SON DAKİKA
Hava Durumu

Anne ve baba cennetin kapısıdır

Bu sayfa Bursa İl Müftülüğü tarafından hazırlanmıştır.

Haber Giriş Tarihi: 16.04.2023 15:55
Haber Güncellenme Tarihi: 16.04.2023 15:55
Kaynak: Haber Merkezi
Haberyazilimi.com
Anne ve baba cennetin kapısıdır

Üzeyir YAVAŞ

İznik İlçe Müftüsü

Dünyaya geldikten sonra hayata en zor tutunan varlık insandır. Bir bebek dünyaya gözlerini açtıktan sonra, en değerli varlık olan anne her zaman ve halükârda onun yanındadır. Geceleri uyku nedir bilmez anne. Evladı ağlasa onun yüreği kanar. Bazen de biraz ağlamasa nefesini dinler “acaba bişey mi oldu?” endişesiyle. Evladını büyütüp şöyle rahat nefes alıncaya kadar neler çektiğini bir Allah bir de kendisi bilir. Babanın da hali bir başkadır. Kendisi kıt-kanaat büyümüştür, ister ki evlatları rahat büyüsün. Hamallık da yapsa ağır gelmez babaya, çünkü o evine, ailesine ve evladına ekmek götürecektir. Bayramlarda kendisine bir şey alamasa da, evladının boynunu bükük bırakmaz. Çok sıkışsa da belli etmez bunu. Yetemediği yerde Yaradana sığınır, gözyaşını içine döker, ama evladını muhtaç etmez başkasına. O yüzdendir ki, anne ve baba bir evlat için dünyada en değerli iki varlıktır.

Bu sebeple rabbimiz teâlâ “Biz insana ana ve babasına iyilik etmesini emrettik (Ankebût: 29/8) buyuruyor.

Başka bir ayet-i kerimede, anne babaya itaatin, iyiliğin ve onlara merhametle davranmanın önemi şu şekilde anlatılıyor.

Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı. (İsrâ: 17/23-24)

Hz. Peygamber de anne babaya kötü davranmanın ve itaat etmemenin büyük günahlardan olduğunu şöyle haber veriyor:

Anlatıldığına göre Allah resulü sallallâhu aleyhi ve sellem ashabına “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” buyurdu, hem de üç defa sordu bunu.

Soruya muhatap olan Ashab-ı Kiram da: Evet, yâ Rasûlallah, dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm buyurdular ki:

- Allah’a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek” buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve İyi dinleyin, bir de yalan söylemek ve yalancı şâhitlik yapmak” buyurdu. (Buhârî, Şehâdât 10; Müslim, Îmân 143; Riy3azu’s-Sâlihîn, Hadis No: 338)

Anne ve baba öyle değerli varlıklar ve onların hakları öyle ağır ki, onlar Müslüman olmasalar da evlat anne ve babasına iyilik etmek ve ikram etmekle mükelleftir.

Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ radıyallahu anhümâ anlatıyor ve diyor ki:

İslâmiyet’i henüz kabul etmemiş olan annem Rasûlullah zamanında yanıma gelmişti. Ben ona nasıl davranacağımı bilemediğim için, kendisine nasıl davranmam konusunda Rasûlullah’ın görüşünü almak için:

“Yâ Rasulallah! (Henüz Müslüman olmayan) Annem, beni özleyip ziyaretime gelmiş. Ona ikramda bulunabilir miyim? diye sordum.

Peygamber aleyhisselâm: “Evet, annene iyi davran!” buyurdu. (Buhârî, Edeb 8; Müslim, Zekât 50; Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis No: 327)

Biliyor musunuz, aslında cennete girmek öyle çok da zor değil. Örneğin anne babanın rızasını almış olmak kişiye cennetin kapılarını açıyor. Biraz da aksi yönde davranan evlatların nasıl bir nimeti elden kaçırdıklarını biraz da tehditvârî olarak şöyle uyarıda bulunuyor sevgili peygamberimiz aleyhissalâtü vesselâm:

Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun. (Müslim, Birr 9, 10; Riy3azu’s-Sâlihîn, Hadis No: 319)

Hatta şu iki hadisi şeriflerinde anne babanın evlat için cennetin kapısı mesabesinde olduğunu, o kapılara sımsıkı tutunmasını şöyle öğütlüyor aleyhissalâtü vesselâm:

Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak kapılardan birisidir. Bu kapıdan girme fırsatını kaybetmek ya da değerlendirmek artık senin arzuna kalmıştır.” (Tirmizî, Birr, 3)

