Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah hakkında yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Şüphe yok ki böyle suçlular asla kurtuluşa ermezler.” 
Hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar, Allah'ın Kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” 
Aziz Müminler! 
Bundan üç yıl önce ülkemiz büyük bir badire atlattı. Suret-i haktan görünerek yıllarca insanımızın imkân ve değerlerini istismar eden FETÖ, en sonunda vatanımıza, istiklal ve istikbalimize kastetti. Tarih boyunca nice ihaneti feraset, cesaret ve fedakârlığı ile aşan milletimiz, Allah’ın yardımıyla bu işgal girişimine de geçit vermedi. Bugün, bir kere daha millet olarak Yüce Rabbimize sonsuz hamdimizi ve şükrümüzü arz ediyoruz. 
Kıymetli Müslümanlar! 
15 Temmuz gecesi milletin meclisini yıkmaya, gençlerimizi ve geleceğimizi esarete sürüklemeye çalışanlar, bunu din kisvesine bürünerek yaptılar. İslam’ı anlatıyor, dine davet ediyor, ümmete hizmet ediyor gibi görünürken aslında fesada çalıştılar. Böylesi bozguncuların hali Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.”
Değerli Müminler! 
Islah adı altında yapılan bozgunculuktan, fitne ve fesattan daha büyük tehlike olabilir mi? 
Peygamber Efendimiz “Bizi aldatan bizden değildir.” buyurmuştur. Öyleyse din adına aldatmaktan, işgal ve istismardan daha büyük suç olabilir mi? 
Unutmayalım ki, kendini gizleme, olduğundan farklı görünme, ikiyüzlülük, yalan, tehdit ve şantaj gibi yöntemlerle ayakta kalan FETÖ, asla İslami bir yapı değildir. 
Rüyalarla, gizemlerle, sinsi planlarla sözde ılımlı bir İslam kurgulamaya çalışan FETÖ, bir terör şebekesidir. 
Aziz Müminler! 
Kur’an ve Sünnete aykırı düşen hiçbir bilginin dini değeri yoktur. Sahabe neslinden günümüze kadar Müslümanların çoğunluğu tarafından takip edilen mutedil ve müstakim yolun dışında kalan anlayışlar sapmadır. 
İslam’a göre, Peygamberimizden başka “masum ve tartışılmaz” bir otorite yoktur. Dolayısıyla mümin, aklını, iradesini ve kişiliğini körü körüne bir başkasına teslim edemez. 
Müminler ancak kardeştir. Kibirle, riyayla, fesatla, iftirayla ümmetin birliğini zedelemek, tefrikaya kapı aralamak asla kabul edilemez. 
Aziz Müslümanlar! 
15 Temmuz’u anarken, ihaneti anlayalım ve üzerimize düşen sorumlulukları bir daha hatırlayalım. Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde, Sevgili Peygamberimizin sünnetini model alarak yaşayalım. Dini kendi menfaatleri için kullanmaya çalışanlara fırsat vermeyelim. Yüzyıllardır topraklarımızda oluşan ve dini hayatımızı ayakta tutan Anadolu irfanına sahip çıkalım. 
15 Temmuz’da yaşadığımız acı tecrübeyi bir daha yaşamamak için dinimizi, dilimizi, ırkımızı, yaratılıştan gelen zenginliklerimizi istismar etmek isteyenlere karşı uyanık olalım. Ülkemizi fitne ve fesada sürüklemek isteyen nifak hareketlerine hep birlikte engel olalım. Birbirimizin varlığını kendi varlığımız, hukukunu kendi hukukumuz, iffetini kendi iffet ve izzetimiz sayalım. Huzur, güven ve kardeşliğimizi zedeleyebilecek davranışlardan uzak duralım. Birlik ve beraberliğimizden ödün vermeyelim. 
Devletimizin ve milletimizin bekası, ümmet-i Muhammed’in selameti için çocuklarımızın sahih dini bilgiyi, doğru yöntem ve metotlarla, ehil kişilerden almasına özen gösterelim. Onları kime emanet ettiğimize, kimlerle arkadaşlık ettiklerine, vakitlerini nerede harcadıklarına, din adına ne öğrendiklerine dikkat edelim. 
15 Temmuz’un yıl dönümünde vatan uğruna can veren aziz şehitlerimizi rahmetle, yaralarını bir istiklal madalyası gibi şerefle taşıyan gazilerimizi her daim minnet ve şükranla anıyoruz.

