Muhterem Müslümanlar! Peygamberimiz (s.a.s), genç sahabi Muâz b. Cebel’i Yemen’e elçi olarak tayin etmişti. Uğurlarken onunla birlikte yola çıktı ve bazı tavsiyelerde bulundu. Muâz bineğinin üstünde gidiyor, Resûl-i Ekrem de onun yanında yürüyordu. Allah Resûlü (s.a.s) tavsiyelerinin sonunda şöyle buyurdu: “Ey Muâz! Bu seneden sonra benimle karşılaşamayabilirsin, belki de ancak şu mescidime veya kabrime uğrarsın.” Bu sözler üzerine Muâz (r.a), Peygamberimizden ayrılmanın üzüntüsüyle ağlamaya başladı. Allah Resûlü ise yüzünü Medine’ye doğru çevirerek şöyle buyurdu: “İnsanların benim gözümde en üstün olanları, kim olurlarsa olsunlar ve hangi makam ve mevkide bulunurlarsa bulunsunlar, takva sahibi olanlarıdır.”1 

EŞSİZ REHBERİMİZ
Aziz Müminler! Takva, kul olarak Allah’a karşı maddi ve manevi bakımdan sorumluluklarımız olduğunu bilerek yaşamaktır. Rabbimizin emirlerine itaat edip O’nun hoşnutluğunu kazanmaktır. Rızasını kaybettirecek işlerden kaçınarak O’nun rahmetinin gölgesine sığınmaktır. Takva, Cenâb-ı Hakkın bizlere mükemmel bir örnek ve eşsiz bir rehber olarak gönderdiği Sevgili Peygamberimizin izinden yürümektir. Kıymetli Müslümanlar! İlahî rahmete ve himayeye mazhar olmak ancak takva ile mümkündür. Nitekim hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a karşı hakkıyla takva sahibi olun ve ancak Müslüman olarak can verin.”2 Hakkıyla takva sahibi olmak, her an kendini Allah’ın huzurunda hissetmeyi, saygıda kusur etmemeyi ve O’na derin bir sevgiyle bağlanmayı gerektirir. Bu haliyle takva, Rabbimizin azabını gerektirecek işler yapmaktan ve O’nun huzuruna yüzü kara çıkmaktan endişe etmektir. “Ey iman edenler! Allah için takva sahibi olun. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın!”3 ayeti gereği, ahiret için bugünden hazırlık yapmaktır. 

ÜÇ KEZ KALP İŞARETİ
Değerli Müminler! Peygamber Efendimiz bir defasında, eliyle göğsünü işaret ederek üç kere “Takva işte buradadır”4 buyurmuştur. Evet, takvanın yeri kalptir ancak belirtileri bedendedir, sözdedir, davranıştadır. Takvanın huzur veren etkisi, ibadetlerimizde, iyi işlerimizde ve güzel ahlakımızda kendisini gösterir. Takva bilincimiz, kötülük ve haramlardan kaçınmakla kuvvetlenir; dürüstlük ve samimiyetle kemale erer. Takva müminin kalkanıdır. Yüreğine düşen titreme, vicdanına dokunan sestir. Günahlarla arasına çekilen set, sevaplarla kurduğu ünsiyettir. Öyleyse takva sahibi bir mümin, kalbini fitne ve fesattan, dilini yalan ve iftiradan, gözünü harama bakmaktan korur. Elini haksızlığa uzatmaz, ayağıyla kötülük yolunda koşmaz. Bile bile günah işlemek bir yana, şüpheli şeylere dahi meyletmez. Zira muttaki bir mümin bilir ki, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek ona dünyada mutluluk, ahirette kurtuluş getirecektir. 

ÜSTÜNLÜĞÜN ÖLÇÜSÜ
Aziz Müslümanlar! Takva, Rabbimiz katında bize değer kazandıran yegâne ölçüdür. Çünkü dinimize göre üstünlük ölçüsü mal, mülk, makam, meslek, ırk ve cinsiyet değildir. “Allah katında en değerliniz, en derin takva bilincine sahip olanınızdır”5 ayeti bu gerçeğe işaret etmektedir. İman ile şereflenen, takva elbisesine bürünen, tertemiz bir kalbe ve salih amellere sahip olan kişi, insanların en faziletlisidir. İşte Allah (c.c), böyle muttaki kimselerle beraberdir. Onların dostudur. Cenneti ve içindeki benzersiz nimetleri de muttakiler için hazırlamıştır.6 Kıymetli Müminler! Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Azık edinin; kuşkusuz azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Bana karşı gelmekten sakının.”7 

HEM DÜNYAYI HEM AHİRETİ
O halde, şu fani dünyada hayatımızı takva ile bereketlendirelim. Günahlardan sakınıp hep iyi olmaya ve iyilikte bulunmaya devam edelim. Nefsimizin doyumsuz arzularına, şeytanın aldatmasına kanıp hem dünyamızı hem de ahiretimizi heba etmeyelim. Söylediğimiz her sözün, yaptığımız her işin hesabını bir gün Rabbimize vereceğimizi unutmayalım. Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in şu hadisiyle bitiriyorum: “Nerede olursan ol, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol! Bilerek veya bilmeyerek bir kötülük işlersen peşinden iyi bir şey yap ki onu yok etsin. Bir de insanlara güzel ahlâkla davran!”8 1 İbn Hanbel, V, 236. 2 Âl-i İmrân, 3/102. 3 Haşr, 59/18. 4 İbn Hanbel, III, 134. 5 Hucurât, 49/13. 6 Nahl, 16/128; Câsiye, 45/19; Ra’d, 13/35. 7 Bakara, 2/197. 8 Tirmizî, Birr, 55. Din Hizmetleri
 

TEKFİR NEDİR?
Tekfir, bir Müslümanı ya da Müslüman olduğu bilinen bir kimseyi küfre nispet etmektir. Tarihte, Müslümanları kâfir ilan etme konusunda hiç tereddüt yaşamayan ilk topluluk Haricilerdir. 