“Anne cennet kapılarının ortasındadır.” (İbn Hanbel, V, 198)

Yüce dinimizin genelde kadına, özelde ise anneye biçtiği değeri ve takdir ettiği yeri herkesin malumu şu meşhur hadisi şeriften de biliyoruz: “Cennet annelerin ayağı altındadır. (Nesâî, Cihad, 6)

Yine Hz. Peygamber’in (s.a.s.) mübarek ağızlarından şunu öğreniyoruz: “Rabbin hoşnutluğu anne babanın hoşnutluğuna bağlıdır. Rabbin öfkesi ise, anne babanın öfkesine bağlıdır.” (Tirmizî, Birr, 3)

Evlatlara düşen, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Üç dua vardır ki bunların kabul olunacağında şüphe yoktur. Bunlar Mazlumun duası, misafirin duası ve anne babanın çocuklarına olan duasıdır” (Tirmizî, Birr,7) mübarek buyruğundan dolayı, şu üç günlük dünyada anne baba duası almanın önemi idrak edip onlara güzel davranmalı ve dualarını almak olmalıdır.

Tüm bunlardan şunları öğreniyoruz; anne babalarımız en kıymetlilerimiz, anne babamızı razı ettiğimizde rabbimizi razı etmiş oluruz. Anne babalarımız bizim için cennetin kapısı mesabesindeler. Onları razı edenin cennete girmesi daha kolaydır.

Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem kurtuluş olan şu mübarek ay hürmetine, Rabbim bizleri şu dünya sınavında anne ve babasını razı edip hem rabbimizin rızasını kazanan hem de cennetin kapısına tutunup cennete girebilen kullarından eylesin.

Bu vesileyle ramazan-ı şerifinizi tebrik ediyor, rabbimden şu mübarek ayın ihtiva ettiği her türlü hayırla bizleri mükâfatlandırmasını niyaz ediyorum.

  • CAMİ, ŞEHİR VE MEDENİYET (Özgün Yazı)

NAGEHAN ÇAKICI

Kestel İlçe Vaizi

Camiler, İslam medeniyetinin kalbidir. Başta Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ olmak üzere bütün camiler, bünyesinde mümin gönülleri birleştiren mukaddes mekanlardır. Medine’ye hicret ettiğinde Allah Rasûlü (s.a.v.) ashabıyla öncelikle şehrin merkezine Mescid-i Nebevi’yi inşa etmiş ve şehirlerin Allah’a en sevimli olan mekânlarının camiler olduğunu bildirmiştir.

İslam medeniyetinin ilk harcı olan Mescid-i Nebevi; hem Müslümanları bir araya toplayan bir ibadet mahalli hem de hem de bir mektepti. Kur’an-ı Kerim’in vahyi burada kaleme alındı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’i dinleyen, dinlediğini din kardeşlerine ulaştıran sahabe-i kiram burada yetişti. Bu yönüyle cami demek, ibadetin huzuruyla ilmin bereketini aynı kubbe altında yaşamak anlamına gelir.

Cami, bir müminin hayat bulması, bir şehrin ruh kazanması ve bir medeniyetin ortaya çıkmasıdır. Merhum Fatih Sultan Mehmet Hân: “Hüner bir şehir bünyâd etmektir; Reâyâ kalbin âbâd etmektir.” Beytiyle bir şehir kurmakla asıl marifetin o şehirde yaşayanların kalbini kazanmak olduğu gerçeğini dile getirmiştir. Osmanlı döneminde İslam beldelerinin merkezine inşa edilen “külliye” kültürünün çekirdeği camidir. Bu mimari yapı; içerisinde yer alan medrese, hamam, misafirhane, dâru’ş-şifâ, aşevi, bedesten gibi sosyal tesisleriyle insanların ihtiyaçlarının karşılandığı önemli bir fonksiyona sahiptir. Müslümanlar nesiller boyunca yeni kurdukları şehirlerde camiyi hayatın merkezine alan bir şehir planlamasına önem vermişlerdir. Yerleşim birimleri camilere göre şekillenirken inşa edilen camilerde, kültür ve medeniyetin ürünü olan mimari ve sanatsal detaylara da özen gösterilmiştir. Yüzlerce yıldır varlığını sürdüren Fatihler, Selimiyeler gibi muhteşem yapılar manevi ve biçimsel yönleriyle insanlığı hayran bırakmaya devam etmektedir.

