Özlem ATAÇ
TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu (İKK), Zonguldak Kozlu’da 3 Mart 1992 tarihinde 263 madencinin yaşamını yitirdiği toplu iş cinayetinin yıldönümünde, ‘3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü’ dolayısıyla, toplantı gerçekleştirdi. BAOB Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıda konuşma yapan TMMOB Bursa İKK Sekreteri Ferudun Tetik, “Bundan tam 28 yıl önce 3 Mart 1992 tarihinde, Zonguldak Kozlu Kömür Ocağı’nda meydana gelen grizu patlamasında 263 emekçi hayatını kaybetti. TMMOB, ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için 3 Mart tarihini ‘İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü’ olarak ilan etmiştir. Kozlu’dan günümüze iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçileri saygıyla anıyoruz” dedi. 

İŞYERLERİNDE İNSANLAR ÖLÜYOR
2020’ler Türkiye’sinde emekçilerin işyerlerinde hâlâ can vermeye devam ettiğini ifade eden Tetik, “Her yıl, Kozlu faciasında kaybettiğimiz yurttaşlarımızın en az 6 katı iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. İşyerlerinde insanlar ölüyor, işverenler ve devlet ölümleri seyrediyor. Önlem almayan işverenlere yaptırım uygulanmıyor, işyerleri yıllardır, işçi sağlığı, iş güvenliği yönünden denetlenmediği gibi, ölümlü iş kazalarının olduğu işyerlerinde, iş kazalarını incelemek üzere bile iş müfettişi görevlendirmiyor. Her gün en az 5 işçinin işyerlerinde iş cinayetlerinde hayatını kaybetmesi artık haber niteliği bile taşımıyor. Hükümet yetkililerinin iş cinayetleri ile ilgisi başsağlığı dilemenin ötesine geçmiyor” değerlendirmesinde bulundu. 

2018-2019 VERİLERİ KORKUTUYOR
SGK tarafından iş kazası ve meslek hastalıklarına ilişkin istatistikleri açıklayan Tetik, şöyle açıkladı: “En son 2017 yıllarına ilişkin veriler açıklanmıştır. 2020 yılı Mart ayına gelinmiş olmasına rağmen 2018 ve 2019 yıllarına ait veriler kamuoyu ile paylaşılmamıştır. SGK tarafından 2017 yılına kadar açıklanan istatistiklere göre; 2012 yılında 74.871 kazada 744 emekçi, 2013 yılında 191.389 kazada 1.360 emekçi, 2014 yılında 221.336 kazada 1.626 emekçi, 2015 yılında 241.547 kazada 1.252 emekçi, 2016 yılında 286.068 kazada 1.405 emekçi, 2017 yılında 359.766 kazada 1.636 emekçi, iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. 2017 yılında bir önceki yıla göre iş kazası sayısı yüzde 25 oranında, iş kazaları sonucu ölüm yüzde 16 oranında artmıştır. 2017 yılına kadar açıklanan rakamların seyrine baktığımızda henüz açıklanmamış 2018 ve 2019 verileri korku uyandırmaktadır. Bu verilerin SGK tarafından açıklanamamasının sebebi nedir?”

İŞ GÜVENLİĞİ PİYASALAŞTIRILDI
2012 yılında iş sağlığı güvenliğinde devrim söylemleri ile 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu çıkarıldığını belirten Ferudun Tetik, “2012’den bu yana iş kazaları ve ölümlerde azalma bir yana, hem kaza sayısı hem de ölümler arttı. 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nda ‘işyerlerinde iş sağlığı güvenliğinin sağlanması işveren yükümlülüğündedir’ denilmesine rağmen, uygulamada iş sağlığı güvenliği hizmetleri hem piyasalaştırıldı hem de sorumluluk iş güvenliği uzmanlarının omzuna yüklendi. Her kazadan sonra mutlaka iş güvenliği uzmanları gözaltına alındı, hatta tutuklandı. Oysa 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 8. Maddesinde de belirtildiği üzere, iş güvenliği uzmanlığı hizmeti ‘İşverene iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konularda rehberlik ve danışmanlık yapmak’ yine Kanunun 6. Maddesi gerekçesinde belirtildiği üzere de işverene profesyonel yardım kapsamındadır. Bu hükümlere rağmen ikincil mevzuatta iş güvenliği uzmanının görev kapsamını rehberlik dışında değerlendiren hükümler değiştirilmelidir. İş güvenliği uzmanları, işverenin yapmadığı veya yapamadığı çalışmaların takipçisi ve sorumlusu olmamalıdır” açıklamasında bulundu. 