Sıffin Savaşı’ndaki Hakem Olayı’na bir tepki olarak ortaya çıkan bu yapı, aralarında Hz. Ali’nin de bulunduğu pek çok güzide sahabeyi “Hüküm ancak Allah’a aittir.” (Yusuf, 12/40.) ayetine muhalif davranmakla suçlayıp kâfir ilan etmiş ve onların kanlarını dökmekten imtina etmemiştir. Ancak Hz. Ali’nin, Kur’an ayetini istismar edenlere karşı söylediği “Batıla alet edilmiş hak söz” ifadesi, onların usulsüzlüğünü ortaya koyan en veciz sözlerdendir. 

SİLAH GİBİ KULLANDILAR

Haricilerle aynı yöntemlerde birleşen ve kendi amaçları uğrunda tekfir kavramını bir silah gibi kullanan bugünkü bazı yapılar da işledikleri cürümleri bağlamından kopardıkları Kur’an ayetlerine dayandırma gayreti içerisindedirler. Oysaki Kur’an ayetlerinin siyak-sibakı, sebeb-i nüzulü, Kur’an’ın kendi içerisindeki anlam bütünlüğü, Hz. Peygamber’in örnekliği ve sahabenin ilgili ayet(ler) hakkındaki görüşleri ayetlerin doğru anlaşılmasında oldukça önemlidir.
Tekfir konusunda İslam’ın temel yaklaşımı, kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kişiye “kâfir” ithamında bulunmamaktır. Kelime-i tevhid ilkesini benimseyen ve sözlü olarak ifade eden herkes mümin kabul edilmektedir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek ‘Sen mümin değilsin.’ demeyin.” (Nisa, 4/94.)

TEVHİDE RAĞMEN ÖLDÜRÜNCE
Tekfirden kaçınılması gerektiği hususunda bir başka delil de Hz. Peygamber’in (s.a.s.) uygulamasıdır. Bir seriyye esnasında Hz. Üsame, düşman saflarından birini öldürecekken karşısındaki kişi kelime-i tevhid’i söyler, buna rağmen Hz. Üsame o adamı öldürür. Ordu, Medine’ye döndüğünde olay Hz. Peygamber’e anlatılır. Hz. Peygamber (s.a.s.), adamı niçin öldürdüğünü Üsame’ye sorar. Bunun üzerine Üsame, o kişinin öldürülmemek için kelime-i tevhid getirdiğini söyleyince Efendimiz “Sen onun kalbini mi yardın?” buyurarak, yaptığı işte hatalı olduğu uyarısında bulunur. (İbnEbîŞeybe, Musannef, VI, 480; Nesâî, Siyer, 12.) Başka hadis-i şeriflerde de kelime-i tevhid’i söyleyenlerin (Müslim, İman, 33.), kıbleye yönelip namaz kılanların, Müslümanların kestiği hayvanın etinden yiyenlerin Müslüman kabul edileceği, Allah ve Resulü’nün koruması altında olacağı ifade edilmektedir. (Buhârî, Salât, 28.)

Bursa AFSİAD’dan TÜBİTAK BUTAL’a ziyaret Bursa AFSİAD’dan TÜBİTAK BUTAL’a ziyaret

KENDİSİ GİBİ DÜŞÜNMEYENE
Kur’an ve sünnetin tekfire yaklaşımı bu iken, çağdaş Haricî düşüncesine sahip olan örgütlerin, başta kendilerine muhalif yapılar olmak üzere siyasi açıdan düşman oldukları her grubu ve mensuplarını tekfir ettikleri görülmektedir. Bu da tekfir söyleminin, söz konusu örgütlerin stratejisine hizmet eden bir araç olarak kullanıldığını göstermektedir. (Bkz. Dini İstismar ve Tedhiş Hareketi DEAŞ (Rapor), DİB Yayınları, s. 14.) Bunun yanı sıra radikal örgütler nezdinde tekfir, kendileri gibi düşünmeyen herkese karşı sözde “cihat”ın bir gerekçesidir.

BİR SORDU BİR YANIT

Ölümü temenni etmek caiz midir?
Bir mümin ne kadar sıkıntı çekerse çeksin ölümü temenni etmemelidir. Çünkü sıkıntılar da ilahî imtihanın bir gereği olup sabreden insanlar büyük ecir kazanır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Sizden hiçbiriniz başına gelen bir sıkıntıdan ötürü ölümü asla temenni etmesin. Şayet ölümü istercesine olağanüstü bir darlık içinde kalırsa, o zaman şöyle desin: ‘Allah’ım! Benim için yaşamak hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, benim için ölüm hayırlı olduğu vakit de beni öldür.” (Tirmizî, Kıyâmet, 26)

Günün Ayeti
...İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider... (Yûnus, 10/12)

Günün Hadisi
Allâh katında en sevimsiz helâl, boşanmadır

Günün Duası

Allah’ım! Şüphesiz ben nefsime çok zulmettim, günahları bağışlayacak olan yalnız Sensin. Öyleyse katından bir af ile beni bağışla. Bana merhamet et, çünkü bağışlaması ve rahmeti çok olan sadece Sensin