Erkan ŞEN

Dağhan Uzgur'u tanımak lazım röportajımıza başlamadan önce. Bu sektörün eğitim ile bağlantısı öylesine iç içe ki...

Evet, önce sizi tanıyalım… Kimdir Dağhan Uzgur?

Uludağ Üniversitesi’nde Endüstri Elektroniği okudum. 1999 yılında ilk internet sitemi yaptım. İlginç gelmişti. O zaman çevirmeli, bağlantılı telefonlarla internete bağlanırdık. İnterneti elime alır almaz chat yapmak, sörf yapmak yerine 'ben nasıl web sayfası yaparım' konusuna yönelmiştim. Araştırmalarım oradan başladı. Daha sonra ‘Bu web siteleri nerede barındırılıyor acaba?’ diye bir soru geldi aklıma. İşte o barındırma işine başladım. Şu anda veri merkezi sahibiyim. Burada 5 bin tane web server var. 'Database'mizde binlerce, milyonlarca web sitesi barındırılıyor şu anda. Türkiye’de yapılmayan bir işti bu. Çok zordu. Sonuç itibariyle lisede aldığım mesleki eğitimin çok büyük katkısı oldu. Bu mesleği ben tercih ettim. 3 dönemdir BİSİAD’tayım. Kıymetli başkanımız Osman Akın’ın talebiyle yönetim kurulunda yer aldım. Son dönemde de Osman başkanın da yönlendirmesiyle arkadaşlar laik gördüler ve beni başkanlığa seçtiler.

Derneğinizin kuruluş amacı ve gerçekleştirdiği faaliyetler nelerdir?

Derneğimizde bilişim sektöründe faaliyet gösteren firmalarla birlikte aynı zamanda sektör profesyonellerini de kucaklayan bir yapımız var. Buradaki amacımız Bursa’da bilişim sektörünü geliştirmek. Bursa İstanbul’a yakın olduğu için bilişim alanında yetişmiş personel konusunda bir takım sıkıntıları var. Bu sıkıntıları aşabilmek için derneğimiz son dönemde sektör profesyonellerini de kendi içine kattı. Buradaki amacımız, iş dünyasıyla sektör profesyonellerini bir araya getirip kaliteli işler ortaya çıkartabilmek. Yani tamamen bir ekosistem yapıp çalışanlardan ürünün ortaya çıkmasına kadar olan süreçte süre gelen faaliyetleri sağlıklı bir şekilde tamamlayabilmek. Çünkü sadece iş adamı derneği olduğunuzda iyi ürün ortaya çıkartmakla alakalı bir takım sıkıntılar yaşıyorsunuz. Bunları aşmak için son dönemde sektör profesyonellerini de içimize kattık. Uludağ Üniversitesi’nde yine bilgisayar mühendisliği bölümünün açılması konusunda büyük çalışmalarımız oldu. Şu an Uludağ Üniversitesi’nde Bilgisayar Mühendisliği Bölümü açıldı. Bursa’da Bilgisayar Mühendisliği bölümünün olmaması zaten bir ayıptı. Sonunda bu ayıp aşıldı. Oradan öğrencilerimiz mezun olarak sektöre katılacaklar.

Bilişim sektörünün önemi nedir?

Bilişim sektörü bence Türkiye’nin tek çıkar yolu. Eğer Türkiye yaşadığı ekonomik krizi aşmak istiyorsa bilişim dışında bunun başka bir formülü yok. Bunu zaten herkes söylüyor. Sektörün içinden olanlar da, olmayanlar da konuşuyor... Bir yerlerden kulağımıza Endüstri 4.0 diye bir şeyler söyleniyor. Dünyadan örnekler veriliyor; mesela Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Microsoft’un kurucusu Bill Gates, keza Apple. Apple’ın kasasındaki para, Türkiye’nin borsadaki bütün firmalarını neredeyse iki kere satın alabilecek bir güce sahip. Bunların söylenmesi güzel ama şöyle bir problem oldu. Bunlar çocuklara akşam yatarken anlatılan masallar haline geldi. Apple’ın çok büyük olduğunu herkes biliyor ama sonuç ne oldu? Sonuç yok. Biz peki ülkede bununla alakalı ne yapabiliriz? Bu dünya markalarının gelişiminden ülkemizin nasıl çıkarım yapabileceğine dair bir sonuç yok. Bilişim sektörü insana dayalı bir sektör. Yetişmiş insana dayalı bir sektör. Nüfus kalabalığınız olabilir. Çin gibi fason üretiminde bir numara olursunuz ama ortaya bir marka çıkartamıyorsunuz tabi. Bilişimde ortaya bir marka çıkartabilmek için eğitimi dört dörtlük tamamlanmış kalifiye elemana ihtiyaç var. Yani eğitim sisteminizi düzeltmeden bilişim sektöründe başarıya ulaşmak mümkün değil. Türkiye’nin aslında en önemli problemi bu!

