Bu sayfa Bursa İl Müftülüğü tarafından hazırlanmıştır
Haber Giriş Tarihi: 06.01.2023 10:33
Haber Güncellenme Tarihi: 06.01.2023 10:33
Kaynak:
Haber Merkezi
Haberyazilimi.com
İMAN İBADET ETMEYİ VE AHLAKLI OLMAYI GEREKTİRİR
Uzman Vaiz Rukiye NARMAN
İman, Allah’ın varlığını ve birliğini, Peygamberimizin Yüce Allah’tan getirdiklerini dil ile ikrar kalp ile tasdik etmektir. İman, inanan kişi ile rabbi arasındaki sevgi ve güven bağıdır.
Kişi, imanını hayata taşımakla sorumludur. Sadece Allah’a kul olmaya ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaya söz veren kişi söz, tavır ve davranışlarıyla bunu göstermelidir. Bu da iman, ibadet, ahlak kavramlarını hayatın merkezine koymakla gerçekleşecektir. Kur’an’da iman edenlerden bahsedilirken önce inanılması gereken esaslar ve ardından yerine getirilmesi gereken ameller gelir. Bu nedenle hitap “iman edenler ve salih amel işleyenler “şeklindedir. (Bakara,2/25; Asr,103/3) Salih amel ise insanın Allah’a karşı sevgi, saygı ve bağlılığını gösterme biçimi, Allah’ın rızasını kazanma yoludur.
İnanan kişinin ibadeti, kalbi, dili ve bedeni ile yaptıklarının hepsini içine alır. Kalbin ibadeti, imanı ve halis niyetidir. Dili ve bedeniyle başta farz olan namaz, oruç, zekât, hac ve ardından nafileleri yerine getirmesidir. Dua, tesbih, tövbe, zikir, ilim öğrenmek, sadakalar, hasta ziyareti, misafire ikram, hayırda yardımlaşma, cömertlik, sabır, tevazu, güzel söz gibi diğer hal ve hareketleriyle de Rabbinin rızasını kazanma yolunda olur. Bu açıdan bakıldığında dinin gereği olan ibadet ve ahlak, hayattan bağımsız bir şey değildir ve ömrün her anı ibadete dönüşebilir. Görüyoruz ki Kur’an’da insana teklif edilen ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle açıkladığı iman, hayatın tamamını kuşatan bir imandır. Mü’min olma hali, kulun Allah ile olan ilişkisinin yanında insani ilişkilerin tamamına ve diğer varlıklarla olan ilişkilerde de belirleyicidir. Bu nedenle ahlaki davranışlar da imanın konusu olur. Bunun en güzel örneğini Lokman suresinde görürüz.
Anne-babaya iyilik, küçücük iyiliği dahi yapmaktan geri durmamak, namazı özenle kılmak, iyi olanı emredip kötü olana karşı koymak, başına gelene sabretmek, gurura kapılıp insanlardan yüz çevirmemek, ortalıkta çalım satarak yürümemek, yürüyüşünde ölçülü olmak, sesini alçaltmak. (Lokman,31/14-19) İslam’da sadece belirli ibadetleri yapmanın yeterli olmayacağı, dinin temel rükünleri olan namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler yoluyla kazanması gereken güzel vasıflar yoksa Allah ve Rasulü’nün rızasını kazanmanın mümkün olmayacağının en güzel örneklerinden biri de “müflis” hadisidir. Ebu Hureyre (r.a.) den: Peygamberimiz (s.a.s.) arkadaşlarına: "Müflis kimdir, diye sordu." Ashab, "Bize göre müflis, parası ve malı olmayandır" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Ümmetimin müflisi, kıyamet gününe; namaz, oruç ve zekât görevlerini yerine getirdiği halde, ona-buna sövmüş, iftira etmiş, şunun-bunun (haksız yere) malını yemiş, kanını dökmüş, onu-bunu dövmüş olarak gelen kimsedir. Bu kişinin iyiliklerinin sevabından hak sahiplerine verilir. Borcu ödenmeden sevabı biterse, diğerlerinin günahları ona yüklenir, sonra da Cehenneme atılır" buyurdu. (Müslim, Birr, 59)
Kalbimizi, iman gibi bir nimetten, kendimizi imanımızı pekiştiren ibadetlerimizden, ibadetlerimizi anlamlı kılan halis niyetlerimizden ve güzel ahlaktan mahrum bırakmamamız duasıyla.
