç taneleri düğün esnasında bereketi temsilen gelinin üstüne atılan pirinçleri, bademler erkekler, fıstıklar ise kız torunu simgeliyor. Pilavın yufkayla kapatılması ise evin sırlarını örtmenin bir sembolü.
Zor günlerde: Dul avrat çorbası
Bu çorba, eşini kaybeden bir kadının çocuklarını doyurmak için evde bulabildiği şeylerden bir yemek yapmasını özetliyor. Üzücü hikayeler her yerde…