Herkesin hayatında mutlaka bir hikayesi vardır. Bu yaşıma kadar yaşadığım bazı kötü şeylere evet bu benim hikayem dediğim oldu ama nereden bilebilirdim ki benim hikayem Kahramanmaraş’tan okumak için Bursa’ya gelen bir arkadaşımın olacağı... Benim acısını iliklerime kadar hissettiğim hikayemin adı; Selam Apartmanı’nda ağabeyi, annesi ve gözü gibi baktığı hayalinin somut ödülü olan motoruyla birlikte enkaz altında kalan ve sonunda cansız bedeni kendi ellerimle ulaştığım arkadaşım Osman...
Haber Giriş Tarihi: 25.02.2023 10:20
Haber Güncellenme Tarihi: 25.02.2023 10:59
Kaynak:
Haber Merkezi
Haberyazilimi.com
Ezgi ÖZDAŞ/ ÖZEL YAZI
[gallery id="987" color="bg-dark"][/gallery]
[video id="3425" color="bg-dark"][/video]
6 Şubat 2023 Pazartesi… Akşam saatlerinde ülkemizin en büyük derdinin kar yağışı ve bu nedenle kapanan yollar olmasına hayıflanarak, aslında yağan her damlaya muhtaç olduğumuzu neden fark edemediğimizi sorgulayarak uykuya daldım. 04.17’de hem kişisel hayatımın hem de ülke olarak dengelerimizin derinden sarsılacağını bilmeden tüm Türkiye gibi ben de sıcak yatağımda uykuma devam ediyordum. İşte o dakika Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7 şiddetinde bir deprem 10 ilimizi yıkarak acı günleri, meslek hayatımın en zor kararlarını aldığım saatleri ve masadan birer birer eksilen dostlarımın acı haberlerinin gelişini başlattı… Sabah 06.00 civarlarında telefonum hiç olmadığı kadar acı acı çalmaya başladı ve Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7 şiddetinde depremin haberini ilk o an aldım. Tüm ülke gibi ben de Kahramanmaraş başta olmak üzere depremden etkilenen şehirlerimiz olan Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Kilis ve Malatya’da ikamet eden akraba ve dostlarıma ulaşmaya çalıştım. İlerleyen günlerde henüz haber alamadığım birçok arkadaşım ve aileleriyle boğuşurken bir yandan bu duygusal travmaları bir kenara bırakarak mesleğimin gerektirdiği soğukkanlılıkla ekibimizle birlikte gazeteciliğe yakışır filtrelerden ödün vermeden okurlarımızı bilgilendirmeyi sürdürdük.
HİKAYEMİN İSMİ OSMAN...
Her saatin bir ömür gibi geldiği o anları hep birlikte yaşadık ancak benim hikayeme bir isim kazandırmak gerekirse, Osman Nuri Çağlarsu’dur. Osman, Bursa Teknik Üniversitesi’nde mühendislik okuyan her daim omuzları dik, neşeli ve hayatın dinamikleriyle barışık bir arkadaşımdı. Henüz 21 yaşındaydı ve annesi, abisiyle birlikte onu göz bebekleri gibi seven iki ablasını görmek için memleketi olan Kahramanmaraş’taydı. Depremin ilk 4 günü Selam Apartmanı’nda ağabeyi, annesi ve gözü gibi baktığı hayalinin somut ödülü olan motoruyla birlikte enkaz altında kalan Osman’dan arkadaşları olarak haber alamadık. Depremin verdiği kargaşa sebebiyle hava yolları kişisel ulaşım için uygun olmadığından dört gün boyunca her haber metninin içinde kardeşim dediğim adamın ismini aradım. Her canlı kurtarılış hikayesinde gözlerim dolu dolu bir umut onun yüzünü bekledim.
KAHRAMANMARAŞ’A YOL ALDIM
10 Şubat günü ise artık beklemenin yeterli olmadığını anlayıp basın kartımın da sağladığı avantajlarla bölgeye gitmeye karar verdim. Bu evrede klasik bir çalışanın endişelendiği hiçbir şey beni endişelendirmedi çünkü arkamda öyle çalışma arkadaşlarım var ki orada sağlayabileceğim her katkı için günlerce göz kırpmadan benim adıma mesai yapmaya can attılar. Ofisimin ve müdürlerimin tam desteği sayesinde yanıma sadece bir pantolon bir kazak ve çadırımı alarak uçakla yola çıktım.