AİLEMİZ YUVAMIZ
Çocuklar Arasında Adaletli Olmak
Çocuklarımız bizim mülkümüz değil, Allah’ın belli bir zamana kadar bakımlarını bize yükleyip emanet ettiği kutlu misafirlerdir. Ailenin birden fazla çocuğa sahip olması durumunda çocukların her birinin aile içinde ve dışında haklarının korunması, hem çocukların geleceğe hazırlanmasında hem de aile saadetinin sağlanmasında çok önemli bir etkendir. Çocuklar arasında ayrımcılık türlerinden en kötüsü cinsiyet ayrımcılığıdır. Rahmet Peygamberi (sav) oğlu gelince öpüp kucağına alan, fakat kızı gelince ilgisiz bir şekilde yanına oturtan adamı kınamıştır. Anne babalara, çocukları arasında yapacakları bağışlarda eşit olmalarını tembihlemiş, evlatlar arasındaki farklı muameleyi zulüm ve haksızlık olarak nitelemiştir.
KİTAP TANITIMI
Şiddet Karşısında İslam
Barış dini olan İslam’ın özellikle Avrupa’da başta siyaset ve medya olmak üzere elit tabaka tarafından şiddet ve terör olguları ile özdeşleştirme söylemleri, İslamofobi kaynaklı, ırkçı zihniyetin bir tezahürüdür. Bu zihniyet aynı zamanda İslam dini mensubu olan Müslüman aktivistlere, akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik ayrımcı ve baskıcı bir tutum sergilemektedir. Sonuç olarak gelinen noktada yanlış algılarla çevrili zihinler, Müslümanların üzerine dikkat kesilmiş durumda.
Değerli Okurlarımız!
Bu eserde seküler anlayışın pençesinde kıvranan modern dönem ön yargılı din anlayışı algısının, gerçek veriler ışığında tutarlı analizlerle çürütülmesi amaçlanmıştır. Konuyla ilgili on makaleden oluşan bu esere bir göz atmanız dileğiyle…
Sükut
Susarak konuşmak mümkün müdür? Susmak bir anlam ifade eder mi? Evreni müşahede ettiğimizde âlemin, ebedi bir sonsuzluğa sahip olduğunu aynı zamanda sessizlik deryası olduğunu da kavrayabiliriz. Aslında her bir insanın benliğine, özüne kavuşabilme yolculuğu, sükûnete kavuşabildiği ölçüde deverân edebilir. Belki de sükuttan uzaklaştığımız ölçüde derinliğimizdeki sessizliğin bizi sarıp sarmalayan çekim alanından uzaklaşıyoruz. Bir başka ifadeyle insan, susabildiği kadar iç ve dış âlemleri idrak edebiliyor. Susmak tefekkürdür. Dinlemek ve duymaktır.
Ebû Hüreyre"nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun! Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin!” Lokman Hekim: "Ben konuşmalarımdan dolayı kaç kere pişman oldum. Fakat susmaktan dolayı hiç pişman olmadım." ifadesiyle sükûtun önemine dikkat çekmiştir.
Sükût, bilinçsiz bir halde susup olaylar karşısında boyun eğmek değildir. Buradaki amaç kişinin yerini, haddini ve durumunu anlamasıdır. Yaşadığımız olaylar karşısında tevekkül içinde kalmalı, belirli bir ölçü ve edep içerisinde az ve öz konuşmalıyız. Sessiz kalmak da bir huzur vardır. Sükût insanın aklını başına alır, daha derin daha dingin düşünmesini sağlar. Kişi duygu yönetimini, anlık reflekslerini daha iyi denetleyebilir. Sosyal ilişkilerinde hayatını, yaşadıklarını olumlu ve doğru çözümlemek ve kendini gerçekleştirmek yolunda kararlarını daha isabetli alabilir.
