Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, SETA'nın Kriter Dergisi'ne cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi üzerine verdiği röportajda önemli açıklamalar yaptı. Bozdağ, Türkiye’nin geleceğinin cumhurbaşkanlığı sistemine bağlı olduğunu, sistemin iç ve dış tehditlere karşı zorunlu bir reform olduğunu ifade etti. Hükümet sistemi değişikliğinin, konjonktürel ve günlük siyasi sorunlardan kaynaklanan bir ihtiyaç olmayıp çok uzun zamandır toplumunun her kesiminde tartışılan bir konu olduğunu belirten Bozdağ, "15 Temmuz kanlı askeri darbe girişimi sonrası Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı iç ve dış tehditler farklı görüşlere sahip siyasi partileri ve toplum kesimlerini bir araya getirmiş, yeni bir hükümet modeline geçilmesini zorunlu kılmıştır" dedi.

Anayasa değişikliğiyle vatandaşların yürütme organını doğrudan kendisinin belirleyeceğine dikkati çeken Bozdağ, "Zira mevcut sistemin aksine yürütme yasama içinden çıkmayacak, doğrudan halk tarafından belirlenecektir. Hızlı karar alan, hızlı icraat ve reform yapan etkin bir yönetim modeli oluşturularak vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayan, gelişmelere ayak uyduran, kurumların hızlı çalışmalarını sağlayan bir işleyiş hakim olacaktır. Güvenlik politikalarında hızlı ve etkin karar alınarak vatandaşlarımızın özgürlüklerini güvenli bir ortamda yaşamaları sağlanacaktır" ifadelerini kullandı.
Anayasa değişikliğiyle kuvvetlerin sert ayrılığı üzerine kurgulanmış cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirildiğini belirten Bozdağ, "Bu bağlamda yasama ve yürütme organlarının seçimleri ayrı ayrı yapılacak olup yürütme mevcut durumun aksine yasamanın içinden çıkmayacaktır. Cumhurbaşkanının bütçe ve kesin hesap teklifi hariç kanun teklif etme yetkisi bulunmamaktadır. Bir başka ifadeyle yürütme organı mevcut durumun aksine kanun teklifinde bulunamayacaktır" açıklamasında bulundu.

"İki başlı yürütme sona eriyor"

Bakan Bozdağ, "Cumhurbaşkanı mevcut anayasaya göre de başbakan tarafından teklif edilen bakanların atamasını yapmaktadır. Yeni sistemde iki başlı bir yürütmeye son verilerek yürütme yetkisinin cumhurbaşkanınca kullanılması öngörülmektedir. Buna bağlı olarak cumhurbaşkanı yardımcılarını ve bakanları doğrudan atayacaktır" dedi.
Getirilen hükümet sistemine bağlı olarak gensoru ve güvenoyunun anayasadan çıkarıldığını anlatan Bozdağ, "Böylece gensoruyu seçimlerde halk verecek, güvenoyu da halktan alınacaktır. Meclisin var olan bilgi edinme ve denetim yollarından meclis araştırması, meclis soruşturması, genel görüşme ve yazılı soru hayatiyetini devam ettirmektedir. Daha da önemlisi anayasanın 87. maddesinde düzenlenen meclisin kanun koyma ve değiştirme görev ve yetkisi devam etmektedir" şeklinde konuştu.
Bozdağ, halihazırda cumhurbaşkanının hukuki ve siyasi sorumluluğunun bulunmadığına işaret ederek, "Cezai yönden de sadece vatana ihanetle suçlanması mümkündür. Yeni sistemde yürütme yetkisinin doğrudan halk tarafından seçilen cumhurbaşkanınca kullanılacak olması nedeniyle cumhurbaşkanına hukuki, siyasi ve cezai sorumluluk getirilmektedir" dedi.

"Fren-denge sistemi kurulmuştur"

"Cumhurbaşkanının kanunları veto yetkisi ve veto yetkisinin kullanılması halinde TBMM’nin salt çoğunlukla vetoyu etkisiz hale getirebilmesi suretiyle yasama ve yürütme arasında fren ve dengeleme mekanizması kurulmuştur" diyen Bozdağ, "Buna göre cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen kanunun TBMM tarafından kabulü için nitelikli çoğunluk şartı getirilmiş ve meclis üye tam sayısının salt çoğunluğuyla aynen kabulü halinde cumhurbaşkanınca yayımlanacağı öngörülmektedir. Ayrıca anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konular ile kanunda açıkça düzenlenen konularda da cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Aynı konu kanunla düzenlendiğinde kararname hükümsüz kalacak, çelişkili hükümler bulunması halinde kararname değil kanun hükümleri uygulanacaktır" şeklinde konuştu.