TOZ, DEMİR VE ACI
Kahramanmaraş Havaalanı’na indiğimde hissettiklerimi tam olarak yazabilecek derecede iyi bir gazeteci olabileceğimi hiçbir zaman düşünmüyorum ancak gördüklerimi aktarmaya çalışabilirim. Havaalanı ufak tefek denilebilecek yıkıntılara rağmen aktif olarak görevdeydi. Eğer etrafta gözlerinde hüzün ve telaşla koşturan depremzedeleri, bir can kurtarmak adına onca yolu gelmiş yerli ve yabancı arama ekiplerini görmeseydim, normal bir Maraş gezisine geldim sanabilirdim. Depremin üzerinden geçen günlere rağmen kaos doğal olarak henüz dinmemiş, panik havada süzülen enkaz tozlarının içerisine gizli bir şekilde her hücreme nüfus etmişti. Şehir içi ulaşım ağının tam anlamıyla çökmesi sürpriz olmadığı için otostop yoluyla arkadaşımın enkazının bulunduğu meşhur Ebrar Sitesi Z Blok’un yanında yer alan Selam Apartmanı’na doğru yola çıktım. İlk hikayemi burada dinledim. Beni arabasına kabul eden beyefendi Maraş’ta bir okulun müdürüydü ve kendi evi hasar almasına rağmen eşini ve çocuğunu güvenli bir yere geçirerek kendisi AFAD Koordinasyon Merkezi’ndeki görevi için canla başla koşturuyordu. Başkasının özverisiyle gelen gurur ilk defa içime bu beyefendiyle işlemişti.
ACININ O EKŞİ KOKUSU
Apartmana vardığımda gözümün alabildiği her yer sanki bir bilgisayar oyunundan çıkmışçasına bildiğim dünyadan uzaktı. Her yerde Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından gelen arama kurtarma ekipleri, sağlık ekipleri, STK’lar sanki hızlandırılmış bir videoda oynuyormuşçasına koşturuyorlardı. Çadırımı kurduğum ilk andan itibaren apartmanda enkaz altında yakınlarını bekleyen çoğu aileyle tanıştım. Çocuklarını, eşlerini, torunlarını bekleyen insanlar, enkazların arasında neler olduğunu anlamaya çalışan sokak hayvanları, alın teriyle biriktirerek alınmış ama hurdaya dönmüş onlarca araba ve bolca demir… Sevdiğini söyleme şansı olmayan bir adamın pişmanlık dolu gözyaşlarıyla ilk anlardan tanıştım. Kokuyu tasvir etmemin hiçbir yolu olmadığı için yalnızca bendeki etkisini aktarabilirim sizlere. Ömrümün sonuna kadar o ekşi koku; acının, yıkılan hayallerin, sabaha varmamış tüm düşüncelerin temsili olarak benim üzerimde pahalı bir parfüm gibi kalacak.
TORBALARLA VİCDANIMIZI TAŞIDIK
Kendi evlatlarını Artvin’de bırakıp hiçbir şeyi düşünmeden ellerinde olan tüm imkanla Kahramanmaraş’a koşan ağabeylerimle tanışıp onlara yardımcı olabilmek adına bana verdikleri her işi severek yaptım. Bir canlı bulmak umuduyla, en kötü ihtimalde bile bizlerden dualarla haber bekleyen insanlara, başlarında acılarını yaşayabilecekleri bir mezar vermek adına günlerce çalıştık. Kepçelerin üstünde ışık tutarak betonların arasında bir nefes de aradık, sabırla yakınlarını bekleyen insanlara sarılıp omuz da olduk, enkazlar arasında sıkışıp kalan maddi manevi değeri olan her şeyi polisimize aktarma görevini de üstlendik. Yeri geldiğinde enkaz içerisine de girdik, maalesef canlı olarak çıkaramadığımız rahmetlilerimizi de taşıdık. Ceset torbasıyla tanıştım, ölümün ağırlığına omuz verdim.