EL – KAHHÂR
Sözlükte “yenmek, üstün gelmek, zor kullanarak istediğini yapmak” anlamındaki kahr kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “yenilmeyen, yegâne kudret ve tasarruf sahibi” demektir. Dilciler ve âlimlerin hemen hepsi kahr kavramının temel mânasını “boyun eğdirip üstün gelmek” (tezlîl ve galebe) olarak belirlemişlerdir. Fahreddin er-Râzî, bu kavrama “zor kullanmak ve mecrasından çıkarmak suretiyle bir şeye boyun eğdirmek” anlamını verdikten sonra bunun zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiği takdirde iki şekilde düşünülebileceğini söylemiştir: Başkasını ilâhî iradenin dışında iş yapmaktan alıkoymak ve kendi iradesince hareket etmekten kişiyi men etmek.
Kur’ân-ı Kerîm’in altı âyetinde kahhâr, iki yerde kāhir ismi Allah’a, bir âyette de kāhir sıfatı insanlara izâfe edilmiştir.
Allah’a nisbet edilen kahhâr isimlerinin hepsi vâhid isminden hemen sonra yer almıştır. Bunların dördü şirk anlayışını eleştirip tevhid inancını pekiştiren bir bağlamda zikredilmiş (Yûsuf 12/39; er-Ra‘d 13/16; Sâd 38/65; ez-Zümer 39/4), iki âyet de kıyametin kopmasını tasvir eden âyetler sırasında yer almıştır (İbrâhîm 14/48; el-Mü’min 40/16).
Kahhâr ile esmâ-i hüsnâdan “yenilmeyen, yegâne galip” anlamındaki azîz, “her şeye gücü yeten” mânasındaki kādir, muktedir, kavî ve metîn, ayrıca “iradesini her durumda yürüten” anlamındaki cebbâr, “mülkün sahibi ve tasarruf edeni” mânasındaki mâlikü’l-mülk isimleri arasında anlam yakınlığı ilişkisi bulunmaktadır.
Her Anımız Dua İle
Gündelik hayatta insanlarla ilişkilerimizde hep dua sözleri kullanırız.
Allah razı olsun!
Allah'a emanet ol!
Geçmiş olsun!
Allah şifa versin!
Elhamdülillah!
Allah kolaylık versin!
Allah rahmet eylesin!
Allah kavuştursun!
Allah’a ısmarladık!
İnşallah!
Afiyet olsun!
Allah rahatlık versin!
Hayırlı olsun!
DÜŞÜNELİM, ARAŞTIRALIM, PAYLAŞALIM!
Sıkça yaptığın dualar nelerdir?
Dua ederken neler hissedersin?
Yukarıdaki dua ifadelerini hangi durumlarda söylersin?
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Bugün günlerden cuma
Bu sayfa Bursa İl Müftülüğü tarafından hazırlanmıştır
İman, Allah’ın varlığını ve birliğini, Peygamberimizin Yüce Allah’tan getirdiklerini dil ile ikrar kalp ile tasdik etmektir. İman, inanan kişi ile rabbi arasındaki sevgi ve güven bağıdır.
Kişi, imanını hayata taşımakla sorumludur. Sadece Allah’a kul olmaya ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaya söz veren kişi söz, tavır ve davranışlarıyla bunu göstermelidir. Bu da iman, ibadet, ahlak kavramlarını hayatın merkezine koymakla gerçekleşecektir. Kur’an’da iman edenlerden bahsedilirken önce inanılması gereken esaslar ve ardından yerine getirilmesi gereken ameller gelir. Bu nedenle hitap “iman edenler ve salih amel işleyenler “şeklindedir. (Bakara,2/25; Asr,103/3) Salih amel ise insanın Allah’a karşı sevgi, saygı ve bağlılığını gösterme biçimi, Allah’ın rızasını kazanma yoludur.
İnanan kişinin ibadeti, kalbi, dili ve bedeni ile yaptıklarının hepsini içine alır. Kalbin ibadeti, imanı ve halis niyetidir. Dili ve bedeniyle başta farz olan namaz, oruç, zekât, hac ve ardından nafileleri yerine getirmesidir. Dua, tesbih, tövbe, zikir, ilim öğrenmek, sadakalar, hasta ziyareti, misafire ikram, hayırda yardımlaşma, cömertlik, sabır, tevazu, güzel söz gibi diğer hal ve hareketleriyle de Rabbinin rızasını kazanma yolunda olur. Bu açıdan bakıldığında dinin gereği olan ibadet ve ahlak, hayattan bağımsız bir şey değildir ve ömrün her anı ibadete dönüşebilir. Görüyoruz ki Kur’an’da insana teklif edilen ve Hz. Peygamber’in sünnetiyle açıkladığı iman, hayatın tamamını kuşatan bir imandır. Mü’min olma hali, kulun Allah ile olan ilişkisinin yanında insani ilişkilerin tamamına ve diğer varlıklarla olan ilişkilerde de belirleyicidir. Bu nedenle ahlaki davranışlar da imanın konusu olur. Bunun en güzel örneğini Lokman suresinde görürüz.