"Yargı yolu açılıyor"

Cumhurbaşkanının işlemlerine karşı yargı yolu açıldığını anlatan Bozdağ, "Değişiklikle yürütmenin iki başlılığına son verilerek yürütmenin cumhurbaşkanı tarafından yerine getirilmesinin öngörülmesine bağlı olarak parlamenter sistemlerde geçerli olan sorumsuz cumhurbaşkanı uygulamasından vazgeçilmektedir. Ayrıca cumhurbaşkanının başbakan ve bakanlarla ortak tesis ettiği bütün işlem ve kararlarının idari yargı açısından denetim dışı bırakılması düzenlemesi kaldırılmaktadır. Cumhurbaşkanının re'sen imzaladığı kararlar ve emirler için mevcut olan yargı mercilerine başvurulamayacağına ilişkin hüküm yürürlükten kaldırılmaktadır" diye konuştu.
"FETÖ, devleti ele geçirmek için yargıyı kullandı"

Bozdağ, konuşmasında şunları kaydetti: "2010 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle üyelerinin büyük çoğunluğunun alt derece mahkemelerde görev yapan hakim ve savcılar arasında yapılan bir seçimle belirlenmesi şeklinde sistem değişikliğine gidilmişti. Kanun koyucu HSYK’nın çoğulcu bir yapıda olmasını istemişken Anayasa Mahkemesinin seçim usulüne ilişkin maddedeki iptali, seçim sisteminin liste usulüne dönüşmesine, organize olmuş yapıların seçim sistemini istismar etmesine ve HSYK’da çoğunluğu ele geçirmesine neden olmuştur. Ayrıca hakim ve savcıların seçmen olması, beraberinde rekabetin ortaya çıkmasına, dolayısıyla siyasi, dini ve etnik alt kimliklerin görünür hale gelmesine yol açmıştır. Bu durum hakim ve savcılar arasında gruplaşma ve kamplaşmalara, hakim ve savcıların politize olmalarına sebebiyet vermiştir. Toplumun adalet beklentisi hakim ve savcıların siyasi görüşlerine göre oluşmaya başlamış ve maalesef yargıya olan güvenin zedelenmesi sonucunu doğurmuştur. Bütün bunların yanında organize bir yapı olan FETÖ’nün sinsice ve demokratik sistemi istismar ederek HSYK’daki üyelerin büyük çoğunluğunu ele geçirmesi şeklinde korkunç bir gerçekle karşı karşıya kalınmıştır. Aradan geçen zaman içinde FETÖ tüm devlet organlarını ele geçirmek için yargıyı bir araç olarak kullanmıştır."
Bozdağ, devletlerin rejimlerine göre, 'demokrasi, otoriterizm, totalitarizm' şeklinde üçlü bir ayrıma tabi tutulduğunu belirterek, "Diktatörler otoriter ve totaliter rejimlerde bulunmaktadır. Değişiklikte ne tek parti sistemi, ne cumhurbaşkanının seçimlerle görevden alınamaması, ne kuvvetler ayrılığı ilkesinin kaldırılması, ne temel hak ve özgürlüklerin keyfice sınırlanması ne de hukukun üstünlüğünün bertaraf edilmesi söz konusudur. Cumhurbaşkanı seçimle gelip seçimle gitmektedir. Yapılan sadece bir hükümet sistemi değişikliğidir. Başkanlık sistemlerinde başkanların diktatör olduğunu iddia etmek son derece yersizdir. Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçildiğinden muhatabı doğrudan halktır ve siyasal açıdan milletin sandıktaki denetimine tabidir. Düzenlemeyle yürütme yetkisinin cumhurbaşkanlığında toplanacak olması daha güçlü ve istikrarlı bir yönetim sağlayacaktır. Parlamenter sistemde bu yetki başbakan ve cumhurbaşkanı arasında bölündüğünden güçlü bir yönetim tam olarak sağlanamamaktadır" ifadelerini kullandı.

"Güçlü bir Türkiye istemiyorlar"

"Biz Almanya veya Hollanda değil, Türkiye’nin hükümet sistemi değişikliğini oylayacağız" diyen Bozdağ, açıklamalarını şöyle tamamladı:
"Bunun tek bir açıklaması var; güçlü bir Türkiye istemiyorlar. PKK, DHKP-C ve FETÖ dahil terör örgütlerinin tamamıyla etkin ve netice alıcı mücadele yapacak bir Türkiye’yi istemiyorlar. Kriz ve kaosları kendi iradesiyle aşacak bir Türkiye istemiyorlar. Bakıyorsunuz hep beraber hücum halindeler. 'Evet' çıkmasın diye uğraşıyorlar.Çünkü 'evet' Türkiye’nin lehinedir. Güçsüz, zayıf, istikrarsız bir Türkiye terör, kriz ve kaoslarla baş edemeyen ve her defasında Avrupa’dan imdat dileyen bir Türkiye isteyenler sandıktan 'evet' çıkmasını istemiyor. Türkiye’nin meşru hükümetinin bakanları Almanya’da, Hollanda’da konuşamıyor, konuşturulmuyor ama PKK terör örgütü bütün gücüyle orada toplantı, gösteri ve konuşma yapabiliyor hatta polis onların güvenliğini sağlıyor. Şiddete, teröre ve herhangi bir kanunsuzluğa hayatları boyunca bulaşmamış Türk toplumu bir toplantı yapmak istediğinde izin verilmiyor. Peki Almanya ve AB’ye göre terör örgütü olan PKK ve yandaşlarının böylesi bir terör propagandası yapmasına nasıl izin veriliyor? Bu hukuk devleti anlayışıyla nasıl izah edilebilir?"