ARAMIZDAKİ BETONLARA ALDIRMADAN SOHBET ETTİM
Kişisel olarak Yunanistan, Tacikistan gibi ülkelerden gelen ekiplerin tercümanlığını da yaptım, bölgeye haber için gelen yabancı kanallara yardımcı olmak adına röportaj ve doğru bilgi de verdim. Gece el ayak çekilip karanlık dolayısıyla devam edemediğimiz her anda ise Osman’la aramızdaki betonlara ve demirlere aldırmadan sohbet ettim, seslendim. Kulaklardan hiç silinmeyen ve maalesef klasikleşmiş ‘Sesimi duyan var mı?’ anonsuna gelecek bir yanıtı dakikalarda elim kalbimde dinledim. Bu süre zarfında hiçbir canlı yayın yapmadım, fotoğraf veya haber sunmadım çünkü ekibim bu memlekete borcumuzu haberle değil, destekle ödememiz gerektiğinde hemfikirdi. Gazeteci olmayı bırakıp, bu memlekete tepeden tırnağa her şeyini borçlu bir genç olarak küçük de olsa elimden geleni yaptım.
PİKNİK YAPTIKLARI YERE GÖMÜLDÜLER
O ana kadar farklı illerde 20’ye yakın arkadaşımı kaybetmiştim, Osman’ın ağabeyini de maalesef hayatını kaybetmiş olarak çıkarabilmiştik ancak Osman’dan ve annesi Leyla Hanım’dan hala haber yoktu. Bu şekilde geçen 10 günden sonra ilk defa Afet Koordinasyon Merkezi’nde duş alabildim. Ancak o zaman dizlerimdeki demir kesiklerini, saçlarıma oturmuş toz ve parçaları fark edebilmiştim. Hemen arkasından ise telefonum yeniden o bilindik acı ses tonuyla çaldı. Osman ve annesinin de maalesef cansız bedenlerine ulaşmıştık. Ben yalnızca bir arkadaştım ama depremzede ailelerin, günler sonra en azından bir mezara sahip olan yakınlarına karşı duydukları rahatlamanın verdiği utancı sizlere anlatabilmelerini isterdim. Günler önce enkazda olduğu için dayanılmaz bir acı hissettiğimiz insanların, ‘en azından mezarı olması’na rahatlamak kadar çaresiz bir durum olabileceğini düşünmüyorum. Deprem durumunda cenazenin su ile yıkanmaması, Maraş’ın en büyük mesire alanlarından birinin ucu bucağı olmayan bir mezarlığa dönüşmesi ve küreklerle değil de kepçe yardımıyla toprak atmak gibi bazı detayların da şaşkınlığıyla Osman ve annesini de şükür dolu bir tesadüf ile yan yana defnettik.
HAYATIMDAKİ EN UTANÇ VERİCİ DUYGU
Geri dönüş vaktim geldiğinde yanımda getirdiğim tek yedek kıyafetleri üzerime geçirip Hatay ve Adana’ya da elden geldiğince ufak destekler götürdükten sonra Bursa’ya geri döndüm. Benim için her şeyin bu 10 günde kalması, hayatıma kaldığım şekilde devam etmek, hayatımdaki en utanç verici duyguydu. Orada depremzedelerle konuşmalarımda da hep dediğim gibi hayat benim için sıcak yatağımda kötü bir rüyadan uyanmış olarak devam edecekti ancak geride bıraktığım her acı yine onların omuzlarımda kalmıştı. Gördüğüm, yaşadığım, kokusunu aldığım hiçbir şeyi unutmamak dileğiyle, Allah geride kalanlara sabır, kaybettiklerimize rahmet, ülkemize bugünleri de atlatacak güç ve dirayet versin.
TEŞEKKÜRLERİMİZLE
Eskişehir’den sırt çantasını alıp gelen Umut ağabeye, gözünü bir an bile kırpmadan can olabilecek her deliğin içine giren Onur’a, Yunus’a, Muhammet’e, Faruk’a, Abdulhamit’e, İbrahim’e ve diğerlerine…
Başta enkaz çobanı Rıza ağabey olmak üzere Artvin’den bu ülkeye hizmet aşkıyla bu kez inşaat yapmaya değil, yıkmaya çıkıp gelen İdris ağabey ve ekibine…
Manisa Soma’dan yola çıkıp cesaretin ne demek olduğunu bizlere gösteren Demir Export Maden gönüllülerine…
Bu topraklarda yardımlaşmanın ve birbiri için gözünü kırpmadan kendini tehlikeye atmanın benim adıma temsili olduğunuz için hepinizin adı altında vatanımın her karışına emeği geçen tüm gönüllü ekip ve bireylere a Gazete ailesi ve şahsım adına sonsuz minnet ve teşekkürlerimle…
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Hikaye uzun ömür kısa
Herkesin hayatında mutlaka bir hikayesi vardır. Bu yaşıma kadar yaşadığım bazı kötü şeylere evet bu benim hikayem dediğim oldu ama nereden bilebilirdim ki benim hikayem Kahramanmaraş’tan okumak için Bursa’ya gelen bir arkadaşımın olacağı... Benim acısını iliklerime kadar hissettiğim hikayemin adı; Selam Apartmanı’nda ağabeyi, annesi ve gözü gibi baktığı hayalinin somut ödülü olan motoruyla birlikte enkaz altında kalan ve sonunda cansız bedeni kendi ellerimle ulaştığım arkadaşım Osman...