Anne-babaya iyilik, küçücük iyiliği dahi yapmaktan geri durmamak, namazı özenle kılmak, iyi olanı emredip kötü olana karşı koymak, başına gelene sabretmek, gurura kapılıp insanlardan yüz çevirmemek, ortalıkta çalım satarak yürümemek, yürüyüşünde ölçülü olmak, sesini alçaltmak. (Lokman,31/14-19) İslam’da sadece belirli ibadetleri yapmanın yeterli olmayacağı, dinin temel rükünleri olan namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler yoluyla kazanması gereken güzel vasıflar yoksa Allah ve Rasulü’nün rızasını kazanmanın mümkün olmayacağının en güzel örneklerinden biri de “müflis” hadisidir. Ebu Hureyre (r.a.) den: Peygamberimiz (s.a.s.) arkadaşlarına: "Müflis kimdir, diye sordu." Ashab, "Bize göre müflis, parası ve malı olmayandır" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Ümmetimin müflisi, kıyamet gününe; namaz, oruç ve zekât görevlerini yerine getirdiği halde, ona-buna sövmüş, iftira etmiş, şunun-bunun (haksız yere) malını yemiş, kanını dökmüş, onu-bunu dövmüş olarak gelen kimsedir. Bu kişinin iyiliklerinin sevabından hak sahiplerine verilir. Borcu ödenmeden sevabı biterse, diğerlerinin günahları ona yüklenir, sonra da Cehenneme atılır" buyurdu. (Müslim, Birr, 59)
Kalbimizi, iman gibi bir nimetten, kendimizi imanımızı pekiştiren ibadetlerimizden, ibadetlerimizi anlamlı kılan halis niyetlerimizden ve güzel ahlaktan mahrum bırakmamamız duasıyla.
Çocuklar Arasında Adaletli Olmak

Çocuklarımız bizim mülkümüz değil, Allah’ın belli bir zamana kadar bakımlarını bize yükleyip emanet ettiği kutlu misafirlerdir. Ailenin birden fazla çocuğa sahip olması durumunda çocukların her birinin aile içinde ve dışında haklarının korunması, hem çocukların geleceğe hazırlanmasında hem de aile saadetinin sağlanmasında çok önemli bir etkendir. Çocuklar arasında ayrımcılık türlerinden en kötüsü cinsiyet ayrımcılığıdır. Rahmet Peygamberi (sav) oğlu gelince öpüp kucağına alan, fakat kızı gelince ilgisiz bir şekilde yanına oturtan adamı kınamıştır. Anne babalara, çocukları arasında yapacakları bağışlarda eşit olmalarını tembihlemiş, evlatlar arasındaki farklı muameleyi zulüm ve haksızlık olarak nitelemiştir.
Şiddet Karşısında İslam
Barış dini olan İslam’ın özellikle Avrupa’da başta siyaset ve medya olmak üzere elit tabaka tarafından şiddet ve terör olguları ile özdeşleştirme söylemleri, İslamofobi kaynaklı, ırkçı zihniyetin bir tezahürüdür. Bu zihniyet aynı zamanda İslam dini mensubu olan Müslüman aktivistlere, akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik ayrımcı ve baskıcı bir tutum sergilemektedir. Sonuç olarak gelinen noktada yanlış algılarla çevrili zihinler, Müslümanların üzerine dikkat kesilmiş durumda.
Değerli Okurlarımız!