TARİH TEKERRÜRDEN İBARET

Söylemler on numara harika ama biz ülke olarak hangi noktada olacağız, neler yapacağız? Türkiye geçmişte düştüğü hataya yine düşüyor. O zamanlar tarıma dayalı bir ekonomimiz vardı. Dünyada sanayileşme popüler olamaya başladı. Türkiye’de tarımı geri plana itip sanayileşmeye dayalı bir ekonomiye geçiş için baskı oluştu ve köylü hor görüldü. Sanki tarım yapan, toprağını işleyen insanlar ülkeye katkısı olmayan, bu ülkenin zararına çalışan insanlar gibi lanse edildi. Bunun neticesinde köylü şehre göçtü, tarım yapmadı. Bugün Türkiye samanını bile dışarıdan almak zorunda kaldı. Tarım ve hayvancılık bitti. Neden böyle oldu? Çünkü her zaman parlatılan, cilalanan konu ağır sanayi oldu. Aslında burada denge kurulması gerekiyordu. Evet, ağır sanayi hamlesi gerekiyordu. Bir kamyon buğday verip bir tane makine dişlisi satın alıyordu çünkü Türkiye. Şimdi geldiğimiz dönemde de makine dişlisi üretebilir hale geldik. Bir kamyon makine dişilisi yapabiliyoruz karşılığında da bir tane usb bellek alıyoruz. İçindeki programı satın alıyoruz veya telefon satın alıyoruz. Aslında aynı süreç tekrar ediyor. Tarih tekerrürden ibaret ama hatalarla aynı şeyleri tekrar ediyor. Burada da şu anda aynı o dönemlerdeki gibi ‘Bilişim çok önemli, bilişime yönelelim’ deniliyor. Tamam, yönelelim güzel ama diğer sektörleri de hor görmeyelim. Fırından ekmek alamazsa bu bilişimciler ne yiyecek? Tarım da lazım sanayi de... Sanayiyi destekleyen bilişim de lazım. Sadece bir sektöre yönelik çalışma yapıldığı için Türkiye’de bir takım ekonomik problemler yaşanıyor. İnsan tabi yaşam standartları yükselince tarıma da yöneliyor. Bugün basında okuyorsunuz hayatının belli bir noktasında para kazanan insanların sonradan köye göçme arzuları var. Şehir hayatından bıkmış durumdalar. Neden böyle oluyor? Bunu da aslında analiz etmek lazım. Çünkü insanlar bu şehir hayatında belli bir noktaya geldikten sonra diyorlar ki bu doğru istenen bir şey değil. Köy hayatı, doğal hayat, doğaya dönüş en güzeli. O yüzden eğitimi artırdığınız zaman aslında köyden göçü de engellemiş oluyorsunuz. İyi eğitim almış bir insan doğanın da kıymetini bilir, hayatın da kıymetini bilir ve köyünü de terk etmesine gerek kalmaz çünkü aldığı eğitimle köyünde de bu konuda çalışabilir. İlla şehre gitmek gerekmiyor. Bilişim sektörü işte tekrar burada kendini gösteriyor. Çünkü bilişim alanında çalışan insanlar birer dünya insanı. Türkiye’de bir ofiste, masada da, evinde de, deniz kıyısında da, köyünde de çalışabilir. Bilişimci her yerde çalışabilir. Bugünün getirdiği teknolojik imkânlarla kamerasını açar internet üzerinden toplantısını yapar. Ülkemizin politikaları açısından bakılınca eğitim konusunda yeterli çalışmanın ve yatırımın yapılmadığını görüyoruz.

Ekonomiyi güçlendirmek için Türkiye’nin atması gereken adımlar nelerdir?