Ezgi ÖZDAŞ/ ÖZEL YAZI
[gallery id="987" color="bg-dark"][/gallery]
[video id="3425" color="bg-dark"][/video]
6 Şubat 2023 Pazartesi… Akşam saatlerinde ülkemizin en büyük derdinin kar yağışı ve bu nedenle kapanan yollar olmasına hayıflanarak, aslında yağan her damlaya muhtaç olduğumuzu neden fark edemediğimizi sorgulayarak uykuya daldım. 04.17’de hem kişisel hayatımın hem de ülke olarak dengelerimizin derinden sarsılacağını bilmeden tüm Türkiye gibi ben de sıcak yatağımda uykuma devam ediyordum. İşte o dakika Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7 şiddetinde bir deprem 10 ilimizi yıkarak acı günleri, meslek hayatımın en zor kararlarını aldığım saatleri ve masadan birer birer eksilen dostlarımın acı haberlerinin gelişini başlattı… Sabah 06.00 civarlarında telefonum hiç olmadığı kadar acı acı çalmaya başladı ve Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7 şiddetinde depremin haberini ilk o an aldım. Tüm ülke gibi ben de Kahramanmaraş başta olmak üzere depremden etkilenen şehirlerimiz olan Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Kilis ve Malatya’da ikamet eden akraba ve dostlarıma ulaşmaya çalıştım. İlerleyen günlerde henüz haber alamadığım birçok arkadaşım ve aileleriyle boğuşurken bir yandan bu duygusal travmaları bir kenara bırakarak mesleğimin gerektirdiği soğukkanlılıkla ekibimizle birlikte gazeteciliğe yakışır filtrelerden ödün vermeden okurlarımızı bilgilendirmeyi sürdürdük.
HİKAYEMİN İSMİ OSMAN...
Her saatin bir ömür gibi geldiği o anları hep birlikte yaşadık ancak benim hikayeme bir isim kazandırmak gerekirse, Osman Nuri Çağlarsu’dur. Osman, Bursa Teknik Üniversitesi’nde mühendislik okuyan her daim omuzları dik, neşeli ve hayatın dinamikleriyle barışık bir arkadaşımdı. Henüz 21 yaşındaydı ve annesi, abisiyle birlikte onu göz bebekleri gibi seven iki ablasını görmek için memleketi olan Kahramanmaraş’taydı. Depremin ilk 4 günü Selam Apartmanı’nda ağabeyi, annesi ve gözü gibi baktığı hayalinin somut ödülü olan motoruyla birlikte enkaz altında kalan Osman’dan arkadaşları olarak haber alamadık. Depremin verdiği kargaşa sebebiyle hava yolları kişisel ulaşım için uygun olmadığından dört gün boyunca her haber metninin içinde kardeşim dediğim adamın ismini aradım. Her canlı kurtarılış hikayesinde gözlerim dolu dolu bir umut onun yüzünü bekledim.
KAHRAMANMARAŞ’A YOL ALDIM
10 Şubat günü ise artık beklemenin yeterli olmadığını anlayıp basın kartımın da sağladığı avantajlarla bölgeye gitmeye karar verdim. Bu evrede klasik bir çalışanın endişelendiği hiçbir şey beni endişelendirmedi çünkü arkamda öyle çalışma arkadaşlarım var ki orada sağlayabileceğim her katkı için günlerce göz kırpmadan benim adıma mesai yapmaya can attılar. Ofisimin ve müdürlerimin tam desteği sayesinde yanıma sadece bir pantolon bir kazak ve çadırımı alarak uçakla yola çıktım.