Bursa AFSİAD’dan TÜBİTAK BUTAL’a ziyaret Bursa AFSİAD’dan TÜBİTAK BUTAL’a ziyaret

YASALAR BİÇİMLENDİRİLMELİ
“Çalışma yaşamı düzenleyen yasa yalnızca 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndan ibaret sayılmamalıdır” diyen Tetik, çalışma yaşamının başta 4857 sayılı İş Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olmak üzere birçok yasa ile biçimlendirilmesi gerektiğini belirtti. Tetik, “2003 yılında yürürlüğe konulan 4857 sayılı yasa ile çalışma yaşamı tamamen esnekleştirilmiş, işlerin alt işveren/taşerona yaptırılması olağan çalışma biçimi olmuştur. 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan telafi çalışması, denkleştirme, çağrı üzerine çalışma, kısmi süreli çalışma, asıl işveren-alt işveren ilişkisi başta olmak üzere kuralsız çalışma koşulları olduğu sürece işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemeler bir anlam ifade etmeyecektir. İstihdam büroları ile de iş ilişkileri tamamen bırakın yapsınlar bırakın geçsinler anlayışına dönülmüş, tüm bunların sonucunda örgütsüzlük artmıştır. İş cinayetlerinin artmasında 4857 sayılı yasa ile getirilen esnek çalışma biçimlerinin önemli bir payı olmuştur. Dolayısı ile asıl üzerinde durulması gereken mevzuat bu olmalıdır” ifadelerini kullandı. 

İŞ KAZALARI KADER DEĞİL
İş kazaları ve meslek hastalıklarının kader olmadığını dile getiren Ferudun Tetik, “İş kazaları, meslek hastalıklarının işin doğal bir sonucu olarak görülmesi, yeni iş cinayetlerine davetiye çıkarmaktadır. İş güvencesi ile işçi sağlığı ve iş güvenliğinin birbirini tamamladığı gerçeğinden hareketle, tüm çalışanlar insana yakışır norm ve standartta bir sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdır. Sigortasız ve sendikasız çalıştırma önlenmeli, kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır. Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı, çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamları iyileştirilmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda iyileştirici adımlar atılabilmesi için öncelikle işverenlerin sorumluktan kaçmasının önünde geçilmelidir. İşverenlerin temel sorumluluklarından kaçtıkları, kendi yerlerine birer günah keçisi olarak iş güvenliği uzmanlarını koydukları bir çalışma yaşamında, önleyici ve engelleyici hiçbir çalışmanın yapılamayacağı açıktır” diye konuştu. 

DÜZENLEME VE DENETLEME YETERSİZ
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yetersiz olduğunu söyleyen Tetik, son olarak şu ifadelere yer verdi: “Düzenleme ve denetleme, Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır. Bizler, her 3 Mart’ta olduğu gibi iş cinayetleri ile mücadele etmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma, esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir. İnsan onuruna yakışır, güvenli ve güvenceli çalışma hakkımız için sesimizi yükseltiyoruz. İnsanlar işyerlerinde ölmemeli, her gün işyerlerinden cenazeler çıkarılmamalıdır. Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele edeceğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz. Emekçilerin hayatı daha fazla kâr için feda edilemez, iş cinayetlerine son.”