Bugün günlerden cuma

Bu sayfa Bursa İl Müftülüğü tarafından hazırlanmıştır

Haber Giriş Tarihi: 24.03.2023 13:29
Haber Güncellenme Tarihi: 24.03.2023 13:29
Haberyazilimi.com

ORUÇ ve BENLİK Bekir ŞAHİN( Bursa İl Müftülüğü Vaizi) On bir ayın sultanı Ramazan ayı ile birlikte günlük hayatımız ve gündelik işlerimiz farklılaşmamaya başladı. Bu farklılıkların ana sebebi ibadet hayatımızda olan değişikliklerdir. Artık ibadetlerimize oruç, teravih namazı, fitre ve mukabele eklendi.

Her bir ibadetin birçok hikmeti olduğu gerçeği izahtan varestedir. Ancak, İslam’ın beş şartından biri olup, hastalık ve yolculuk gibi mazeretler dışında her Müslümana farz olan oruç, Yüce Allah’ın özel olarak karşılığını vereceğini vadettiği önemli bir ibadettir. Oruç, her ne kadar maddi ve manevi birçok faydayı içinde barındırsa da benlik ile ilgili olan kısmına özel yer ayırmamız gerekir.

Gelin biraz da benlik konusuna daha yakından bakalım.

Benlik, bir kimsenin kendisini kendisi yapan özellik gibi olumlu anlama sahip olsa da kendi kişiliğini üstün görme ve kendi kişiliğine önem verme gibi olumsuz anlamlara da gelir. Tabi ki oruç, olumlu anlamda Müslümana benlik yani şahsiyet kazandırır. Çünkü oruç, sadece Allah emrettiği için, Allah rızası için tutulur. Hiç şüphesiz Allah için yapılan işler Müslüman kimliğinin pekişmesinde en önemli katkıya sahiptir. Aynı zamanda bu kimliğin kazanılması ve pekişmesi için de benlikten geçmek gerekir. Birbirine tezat gibi görünen bu ifade aslında birbirini tamamlayan bir döngüdür. Bu döngü sürdükçe insanoğlu, kâmil Müslüman ve kâmil insan olma yolundaki tüm engelleri birer birer aşar.

Yemek, içmek ve cinsi münasebet…

İnsan nefsini besleyen en önemli üç eylem. Tabi ki bunların olması gereklidir ancak, sadece bunlar için yaşamak ve bunlar için mücadele etmek, nefsin en çok arzuladığı ve nefsi en çok besleyen fiillerdir. Nefis dilediği kadar yemek, içmek ve dilediği kişilerle cinsel ilişkiye girmek ister. Heves ve isteklerine sınır konulmasını istemez. Oruç tutan bir insan da nefsine acımasızca savaş açar. Çünkü nefse en ağır gelen şeylerden biri açlıktır. Karnı aç olan insanın nefsi tok olur, karnı tok olan insanın da nefsi aç olur diyebiliriz.

Evet, oruç tutan bir insan helal de olsa yemek yiyip su içemez ve nikahlı da olsa cinsel ilişkiye giremez. Sınırsız arzular peşinde koşmak isteyen nefsine bir süreliğine sınır koyar belki de nefsine sınırlarını hatırlatır. Açlık arttıkça nefsin arzuları azalır. Nefsin arzuları azalan insan, kendi iç dünyasına dönmeye başlar. İçe döndükçe sakinleşir, sakinleştikçe düşünür, düşündükçe muhasebe yapar ve Yüce Yaradan ile arasına giren engellerden teker teker kurtulur. Artık “benlik”ten öteye geçip “biz”e doğru yol alır. Biz dedikçe güçlü olur, biz dedikçe mutlu olur.

“Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı” diyerek ifade ettiği cümlelerde Yunus Emre, belki de varlık derken maddi varlıktan öte “benlik”ten bahsetmişti. Kim bilir belki de dünyada var olmaya çalışmak birliğimize, kardeşliğimize, mutluluğumuza ve mutlu sona engeldi Yunus için! 

Ramazan ayının “benlik”ten kurtulmamıza vesile olması temennisiyle… Sükût

Zeynep Kübra DURMUŞLAR( DİB-Manevi Danışman) Susarak konuşmak mümkün müdür? Susmak bir anlam ifade eder mi? Evreni müşahede ettiğimizde âlemin, ebedi bir sonsuzluğa sahip olduğunu aynı zamanda sessizlik deryası olduğunu da kavrayabiliriz. Aslında her bir insanın benliğine, özüne kavuşabilme yolculuğu, sükûnete kavuşabildiği ölçüde deverân edebilir. Belki de sükûttan uzaklaştığımız ölçüde derinliğimizdeki sessizliğin bizi sarıp sarmalayan çekim alanından uzaklaşıyoruz. Bir başka ifadeyle insan, susabildiği kadar iç ve dış âlemleri idrak edebiliyor. Susmak tefekkürdür. Dinlemek ve duymaktır.