TOZ, DEMİR VE ACI
Kahramanmaraş Havaalanı’na indiğimde hissettiklerimi tam olarak yazabilecek derecede iyi bir gazeteci olabileceğimi hiçbir zaman düşünmüyorum ancak gördüklerimi aktarmaya çalışabilirim. Havaalanı ufak tefek denilebilecek yıkıntılara rağmen aktif olarak görevdeydi. Eğer etrafta gözlerinde hüzün ve telaşla koşturan depremzedeleri, bir can kurtarmak adına onca yolu gelmiş yerli ve yabancı arama ekiplerini görmeseydim, normal bir Maraş gezisine geldim sanabilirdim. Depremin üzerinden geçen günlere rağmen kaos doğal olarak henüz dinmemiş, panik havada süzülen enkaz tozlarının içerisine gizli bir şekilde her hücreme nüfus etmişti. Şehir içi ulaşım ağının tam anlamıyla çökmesi sürpriz olmadığı için otostop yoluyla arkadaşımın enkazının bulunduğu meşhur Ebrar Sitesi Z Blok’un yanında yer alan Selam Apartmanı’na doğru yola çıktım. İlk hikayemi burada dinledim. Beni arabasına kabul eden beyefendi Maraş’ta bir okulun müdürüydü ve kendi evi hasar almasına rağmen eşini ve çocuğunu güvenli bir yere geçirerek kendisi AFAD Koordinasyon Merkezi’ndeki görevi için canla başla koşturuyordu. Başkasının özverisiyle gelen gurur ilk defa içime bu beyefendiyle işlemişti.
ACININ O EKŞİ KOKUSU
Apartmana vardığımda gözümün alabildiği her yer sanki bir bilgisayar oyunundan çıkmışçasına bildiğim dünyadan uzaktı. Her yerde Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından gelen arama kurtarma ekipleri, sağlık ekipleri, STK’lar sanki hızlandırılmış bir videoda oynuyormuşçasına koşturuyorlardı. Çadırımı kurduğum ilk andan itibaren apartmanda enkaz altında yakınlarını bekleyen çoğu aileyle tanıştım. Çocuklarını, eşlerini, torunlarını bekleyen insanlar, enkazların arasında neler olduğunu anlamaya çalışan sokak hayvanları, alın teriyle biriktirerek alınmış ama hurdaya dönmüş onlarca araba ve bolca demir… Sevdiğini söyleme şansı olmayan bir adamın pişmanlık dolu gözyaşlarıyla ilk anlardan tanıştım. Kokuyu tasvir etmemin hiçbir yolu olmadığı için yalnızca bendeki etkisini aktarabilirim sizlere. Ömrümün sonuna kadar o ekşi koku; acının, yıkılan hayallerin, sabaha varmamış tüm düşüncelerin temsili olarak benim üzerimde pahalı bir parfüm gibi kalacak.
TORBALARLA VİCDANIMIZI TAŞIDIK
Kendi evlatlarını Artvin’de bırakıp hiçbir şeyi düşünmeden ellerinde olan tüm imkanla Kahramanmaraş’a koşan ağabeylerimle tanışıp onlara yardımcı olabilmek adına bana verdikleri her işi severek yaptım. Bir canlı bulmak umuduyla, en kötü ihtimalde bile bizlerden dualarla haber bekleyen insanlara, başlarında acılarını yaşayabilecekleri bir mezar vermek adına günlerce çalıştık. Kepçelerin üstünde ışık tutarak betonların arasında bir nefes de aradık, sabırla yakınlarını bekleyen insanlara sarılıp omuz da olduk, enkazlar arasında sıkışıp kalan maddi manevi değeri olan her şeyi polisimize aktarma görevini de üstlendik. Yeri geldiğinde enkaz içerisine de girdik, maalesef canlı olarak çıkaramadığımız rahmetlilerimizi de taşıdık. Ceset torbasıyla tanıştım, ölümün ağırlığına omuz verdim.
