
ASLI YEŞİLYURT
1920’li yıllarda Andre Breton tarafından ortaya çıkan Sürrealizm Akımı, Freud’un psikanaliz yöntemine dayanan bir akımdır. Breton tarafından yayınlanan Sürrealizm Manifestosu’na göre Gerçeküstücülük, bilinç ve bilinç dışının birleştiği bir yoldur. Gerçeküstücülere göre bilinçaltı, toplum, ahlak, din gibi zorunlu öğelerle oluşur. Bu öğeler ise çeşitli durumlarda ifşa olur. Onlara göre rüyalar tamamen bilinçaltında oluşur. Akım, gerçek dışı anlamına değil, gerçeğin insandaki iz düşümü anlamına gelir. Gerçeküstücülük terimini kullanan ilk Fransız şair Guillaume Apollinaire olmuştur.
Akımın en önemli tekniği olan ruhsal otomatizm denilen ifade biçimini Breton, Gerçeküstücüler için önermiştir. Teknikte kendiliğinden çizim tekniğinde, çizim yaparken şans eseri veya hatalarla bilinçaltı ortaya çıkarılmaya çalışılır. İlk örneğini Andre Masson üretmiştir. Masson, otomatik desen denilen dışavurumcu imgeler oluşturmuştur. Andre Breton, Salvador Dali gibi sanatçılar da uygulanmıştır.
Sürrealizm akımının ustalarından Salvador Dali, düşüncelerini tablolarına yansıttı. Belki sürreal olarak düşünüyor, belki de gerçekçi düşünüp sürreal yansıtmalar yapıyordu. Dali’nin yeteneğini küçük yaşlarda fark eden annesi ve onu resme teşvik etti. Babasının dostu olan izlenimci ressam Ramon Pichot, Dali’yi ilk cesaretlendiren kişidir. Pichot sayesinde resim derslerine başlamıştı. Dali, 1916 yılında Belediye Resim Okulu’nda izlenimci teknikler ile çizimin temellerini öğrendi. 1918’de daha 14 yaşındayken Figueras Belediye Tiyatrosu’nda ilk sergisini açtı. Eserleri büyük beğeni topladı.
Gerçeküstücü akımından etkilenmesi Andre Breton ile tanışması ile başladı. Freud ile tanışması ise onu tamamen psikanalist düşünceye yönlendirdi.
1920’lerin sonlarına doğru Dali bu akıma yakınlaşmaya başladı. Dali’nin çalışmaları, tuhaf olarak görülse de gerçek nesnelerin temsilleriydi. 1929’da Paris’e Sürrealistlere katıldı. Bu grubun benimsedikleri otomatizm tekniğine, kendisinin geliştirdiği eleştirel paranoya yönetimi ile eleştiri getirdi. Bu teknik Gerçeküstücülük akımına büyük katkı sağlamıştır. Bir figürü birçok kez yorumlamaya olanak sağlamıştır.
1929 yılında, Luis Bunuel ile Bir Endülüs Köpeği ve Altın Çağ adlı filmler yaptı. Dali, resimlerinde olduğu gibi filmlerini de Gerçeküstücü tarzına benzetti. Nesneleri eritip anlaşılmayan biçimlere dönüştürdü.
1931 yılında en bilinen eseri olan Belleğin Azmi’ni yaptı. Eser, Yumuşak Saatler veya Eriyen Saatler olarak da bilinir. Genel olarak anlatılmak istenen zamana karşı bir protesto betimlemesidir. Dali bu eserin, yatağının yanında sürekli rüyalarını yazdığı notlarından ortaya çıktığını söyler. Bu eserde de olduğu gibi Dali’nin eserlerinde yoğun biçimde halüsinasyonlara ve bilinçaltı öğelerle rastlanmaktadır. Eriyen Saatler’de zamanın mekandan bağımsızlığı ön plandadır. Arka plan evrenin gerçekliğini betimlerken, saatler ise bu gerçeklikteki zamanı gösterir. Ortada görünün yaratık benzeri objenin Dali’yi temsil ettiği söylenir. Yaratığın gözünün kapalı olması, Dali’nin halüsinasyon ve rüyalarına gönderme niteliğindedir. Eser, 1932’de New York’taki Julien Levy galerisinde sergilenmiş ve büyük ilgi görmüştür.
Akımın öncülerinden biriyken Gerçeküstücü akımın kurucusu olan Andre Breton ile arasının açılması onun dışlanmasına neden oldu. Gerçeküstücüler sanatın siyasi bir değişimi getirebileceği i düşünürken Dali, siyaset ve sanatı ayrı tutmayı savunmuştu. Bunun sonucunda 1934 yılında resmi olarak gruptan çıkarıldı. Ancak onun ünü Amerika’da hızla büyüdü.
Dali, Freud’un bilinçaltı konusundaki yazılarını ilgiyle takip etmiş, 1937 yılında bu akımın temsilcilerinin yola çıktığı düşünceyi oluşturan Freud ile Londra’da tanışmıştır. Dali, klasik gerçeküstücülüğün izinden gidip, bilinçaltının dışavurumuyla ilgilenmiştir. Freud’un yazılarını dikkatle incelemiştir.
1937 tarihli “Narcissus’un Metamorfozu” adlı eseri eleştirel paranoya tekniğinin temsil eden en önemli eseridir. Dali, eserde Gerçeküstücülüğe yakışır şekilde yansımalı görüntüler kullanmıştır. Eser, narsisizm kelimesinin temsili olan Yunan mitolojisine ait bir karakterin hikayesinden oluşmuştur. Eserdeki aynalama üslubu, Dali’nin halüsinasyona duyduğu ilgiden gelmektedir. Dali bu resimde, tıpkı mitolojide de olduğu gibi yansımasına aşık olup taşlaşmış olan karakteri kendi tarzına göre resmetmiştir. Aynı zamanda Narcissus’un ellerini varlığı ve yokluğu betimler şekilde göstermiştir. Dali bu betimleme ile kendisini ve büyük aşkı Gala’yı anlatmıştır.