Ebû Hüreyre"nin (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun! Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin!”  (Buhari, Rikak, 23) Lokman Hekim: "Ben konuşmalarımdan dolayı kaç kere pişman oldum. Fakat susmaktan dolayı hiç pişman olmadım." (https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1292) ifadesiyle sükûtun önemine dikkat çekmiştir.

Sükût, bilinçsiz bir halde susup olaylar karşısında boyun eğmek değildir. Buradaki amaç kişinin yerini, haddini ve durumunu anlamasıdır. Yaşadığımız olaylar karşısında tevekkül içinde kalmalı, belirli bir ölçü ve edep içerisinde az ve öz konuşmalıyız. Sessiz kalmak da bir huzur vardır. Sükût insanın aklını başına alır, daha derin daha dingin düşünmesini sağlar. Kişi duygu yönetimini, anlık reflekslerini daha iyi denetleyebilir. Sosyal ilişkilerinde hayatını, yaşadıklarını olumlu ve doğru çözümlemek ve kendini gerçekleştirmek yolunda kararlarını daha isabetli alabilir.  

Zeynep Bint Cahş (Sahabe Hatıraları Kitabından)

Zeynep Bint Cahş, Allah Resûlü’nün halası Ümeyye’nin kızıydı. Hz. Peygamber onu, köleyken azat ederek evlat edindiği Zeyd b. Harise ile evlendirmek istemişti. Toplum içerisinde saygın bir konumda olan Kureyş kabilesinin en seçkin ailelerinden birine mensup Zeynep bint Cahş, bu teklife sıcak bakmasa da o sıralarda nazil olan “Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.” (Azhab, 33/36) ayeti doğrultusunda Resûlüllah’a karşı gelmek istememmiş ve Zeyd (r.a) ile evlenmeyi kabul etmişti. Cahiliye adetlerinde hür bir kişi, azat edilmiş bile olsa köle statüsünde olan biriyle evlenemezdi. Dolayısıyla bu evlilik hür ve köle ayrımına odaklanmış cahiliyye anlaşıyışına darbe vuran önemli bir olaydı. Fakat zaman içerisinde iki genç arasında çıkan anlaşmazlıklar had safhaya vardı, Resûlullah’ın barış tavsiyeleri artık sonuç vermiyordu ve sonunda boşanma yoluna girildi. Resûlullah’ın takdiri karşısında kendi tercihinden vazgeçen ancak bu birliktelikte huzur bulamayan Zeynep bint Cahş’a müjde olacak haber, vahiyle geldi. “Biz onu -Zeyneb’i- sana nikâhladık ki evlâtlıkları, kadınlarıyla ilişkiyi kestiğinde (o kadınlarla evlenmek isterseler) müminlere bir güçlük olmasın” (Azhab, 33/37) bu ayetle Zeyd bin Harise’den ayrılan Zeynep bint Cahş, Rasûlullah’a eş olmakla kalmıyor müminlerin annesi arasında eşsiz birkonuma haiz oluyordu. Evlilikleri boyunca bu hususu dile getiren Zeynep (r.a), “Sizleri (Hz. Peygamber ile) kendi aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin ötesinden Allah evlendirdi” diye övünürdü. (Buhari, Tevhid, 22) Zeynep (r.a)’nın ilk evliliği gibi ikinci evliliği de inananlar için bir mesaj niteliğindeydi. Yüce Allah, elçisine Zeynep bint Cahş’ı nikahlayarak toplumda mevcut olan “evlatlıklarının boşandığı hanımla evlenemez” adetini kaldırdığını ilan ediyordu. ******************************************************************

Manevi bakım ve danışma psikolojisi (kitap alıntı)

Modern zamanda dünya her zamankinden daha çok hızlı bir değişim geçirmektedir. Bir taraftan bilim ve teknolojisinin hayatımıza getirdiği kolaylıklar ve değişimin olumlu etkileri, diğer taraftan toplumun hemen her kesiminin ruhsal durumunu tehdit eden krizler adeta iç içe yaşanmaktadır. Çeşitli küresel, bölgesel ve kültürel konular hemen her yaştan bireyin hayatını önemli ölçüde etkilemekte, toplumsal yaşamı daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Sosyal hayatın böylesine her geçen gün daha da karmaşıklaşması, bireylerin iç dünyalarının da karmaşıklaşmasını da beraberinde getirmektedir. İnsanlık hızlı gelişme ve değişimler içinde ciddi bunalımlara düşmekte, hayatla hatta dini inanç ve yaşayışla ilgili yeni beklenti ya da arayışlara yönelmektedir. Bu hızlı gelişim ve değişim coğrafi, siyasi çizgileri erittiği gibi insan ilişkilerinde, toplumsal kurumların tanımı ve işlevlerinde, geleneksel değer ve ahlak anlayışlarında da birtakım sınırların zorlanıp belirsizleşmesine ve sorgulanıp yeniden yapılandırılmasına sebep olmaktadır.  

Yunus Emre Divan

Yok bu dünyânun vefâsı Bî-‘aded küllî cefâsı Hîç bunun yokdur vefâsı Gel yanalum dostlarıla

Yok bu dünyanın vefası, Sayısız külli cefası, Hiç bunun yoktur vefası Gel yanalım dostlar ile.