DÜNYA VE AHİRET SAADETİ

 

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara Süresi, 155)

Habil sınanmadı mı kardeş sevgisi ile? Ya Kabil sınanmadı mı mala mülke olan tamahı ile. Yakup Peygamber çok sevdiği Yusuf’u ile imtihan edilirken, Hz. Nuh büyük tufanla imtihana tabi tutulmadı mı? Doğup büyüdüğü yurdundan çıkarılan Peygamber EfendimizinMekke’yi fethettiğinde göstermiş olduğu hoşgörü ve öne çıkardığı liyakatle denenmedi mi Mekkeliler? Nefislerinin cenderesinde cebelleşen bizlerin daha fazla hoşgörüye, zarafete, inceliğe, rikkate ve nezakete ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde Peygamberi hal ile hallenme sınavında vermiş olduğumuz imtihan da öyle. Doğumla başlayan ve hayatımızın her evresinde bizi daha olgun insan yapmak adına karşılaştığımızacılar, üzüntüler, neşeler ve sevinçler birer imtihan unsuru değil mi?

Bazen sevdiklerimizle bazen sevenlerimizle, bazen yaptıklarımızla bazen yapamadıklarımızla denenmekte; bazen de Peygamber Efendimizin ifadesiyle çölde yapılan yolculuk esnasında bulunan bir ağacın gölgesindeki beş dakikalık dinlence mesabesinde olan şu kısacık hayata düşkünlüğümüzle, başımıza gelenleregösterdiğimiz tavır ve birbirimize tahammül ile hep imtihan halindeyiz. 

Tahammül sınırlarının zorlandığı, birbirine kolayca sırt dönenlerinçoğaldığı , ötekileştirme dili ve ben dilinin en çok konuşulan dil olmaya yüz tuttuğu şu dünyada ne kadar da muhtacız Eyyüb sabrına. HaniEyyüb yitirmişti tüm varlığını, yakınları dahi terketmişti kendisini. Yirmi beş yıl süren acı, ızdırap, yalnızlık hiç uzak tutamamıştı onu Rabb’ini zikirden ve Eyyübhiç umudunu yitirmemişti Rabb’inden. Allah’ın emri ile ayağını vurduğu çamurlu su şifa olmuştu yaralarla dolu bedenine, serveti katlanarak yeniden verilmişti kendisine. Sabır ve her hale şükür değil miydi onu yücelten tüm gönüllerde. 

Bazen çektiğimiz zorluklardan, başımıza gelen bela ve musibetlerden, anlaşılmamaktan ya da yeterince kıymetimizin bilinmediğinden dem vurarak serzenişte bulunuruz ya, altı evladını kendi eliyle toprağa koyan bir Peygamberin ümmeti olarak çok mu sabırsız çok mu anlayışsız olduk acaba?

Sabır ve şükür, iki kanatlı kuştur insanı ebedi saadete götürecek. Başa gelene sabır, sahip olunana şükür, her daim Hakk’ı zikir, gönüllere vurulan mühür insanıkemalataerdirecektir. En kıymetli nimetlerin başında gelen imanımız, imtihanımızın çekilir olmasında bizimledir. Allah insaftan, insanlıktan, iyilikten, sabırdan yana olanlardan eylesin cümlemizi!


BİR SORU – BİR CEVAP
Başkasına ait bir markayı izinsiz kullanmak, bunun ticaretini yapmak ve bundan para kazanmak caiz olur mu?

Başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranış, kul hakkı sorumluluğunu gerektirir. Bu sorumluluk ise, söz konusu hak sahibine iade edilmedikçe veya helallik alınmadıkça ortadan kalkmaz.
İslam emeğe büyük önem verir, haksız kazanca karşı çıkar. Kur’an-ı Kerim’de, “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 53/39) buyrulur. Hz. Peygamber de (s.a.s.) emeğin hakkının verilmesini değişik hadisleriyle ifade etmişlerdir. Bunlardan birinde, “Hiçbir kimse, elinin emeği ile kazandığını yemekten daha hayırlı bir kazanç yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhârî, Büyû’, 15) buyurmuşlardır.
Bu itibarla, bir firmanın kendi markasının izinsiz olarak başkaları tarafından kullanılması kul hakkı ihlaline ve müşterilerinin aldatılmasına sebep olacağından dolayı İslam ahlakıyla bağdaşmamaktadır. Ayrıca bu yolla haksız kazanç sağlamak da dinen caiz değildir.

 

Günün Ayeti

Çare Büyükşehir'de Çare Büyükşehir'de

Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin. (Bakara, 2/188)

Günün Hadisi

Zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır.

Günün Duası

Ey Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim, günahları ancak sen bağışlarsın. Mağfiretinle beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz sen çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.