Camiler, varlığıyla İslam şehirlerinin bağımsızlığının göstergesidir. Kubbeleriyle tevhidin sembolüdür. Ezanlarıyla şehadetin ifadesidir. Salâlarıyla bir milleti dirilten ve ayağa kaldıran merkezlerdir. Yaşadığımız şehre ruh veren camiler, medeniyetimizin kimliğidir.

  • ZEYNEP BİNT CAHŞ (Sahabe Hatıraları Kitabından)

Zeynep bint Cahş, Allah Resûlü’nün halası Ümeyye’nin kızıydı. Hz. Peygamber onu, köleyken azat ederek evlat edindiği Zeyd b. Harise ile evlendirmek istemişti. Toplum içerisinde saygın bir konumda olan Kureyş kabilesinin en seçkin ailelerinden birine mensup Zeynep bint Cahş, bu teklife sıcak bakmasa da o sıralarda nazil olan “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” (Azhab, 33/36) ayeti doğrultusunda Resûlüllah’a karşı gelmek istememmiş ve Zeyd (r.a) ile evlenmeyi kabul etmişti. Cahiliye adetlerinde hür bir kişi, azat edilmiş bile olsa köle statüsünde olan biriyle evlenemezdi. Dolayısıyla bu evlilik hür ve köle ayrımına odaklanmış cahiliyye anlaşıyışına darbe vuran önemli bir olaydı. Fakat zaman içerisinde iki genç arasında çıkan anlaşmazlıklar had safhaya vardı, Resûlullah’ın barış tavsiyeleri artık sonuç vermiyordu ve sonunda boşanma yoluna girildi. Resûlullah’ın takdiri karşısında kendi tercihinden vazgeçen ancak bu birliktelikte huzur bulamayan Zeynep bint Cahş’a müjde olacak haber, vahiyle geldi. “Biz onu -Zeyneb’i- sana nikâhladık ki evlâtlıkları, kadınlarıyla ilişkiyi kestiğinde (o kadınlarla evlenmek isterseler) müminlere bir güçlük olmasın” (Azhab, 33/37) bu ayetle Zeyd bin Harise’den ayrılan Zeynep bint Cahş, Rasûlullah’a eş olmakla kalmıyor müminlerin annesi arasında eşsiz birkonuma haiz oluyordu. Evlilikleri boyunca bu hususu dile getiren Zeynep (r.a), “Sizleri (Hz. Peygamber ile) kendi aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin ötesinden Allah evlendirdi” diye övünürdü. (Buhari, Tevhid, 22) Zeynep (r.a)’nın ilk evliliği gibi ikinci evliliği de inananlar için bir mesaj niteliğindeydi. Yüce Allah, elçisine Zeynep bint Cahş’ı nikahlayarak toplumda mevcut olan “evlatlıklarının boşandığı hanımla evlenemez” adetini kaldırdığını ilan ediyordu.

  • MANEVİ BAKIM VE DANIŞMA PSİKOLOJİSİ (Kitap Alıntı)

Modern zamanda dünya her zamankinden daha çok hızlı bir değişim geçirmektedir. Bir taraftan bilim ve teknolojisinin hayatımıza getirdiği kolaylıklar ve değişimin olumlu etkileri, diğer taraftan toplumun hemen her kesiminin ruhsal durumunu tehdit eden krizler adeta iç içe yaşanmaktadır. Çeşitli küresel, bölgesel ve kültürel konular hemen her yaştan bireyin hayatını önemli ölçüde etkilemekte, toplumsal yaşamı daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Sosyal hayatın böylesine her geçen gün daha da karmaşıklaşması, bireylerin iç dünyalarının da karmaşıklaşmasını da beraberinde getirmektedir. İnsanlık hızlı gelişme ve değişimler içinde ciddi bunalımlara düşmekte, hayatla hatta dini inanç ve yaşayışla ilgili yeni beklenti ya da arayışlara yönelmektedir. Bu hızlı gelişim ve değişim coğrafi, siyasi çizgileri erittiği gibi insan ilişkilerinde, toplumsal kurumların tanımı ve işlevlerinde, geleneksel değer ve ahlak anlayışlarında da birtakım sınırların zorlanıp belirsizleşmesine ve sorgulanıp yeniden yapılandırılmasına sebep olmaktadır.

  • YUNUS EMRE DİVAN

Hemin geldüm bu dünyâya nefsüme kullık itmege

Eyü ‘amel işlemedüm ‘azâbdan kurtulam diyü

Hemin geldim bu dünyaya, nefsime kulluk etmeye.
İyi amel işlemedim, azaptan kurtulam diye.

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.