Bu eserde seküler anlayışın pençesinde kıvranan modern dönem ön yargılı din anlayışı algısının, gerçek veriler ışığında tutarlı analizlerle çürütülmesi amaçlanmıştır. Konuyla ilgili on makaleden oluşan bu esere bir göz atmanız dileğiyle…
Sükut
Susarak konuşmak mümkün müdür? Susmak bir anlam ifade eder mi? Evreni müşahede ettiğimizde âlemin, ebedi bir sonsuzluğa sahip olduğunu aynı zamanda sessizlik deryası olduğunu da kavrayabiliriz. Aslında her bir insanın benliğine, özüne kavuşabilme yolculuğu, sükûnete kavuşabildiği ölçüde deverân edebilir. Belki de sükuttan uzaklaştığımız ölçüde derinliğimizdeki sessizliğin bizi sarıp sarmalayan çekim alanından uzaklaşıyoruz. Bir başka ifadeyle insan, susabildiği kadar iç ve dış âlemleri idrak edebiliyor. Susmak tefekkürdür. Dinlemek ve duymaktır.
Ebû Hüreyre"nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun! Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin!” Lokman Hekim: "Ben konuşmalarımdan dolayı kaç kere pişman oldum. Fakat susmaktan dolayı hiç pişman olmadım." ifadesiyle sükûtun önemine dikkat çekmiştir.
Sükût, bilinçsiz bir halde susup olaylar karşısında boyun eğmek değildir. Buradaki amaç kişinin yerini, haddini ve durumunu anlamasıdır. Yaşadığımız olaylar karşısında tevekkül içinde kalmalı, belirli bir ölçü ve edep içerisinde az ve öz konuşmalıyız. Sessiz kalmak da bir huzur vardır. Sükût insanın aklını başına alır, daha derin daha dingin düşünmesini sağlar. Kişi duygu yönetimini, anlık reflekslerini daha iyi denetleyebilir. Sosyal ilişkilerinde hayatını, yaşadıklarını olumlu ve doğru çözümlemek ve kendini gerçekleştirmek yolunda kararlarını daha isabetli alabilir.
EL – KAHHÂR
Sözlükte “yenmek, üstün gelmek, zor kullanarak istediğini yapmak” anlamındaki kahr kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “yenilmeyen, yegâne kudret ve tasarruf sahibi” demektir. Dilciler ve âlimlerin hemen hepsi kahr kavramının temel mânasını “boyun eğdirip üstün gelmek” (tezlîl ve galebe) olarak belirlemişlerdir. Fahreddin er-Râzî, bu kavrama “zor kullanmak ve mecrasından çıkarmak suretiyle bir şeye boyun eğdirmek” anlamını verdikten sonra bunun zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiği takdirde iki şekilde düşünülebileceğini söylemiştir: Başkasını ilâhî iradenin dışında iş yapmaktan alıkoymak ve kendi iradesince hareket etmekten kişiyi men etmek.
Kur’ân-ı Kerîm’in altı âyetinde kahhâr, iki yerde kāhir ismi Allah’a, bir âyette de kāhir sıfatı insanlara izâfe edilmiştir.
Allah’a nisbet edilen kahhâr isimlerinin hepsi vâhid isminden hemen sonra yer almıştır. Bunların dördü şirk anlayışını eleştirip tevhid inancını pekiştiren bir bağlamda zikredilmiş (Yûsuf 12/39; er-Ra‘d 13/16; Sâd 38/65; ez-Zümer 39/4), iki âyet de kıyametin kopmasını tasvir eden âyetler sırasında yer almıştır (İbrâhîm 14/48; el-Mü’min 40/16).
Kahhâr ile esmâ-i hüsnâdan “yenilmeyen, yegâne galip” anlamındaki azîz, “her şeye gücü yeten” mânasındaki kādir, muktedir, kavî ve metîn, ayrıca “iradesini her durumda yürüten” anlamındaki cebbâr, “mülkün sahibi ve tasarruf edeni” mânasındaki mâlikü’l-mülk isimleri arasında anlam yakınlığı ilişkisi bulunmaktadır.
Her Anımız Dua İle
Gündelik hayatta insanlarla ilişkilerimizde hep dua sözleri kullanırız.
Allah razı olsun!
Allah'a emanet ol!
Geçmiş olsun!
Allah şifa versin!
Elhamdülillah!
Allah kolaylık versin!
Allah rahmet eylesin!
Allah kavuştursun!
Allah’a ısmarladık!
İnşallah!
Afiyet olsun!
Allah rahatlık versin!
Hayırlı olsun!
DÜŞÜNELİM, ARAŞTIRALIM, PAYLAŞALIM!
Sıkça yaptığın dualar nelerdir?
Dua ederken neler hissedersin?
Yukarıdaki dua ifadelerini hangi durumlarda söylersin?
En Çok Okunan Haberler