Okuldan mezun olan her genç birey devlette işe girmeye çalışıyor. Böyle bir alışkanlık olmuş ülkemizde. Eğitim Fakültesi’ni bitirmiş bir öğrenci atama bekliyor mesela. Bu bölümlerdeki yığılmaları neden kontrol altında tutamıyoruz biz! Bir öğretmen ihtiyacı var ama devletin buna alım gücü yok mesela. O zaman neden bu konuda öğrencilerimiz yönlendirilmiyor? Demek ki burada da sistemsel bir problem var. Toplumsal bakış olarak da devlet bana iş versin anlayışı doğru değil. İş dünyasında gerekli destek sağlanırsa o zaman devlet şunu diyebilir: “Ben seni işe almak zorunda değilim sen gidip özel sektörde çalış.” Şu an bizim ülkemizdeki problem bu. Özel sektörde bu kadar çok mezunu kapsayacak bir iş potansiyeli oluşturmak mümkün değil. Çünkü dünya pazarına açılamamışız. Kaliteli, kalifiye iş merkezleri açılmış olsa buradaki talep de buna göre olmuş olur. İşverenden aldığın yüzde 20 gelir verdisini yüzde 22’ye çıkartırsan işverenin daha fazla insan çalıştırmasına engel olmuş olursun. Bugün Türkiye’de insanlar hak ettiği asgari maaşı alamamakta. Buna hepimiz hem fikiriz ama bugün asgari maaşı devlet desteği olmadan 2500 liraya çıkartmak gibi bir proje gerçekleşirse bu iş dünyasının dibine dinamit koymak olur. Mesela asgari maaştan gelir vergisi alınmasın. Neden asgari maaş alan bir insan devlete gelir vergisi veriyor? Zaten asgari maaş alıyor. Bu insandan neden vergi kesintisi yapılıyor? Dengeler hassas olduğu için bunların iyi planlanması gerekir. Eğer eğitim sistemi düzeltilirse düzeltilmiş eğitim sisteminin sektöre yansıması nereden baksanız 10-15 yıl sürer. Bu süreçte de sektörü desteklemek adına böyle bir hamle yapılırsa o zaman sektör kalkınmış olur. Gelir vergisinin tekrar yüzde 20’ye çekilerek sabit bırakılması lazım. Ülkemizde her şey sürpriz olarak gerçekleşiyor. Bu gelir vergisinin 3-4 yıl önce geleceğini iş dünyası bilseydi, ona göre kendini ayarlayıp strateji geliştirebilirdi. Geçtiğimiz aylarda Türkiye’de bir oyun firması yabancı bir firmaya satıldı. Bu firmanın 70 tane çalışanı var. 400 milyon dolara satıldı bu şirket. İnanılmaz bir para tabi ki. Mobil oyun yapan bu firma size reel bir örnektir, hangi sektörde olmanız gerektiğine yönelik.

Siber saldırıların önüne geçilebilir mi?

Saldırıların önüne geçemezsiniz; bu aynı evine hırsız girmesine engel olmak gibidir. Her zaman polis, hırsızdan bir adım geridedir. Öyle dolandırıcılık yöntemleri var ki inanamıyorsunuz. Suçlu her zaman bir adım öndedir. Çünkü onun görevi suç işlemektir. Ve yakalanmamak la alakalı gayret gösterir. Siber saldırganlar da aynı zamanda engellenmeyecek saldırılar yapmak için mücadele ederler. Engelleyici güçler saldırı gerçekleştikten sonra ona çözüm bulurlar. İlk darbeyi her zaman yersin. Hazırlığın kuvvetli olursa çabuk organize olursan o zaman çözümü de hızlı bulursun. Türkiye’nin siber güvenlik açısından zafiyetleri vardır ama dünyada daha kötü durumda olan ülkeler var. Türkiye’nin en büyük avantajı internet hızının düşük olması. Bu nedenden dolayı saldırılar Türkiye’ye giremiyor bile.

Türk hackerlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hackerların siyah şapkalı ve beyaz şapkalı olanları var. Milli hackerlar da Türkiye menfaatleri için saldırıyorlar. Sonuç itibari ile yasa var bununla alakalı. Çalışan siber sistemin çalışmasına mani olmanın bir hapis cezası var. Olaya böyle bakmak lazım. Bir suç varsa ortada bu dünyanın her yerinde suçtur. Suç için pozitif ayrımcılık yapılmaz. Meclis savaş ilan ederse o zaman buna hakkın olur. Aksi takdirde yasalara aykırı olur. Kendini gizleyerek bu işleri yapan insanları doğru bulmuyorum. Eğer gerçekten doğru bir şey yaptıklarını iddia ediyorlarsa o zaman maske takmasına gerek yok. ‘Bize dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyorsun ama o yılan dönüp dolaşıp seni de sokabiliyor.