ARAMIZDAKİ BETONLARA ALDIRMADAN SOHBET ETTİM
Kişisel olarak Yunanistan, Tacikistan gibi ülkelerden gelen ekiplerin tercümanlığını da yaptım, bölgeye haber için gelen yabancı kanallara yardımcı olmak adına röportaj ve doğru bilgi de verdim. Gece el ayak çekilip karanlık dolayısıyla devam edemediğimiz her anda ise Osman’la aramızdaki betonlara ve demirlere aldırmadan sohbet ettim, seslendim. Kulaklardan hiç silinmeyen ve maalesef klasikleşmiş ‘Sesimi duyan var mı?’ anonsuna gelecek bir yanıtı dakikalarda elim kalbimde dinledim. Bu süre zarfında hiçbir canlı yayın yapmadım, fotoğraf veya haber sunmadım çünkü ekibim bu memlekete borcumuzu haberle değil, destekle ödememiz gerektiğinde hemfikirdi. Gazeteci olmayı bırakıp, bu memlekete tepeden tırnağa her şeyini borçlu bir genç olarak küçük de olsa elimden geleni yaptım.
PİKNİK YAPTIKLARI YERE GÖMÜLDÜLER
O ana kadar farklı illerde 20’ye yakın arkadaşımı kaybetmiştim, Osman’ın ağabeyini de maalesef hayatını kaybetmiş olarak çıkarabilmiştik ancak Osman’dan ve annesi Leyla Hanım’dan hala haber yoktu. Bu şekilde geçen 10 günden sonra ilk defa Afet Koordinasyon Merkezi’nde duş alabildim. Ancak o zaman dizlerimdeki demir kesiklerini, saçlarıma oturmuş toz ve parçaları fark edebilmiştim. Hemen arkasından ise telefonum yeniden o bilindik acı ses tonuyla çaldı. Osman ve annesinin de maalesef cansız bedenlerine ulaşmıştık. Ben yalnızca bir arkadaştım ama depremzede ailelerin, günler sonra en azından bir mezara sahip olan yakınlarına karşı duydukları rahatlamanın verdiği utancı sizlere anlatabilmelerini isterdim. Günler önce enkazda olduğu için dayanılmaz bir acı hissettiğimiz insanların, ‘en azından mezarı olması’na rahatlamak kadar çaresiz bir durum olabileceğini düşünmüyorum. Deprem durumunda cenazenin su ile yıkanmaması, Maraş’ın en büyük mesire alanlarından birinin ucu bucağı olmayan bir mezarlığa dönüşmesi ve küreklerle değil de kepçe yardımıyla toprak atmak gibi bazı detayların da şaşkınlığıyla Osman ve annesini de şükür dolu bir tesadüf ile yan yana defnettik.
HAYATIMDAKİ EN UTANÇ VERİCİ DUYGU
Geri dönüş vaktim geldiğinde yanımda getirdiğim tek yedek kıyafetleri üzerime geçirip Hatay ve Adana’ya da elden geldiğince ufak destekler götürdükten sonra Bursa’ya geri döndüm. Benim için her şeyin bu 10 günde kalması, hayatıma kaldığım şekilde devam etmek, hayatımdaki en utanç verici duyguydu. Orada depremzedelerle konuşmalarımda da hep dediğim gibi hayat benim için sıcak yatağımda kötü bir rüyadan uyanmış olarak devam edecekti ancak geride bıraktığım her acı yine onların omuzlarımda kalmıştı. Gördüğüm, yaşadığım, kokusunu aldığım hiçbir şeyi unutmamak dileğiyle, Allah geride kalanlara sabır, kaybettiklerimize rahmet, ülkemize bugünleri de atlatacak güç ve dirayet versin.
TEŞEKKÜRLERİMİZLE
Eskişehir’den sırt çantasını alıp gelen Umut ağabeye, gözünü bir an bile kırpmadan can olabilecek her deliğin içine giren Onur’a, Yunus’a, Muhammet’e, Faruk’a, Abdulhamit’e, İbrahim’e ve diğerlerine…
Başta enkaz çobanı Rıza ağabey olmak üzere Artvin’den bu ülkeye hizmet aşkıyla bu kez inşaat yapmaya değil, yıkmaya çıkıp gelen İdris ağabey ve ekibine…
Manisa Soma’dan yola çıkıp cesaretin ne demek olduğunu bizlere gösteren Demir Export Maden gönüllülerine…
Bu topraklarda yardımlaşmanın ve birbiri için gözünü kırpmadan kendini tehlikeye atmanın benim adıma temsili olduğunuz için hepinizin adı altında vatanımın her karışına emeği geçen tüm gönüllü ekip ve bireylere a Gazete ailesi ve şahsım adına sonsuz minnet ve teşekkürlerimle…
En Çok Okunan Haberler